Okur yazar okur canımıza okur (1)

İnternet'in sağladığı okurla etkileşim olanağının yol açtığı hödüklüklere kızan gazete yazarlarından değilim. Kızanları da haklı buluyorum, onu da söyleyeyim.

Hatta İnternet'in sağladığı benzersiz iletişim olanaklarının, bizimki gibi mediokrasi çağının altın yıllarını yaşayan ülkelerin başına benzersiz çoraplar öreceğinin de farkındayım. Ama o ayrı bir konu, bir ara ayrıca yazarım. Hatta tek bir yazıya sığmayacağından yazı dizisi bile yaparım.

Ama şimdi okur mesajları nezdinde fikri takip yazı dizisine başlıyorum. Merak etmeyin iki yazılık kısa bir dizi olacak bu.

Okurlardan Kutay Sorguç: Yazılarınızdan anladığım kadarıyla eleştirilere açık birisiniz. Sayfanın alt köşesinde Sertab Erener ve Sezen Aksu ile ilgili düşünceleriniz vardı. Erovizyon'un basit bir yarışma olduğunu ve basit bir şarkının kazandığını dile getirmişsiniz. İyi hoş da size sormak isterim hiç mi gururlanmadınız? Ülkenizin birinci olmasının gururunu hiç mi haykırmak istemediniz?

Şunu da yadsımamak lazım ki Sezen Aksu gelmiş geçmiş en iyi seslerden hatta sanatçılardan. Sertab Erener de eğitimsiz biri değil. Özellikle klasik batı müziği konusunda. Ben koyu birer Sertab ve Sezen hayranı olarak sizinle bu düşüncelerimi paylaşmak istedim. Sezen ve Sertab'a kötü bir eleştiride bulunmadığınızın da farkındayım. Yanlış anlamanızı istemem.

Kutay Sorguç'a gönderdiğim cevap: Sertab Erener'in Erovizyon Şarkı Yarışması'nda birinci olmasından gururlanıp gururlanmadığımı, hatta gururumu haykırmak isteyip istemediğimi sormuşsunuz. Evet gururlandım. Ama bu gururun boyutu değil haykırmak isteyecek kadar, birkaç dakika sürecek bir mutluluk hissini aşacak kadar bile değildi. Bir Türk'ün uluslararası bir yarışmada elde edeceği başarıyla her zaman gururlanırım. Ama bu gururun boyutu yarışmanın önemine göre de değişir tabii ki. Erovizyon Şarkı Yarışması bir dönem, az da olsa önemi olan bir yarışmaydı. O zamanlar Türkiye'de çok büyütülürdü. Sonra önemini ve prestijini hem Avrupa'da hem Türkiye'de giderek kaybetti. Yarışmayı gecelik bir zevk olarak seyreden Avrupalıların sayısı giderek azalırken, bir zamanlar yarışmayı milli gurur meselesi yapan, gazetelerin manşetlerine taşıyan Türkiye'de de izlenme oranı gitgide düştü. Yarışma sonuçları gazetelerde birkaç satırla geçiştirilir oldu. Benim eleştirdiğim nokta bu. Eğer bir yarışmanın sonuçlarını yıllardır birkaç satırla geçiştiriyorsan, birinci olduğunda en fazla birkaç paragrafa çıkartman gerekir. Fazlası dengesizlik olur. Toplumsal ruh sağlığındaki bir rahatsızlığın belirtisidir (Güncel örnek: atletizm-medya, Süreyya Ayhan-medya ilişkileri. Yanlış anlaşılmasın hastalığın medyada değil toplumda olduğunu söylüyorum).

