Yeni binyılın her iletişimcisi bu haftanın büyük bir kısmını Fransa'nın Kan şehrinde geçirdi.
Kan, iletişim sektörünün her yıl tekrarlanan, dünya çapındaki en büyük etkinliği Dünya GSM Kongresi ve Fuarı'na ev sahipliği yaparken, Devlet Bakanlığımız da İletişim Şurası'nı toplamak için bula bula Dünya iletişim zirvesinin yapıldığı tarihleri bulmuştu.
İletişim Şurası, bu satırlar yazılırken devam ediyordu. Şura'da basın, radyo ve televizyon gibi bildik medyaya ek olarak geleceğin tek medyası İnternet de konuşuldu, basın kanununda yapılacak değişiklikler tartışıldı.
İnternet'in konvansiyonel, bildik medyaya göre çok radikal farklılıkları var. Bu yüzden İnternet hakkında yapılacak bir yasal düzenlemede yeterli bilgiye sahip, uzmanların görüşünün alınması büyük önem taşıyor. İnternet yayıncılığı konusunda uzman olmak, hem yayıncılık hem de İnternet teknolojileri konusunda uzman olmayı gerektiriyor. Ancak bu denli yetkin insanların sayısı Türkiye'de ne yazık ki çok az, bir elin parmaklarını bile zor geçiyor. Ve bu az sayıdaki kişiden neredeyse tamamı, aylar öncesinden planlanan Dünya İletişim Kongresi'ne katıldıklarından, İletişim Şurası İnternet Komisyonu'na katılamadılar. Bu eksiklik, şura raporunda açıkça kendini gösterecektir.
Komisyon toplantısına, Dünya iletişim zirvesi için yurtdışında olduğumdan, ne yazık ki ben de katılamadım. Ancak şuradan bir, iki hafta önce RTÜK'ten Sayın Nihat Çaylak'la bazı yazışmalarımız oldu. RTÜK'te Uluslararası İlişkiler Dairesi'nde çalışan Sayın Çaylak aynı zamanda Avrupa Konseyi'nde medya alanında çalışmalar yapan bir alt komisyonun üyesi. Avrupa Konseyi'ndeki bu toplantılardan birinde ele alınacak bir ön taslaklardan birkaçı hakkında görüş istedi ve bu taslaklar hakkında e.posta ile yazıştık.
Sayın Çaylak umarım İletişim Şurası İnternet Komisyonu toplantılarına katılabilme fırsatı bulmuş ve hem kendi fikirlerini, hem Avrupa Konseyi toplantılarından edindiği izlenimleri, hem de kendisine ilettiğim düşüncelerden bazılarını komisyona sunabilmiştir. Avrupa Konseyi'nin ''İnternet'te cevap hakkıyla ilgili tavsiye taslağı ön hazırlığı'' belgesinde yer alan bazı maddelerle ilgili görüşlerimin tümünü bu yazıya sığdırmam olanaksız. O yüzden bir kısmını özetleyeceğim:
Taslak ön hazırlığında profesyonel ve profesyonel olmayan iki tür medyadan bahsedilerek, cevap hakkını yayınlamak konusunda ayrım yapılmış. Bu İnternet'te aralarında ayrım yapılması çok zor iki kavram. Hangi site profesyonel, hangisi değil ayırmak çok güç olabilir. Ayrıca profesyonel olmayan bir sitenin, profesyonel olana göre daha fazla kamuoyu yaratması da söz konusu olabilir. Dolayısıyla bu tür bir ayrımı doğru bulmuyorum. Cevap hakkına profesyonel, amatör herkes saygı göstermelidir.
İnternet yayıncılığında haberin yayından tamamen kaldırıldığı durumlar çok nadirdir. Genellikle herkes tarafından tekrar tekrar ulaşılabilen bir arşivde saklanır. Bazı sitelerde arşiv sayfalarına bağlantı veren özel bir sayfa olmasa bile, bu sayfalar arama makinelerinin robotlarınca erişilebilir durumdadır ve arama makinelerini kullanan bir kullanıcı bu eski sayfalara ulaşabilir. Dolayısıyla yayınlanan cevabın, arşive kaldırılan sayfa ile birlikte, yayınlanan sayfa arşivde kaldığı sürece onunla birlikte saklanması, cevaba neden olan haberle cevabın aynı sayfada görüntülenmesi zorunluluğu getirilebilir.Cevabın, cevaba neden olan yazıyla aynı sayfada olması, yazıdan ayrı bir bağlantı tıklanarak açılan bir sayfada çıkmaması çok önemli. Çünkü insanlar cevabı görmek için bağlantıyı tıklama zahmetine girmeyebilirler, bu yüzden cevap, yazıyla aynı sayfada yer almalıdır.