Böyle bir karşılaştırmaya gitmiş olmamın nedeni de, Sertab Erener'in şarkıyı İngilizce söylediği için birinci olduğu gibi bir yaygın kanının oluşmuş olmasıydı. Ben Erovizyon'a İngilizce bir şarkıyla katılmamamız gerektiğini başından beri eleştirenler arasındaydım. Sertab'ı Sezen'le karşılaştırdım, çünkü Sezen'in Türkçe şarkısını Fransa'da birçok kafede dinlerken, Sertab'ın İngilizce şarkısına hiçbir yerde rastlamadım. Ve yazımda da diyorum ki eğer Avrupa'da başarılı olmak için şarkının İngilizce söylenmesi gerekseydi, kafelerde Sezen'in Türkçe şarkısını değil Sertab'ın İngilizce şarkısını dinlerdim. Çünkü benim için bir şarkının batıda başarılı olmasının ölçüsü olarak batılı ülkelerin kafelerinde çalınıyor olması, Erovizyon'da birinci olmasından daha önemli bir kriterdir.

Okurlardan Beril Şenöz: Ben Anadolu Ateşi (eski adıyla Sultans of the Dance) grubunun bir dansçısıyım. Yazmış olduğunuz yazıya tepkimi belirtmek için gönderiyorum bu mesajı. Tepkim, yaklaşık 100 dansçı ve bir o kadar da sahne arkası emekçisinin üç yıllık emeğine, alın terine bu kadar duyarsız ve saygısız bir şekilde yaptığınız üslupsuz eleştirinizedir. Her ilkin mutlaka hatası ve eksik yönleri vardır. Olumsuz eleştiriler bizi geliştirir. Ama aşağılar, küçümser ve empatiden yoksun tavırlar bizi her zaman geriletir ve kimsenin buna hakkı yoktur.

Beril Şenöz'e gönderdiğim cevap: Broadway'de sahneye çıkacağız palavralarıyla ortaya atılan ben değildim. Böylesi iddialı bir çıkış yapılıyorsa ve üstelik aradan geçen yıllar bunun bir pazarlama palavrasından başka bir şey olmadığını gösteriyorsa, gelecek eleştirilere de hazır olmak gerekir. Millet sizi yağlayıp ballarken iyiydi de, ufak bir eleştiriyle mi moraliniz bozuluyor?

Okurlardan Özer (limk.com): Pazar yazınız gerçekten güzeldi elinize sağlık. Sadece yazının sonunda site adresleri verirken, bağlantı şeklinde vermek neden mümkün olmuyor diye merak ettim. Birçok gazete sitesi adresleri tekst halinde veriyor. ''a href'' olarak kodunun girilmesine dizgisel bir engel mi var acaba? Sanırım tekstlerden kopyala/yapıştır olduğu için böyle ama çok iş olmayacağı kanaatindeyim.

Gönderdiğim yanıt: Yazılarda geçen İnternet bağlantılarının aktif olması gerektiği konusunda çok haklısınız. Ancak bu bahsettiğiniz konu hurriyetim.com.tr yönetimini ilgilendiren bir konu olduğu için, nedeni hakkında cevap veremeyeceğim. Hürriyetim, Hürriyet'in kardeş bir şirketi olmasına karşın tamamen bağımsız bir yapılanmaya sahip.

Linux artık her yerde

Ücretsiz ve herkes tarafından geliştirilmeye açık yapısıyla bilişim dünyasında büyük bir hızla yaygınlaşmaya başlayan Linux tabanlı işletim sistemleri elektronik devlerince de tercih edilmeye başlandı. Berlin IFA tüketici elektroniği fuarına damgasını vuran teknoloji likit kristal ekranlarsa, kendini gösteren ikinci büyük eğilim de Linux'un elektronik devlerince tercih edilecek işletim sistemi olacağının güçlü sinyallerini vermesiydi. Elektronik devlerinin büyük bir bölümü Linux tabanlı en az bir cihaz tanıttılar. Linux'a destek vereceklerini açıklayanlar arasında Philips, Sony, Panasonic, Motorola, HP gibi devler vardı.

Philips ve Nike el ele

Sizlerle geçen yıl yine bu sayfadan haberini verdiğim Nike-Philips birlikteliğinin doğurduğu yeni modeller Berlin'de gerçekleşen elektronik fuarı IFA'da sergilenen yeni ürünler arasındaydı. Yeni modeller 128 MB ve 256 MB bellek kapasiteli iki farklı MP3 çalar ve süper ince CD çalardan oluşuyordu. Sportif faaliyetlerde kullanılmak üzere tasarlanan modeller, dokunmatik kontrolleri, hafiflikleri, şekilleri ve kullanım kolaylıklarıyla beğeni topladı.