Bu iki paragraflık özet, tavşanın suyunun suyunun suyu. ''Cevap hakkı'' gibi İnternet yayıncılığının çok küçük bir alanıyla ilgili öne sürülebilecek fikirlerin çok küçük bir bölümü. İnternet'le ilgili yasal bir düzenlemeye gidilirken, dikkate alınması gereken tonlarca emsalsiz özelliği var İnternet yayıncılığının.
Bu yüzden, iki hafta önceki yazımda da değindiğim gibi İletişim Şurası'nın İnternet Komisyonu toplantısı, ileriki tarihlerde birkaç kez daha yapılmalı, ilk toplantının ardından yazılacak rapor konunun gerçek uzmanlarınca tekrar ele alınmalıdır.
F klavye avuca geldi
''F'' klavye, ''Q'' klavye tartışması iyice alevlendi. ''F'' savunucularından Emre Aköz'e gönderdiğim e.posta mesajında da belirttiğim gibi ben bu konuya 95-98 yılları arasında iki kez değinmiştim ve mutlaka benden önce değinen de olmuştur. Ve Emre Aköz'ün de bu hafta içinde yayınlanan yazısında değindiği gibi bu konu daha önce birkaç kez yazılmış olsa bile, alevlenmek için bugünü beklemiş. Emre Aköz'e konuyla ilgili mesaj yağıyormuş. Sanırım Emre Kongar ve Yurtsan Atakan'a da yağıyordur diyor. Çok haklı, gerçekten hiç beklemediğim kadar mesaj alıyorum bu konuda. Duyduğuma göre ''F'' klavye cephesine verdiği büyük desteğin ardından Doğan Hızlan'a da mesaj yağıyormuş. Yoğun ilgi Doğan Hızlan ve Emre Aköz'ün ''F'' klavyeyi bu hafta ikişer kez yazmalarına yol açtı. Emre Kongar da bu hafta tekrar değindi bu konuya ve gelecek hafta değineceğinin sözünü verdi şimdiden. Medya dünyasının vazgeçilmez haber kaynağı Medyatava.net de destek oldu ''F''perverlere. Yazıyı yazarken Milliyet'ten Ayten Görgün aradı, gazetenin Çapraz Ateş köşesinde bu konuyu işleyeceklermiş, görüşlerimi aldı. Okurlardan Ünal Uzdil, ''F'' klavyenin babası İhsan Yener'in telefonunu göndererek, verdiği emekle Türkçeye uygun bir klavyemiz olmasını sağlayan kişiyi unutmamamızı sağladı. Doğan Hızlan ilk yazısında, bana bu işi bir kampanyaya dönüştürmemi öneriyordu. Bu konuyu kampanyaya dönüştürmek boynumun borcu artık. Bu hafta içinde sitesi hazır olur. Medyada çıkan tüm yazılara ek olarak okurlardan gelen mesajları da, site sayfalarında kullanmayı planlıyorum. Ama işin bu boyutunu işlerken, geleceğimizi alakadar eden asıl boyutunu da gözden kaçırmayalım. ''F'' klavye sorunu işin başlangıcı. Yeni teknolojilerle birlikte Türkçe alfabeyi bekleyen çok daha büyük sorunlar var kapımızda. Klavyeler artık yavaş yavaş çıkacaklar yaşantımızdan. Geleceğin taşınabilir cihazlarında bilgi girişi el yazısı ve sesle yapılacak. Ancak bu teknolojinin ilk ürünleri Türkçe harfleri tanımıyor, Türkçe sesleri anlamıyor ve Türkçe desteği olmayan bu ürünler Türkiye'ye serbestçe ithal edilip, satılıyor. Uyduruk Türkçe ''Q'' klavyenin, gerçek Türkçe ''F'' klavyeyi dövmesi de baştaki vurdum duymazlık sayesinde mümkün olmuştu. Türkçe alfabeyi mezara gömmek istemiyorsak, bu kez işi baştan sıkı tutmak zorundayız.