Bilgisayarın ‘G’ noktası

Bilgisayar yazılımı devi Oracle'ın düzenlediği Oracleworld konferansını izlemek üzere ABD'nin San Fransisko şehrindeyim. Her yıl düzenlenen Oracleworld, bu yıl her zamankinden daha şenlikli.

Bilişim dünyasının sosyetik devlerinin büyük çoğunluğu burada. Microsoft ve IBM dışındaki dev bilişim şirketlerinin başkanları, Oracle Başkanı Larry Ellison'ın misafiri olarak San Fransisko'da biraraya geldiler. OracleWorld'de sahne alan ünlüler arasında kimler yok ki; HP Başkanı Carly Fiorina, Intel Başkanı Craig Barrett, Sun Microsystems Başkanı Scott McNealy, Dell Başkanı Michael Dell, kısacası herkes burada.

Devlerin başkanlarını San Fransisko'ya çeken neden Oracle'ın yeni ürünü 10G. Bu ürünü devlerin başkanları için bu kadar çekici kılan özelliği de işte bu '10G'nin 'G'sinde saklı. '10', onuncu versiyon anlamına geliyor. Windows, Mac OS, Office, Lotus, Oracle gibi popüler yazılım ürünleri söz konusu olduğunda yeni versiyonlarının duyuruluyor olması bile büyük sükse yapıyor. Ama 'Oracle 10G'nin asıl seksiliği '10'unda değil 'G'sinde saklı.

'G' harfi yeni sayılabilecek bir bilişim kavramı olan 'Grid'i simgeliyor. 'Grid' şebeke anlamına geliyor. Ağ üzerindeki bilgisayarların güçlerinin şebeke üzerinde birleştirilerek kullanılabilmesini sağlayan yeni nesil yazılım çözümlerini anlatmak için kullanılıyor.

Oracle 10G'nin tanıtım toplantılarında sahne alan bilişim devleri başkanları da 'şebeke bilgiişlemi' (grid computing) kavramı etrafında kendi şebekelerini kuruyorlarmış izlenimi veriyorlar. Görünüşe göre 'şebeke bilgiişlem' bilişim dünyasında yeni bir kamplaşmanın zeminini de oluşturuyor.

Oracle Başkanı Larry Ellison 'şebeke bilgiişlemi' ile 40 yıldır süren anabilgisayar devrinin sonunun geldiğini iddia ediyor. İlk anabilgisayarın 1964 yılında henüz kolej öğrencisiyken IBM tarafından keşfedildiğini, bilişim devlerinin o günden itibaren dünyanın en güçlü anabilgisayarını geliştirmek için yarışa girdiğini söylüyor. Ellison bu devrin artık sona erdiğini söylerken en büyük rakibi Microsoft'a takılmadan da edemiyor. Microsoft'un yıl içinde kendi güçlü anabilgisayar çözümünü duyurduğuna dikkat çekiyor ve ekliyor; 'Sanırım Microsoft bilişim dünyasındaki yeni eğilimlerin ne olduğunu öğrenmek amacıyla ajanlarını IBM'e gönderdi. Ama Yahoo'dan kağıda döktükleri haritayı ters tutan Microsoft ajanları sola sapacaklarına sağa saptılar ve IBM araştırma merkezine gireceklerine IBM müzesine girdiler', diyor.

Oracle 10G tanıtımında sahne alan tüm başkanların üzerinde hemfikir oldukları konu ise 'şebeke bilgiişlem'in uygulamasında Linux'un sunduğu avantajlar. Şebeke bilgiişlemin gittikçe yaygınlaşacağının kesin olduğu önümüzdeki dönemde Linux'un yıldızının da giderek daha fazla parlaması beklenen bir gelişme olacak.
Yazarın Tüm Yazıları