Serdar Turgut'a yarım e.hidayet
Hiç beklemiyordum ama nihayet oldu. Serdar Turgut e.postanın hidayetine erdi ve köşe yazılarında kullandığı serdargut@yahoo.com adresini çalıştığı gazetenin kurumsal kimliğiyle bağdaşan bir adresle değiştirdi... Diye yazmıştım geçen hafta ama yer darlığından dolayı yayınlanmamıştı. İyi ki yayınlanmamış. Hafta içinde gördüm ki Serdar Turgut yarı hidayete ermiş. Haftasonu yazısında kurumsal, haftaiçi yazılarında kişisel adresini kullanıyor. Ama bu bile önemli bir gelişme, darısı çalıştıkları kurumun kimliğini yansıtır adresler yerine ordan burdan buldukları e.posta adreslerini kullanmakta inat eden diğer köşe yazarlarının başına, diyelim... Aslına bakarsanız, bundan altı, yedi yıl önce köşemde kullandığım adresi yurtsan@ibm.net'ten yurtsan@hurriyet.com.tr ile değiştirmem istendiğinde ben de ayak sürümüştüm. Ama nedeni e.posta cahili olmam değil, e.posta sunucusunun o dönemde Hürriyet'te daha yeni kurulmuş olması ve iyi yönetilmediği için mesajların sık sık kaybolmasıydı. Bu sorun birkaç ay içinde giderildi ve kurumsal adresi kullanmanın hiç kimse için hiçbir sakıncası kalmadı. Kurumsal adres kullanmamakta inat edenlerin kaygısının farklı olduğunu ve İnternet'le ilgili yetersiz bilgiden kaynaklandığını biliyorum. Hemen onları da rahatlatayım. Siz mesajlarınıza yine alışageldiğiniz şekilde eski adresinizden bakmaya devam edebilirsiniz. Gazetenizin bilgiişlem müdürlüğünden, köşenizde yayınlamaya başlayacağınız yeni adrese gelen tüm mesajların, otomatik olarak eski adresinize yönlendirilmesini isteyin, yeter.
Kurumsal e.posta kullanmayan yazarlar
Ali Atıf Bir, Hürriyet aabir@anadolu.edu.tr,
Can Dündar, Milliyet can.dundar@e-kolay.net,
Mine G. Kırıkkanat, Radikal mine.gokce@wanadoo.fr,
Ahmet Hakan, Sabah ahcoskun@superonline.com,
Savaş Ay, Sabah savasay@savasay.com,
Oral Çalışlar, Cumhuriyet oralcalislar@mynet.com,
Zeynep Oral, Cumhuriyet zeynep@zeyneporal.com,
İclal Aydın, Vatan iclalaydin@melodi.net,
Zeynep Atikkan, Akşam zeynepatikkan@superonline.com,
Akıllı devrimci
Artık akıllı cepteller moda. Dünya GSM Fuarı'nın gözdesi de onlardı. Fotoğraf çeken, İnternet'e bağlanan, e.posta alıp gönderen, video ve telvizyon oynatan, radyo olarak kullanılabilen, portatif müzikçalar vazifesi gören, oyun oynanan, ofis yazılımlarıyla senkronize olabilen, renkli ekranlı cep telefonları bunlar. Siemens Mobile'ın Dünya GSM Fuarı'nda duyurusunu yaptığı SX1 modeli de, bu akıllı telefonların en gelişkin örneklerinden biriydi. Siemens SX1 akıllı telefon özelliklerine ek olarak, devrimci tasarımıyla da dikkat çekti. SX1'i alışılageldik cep telefonu görüntüsünden farklı kılan en büyük özelliği numara tuşlarının telefonun iki yanına dizilmesi. Tuşların kenara alınması sayesinde kazanılan yerle, telefonun toplam ebatları büyütülmeden, daha büyük bir ekran kullanılabilmiş. Telefonun alt bölümündeki alanda ise daha az sayıda tuşa, çok daha fazla fonksiyon, çok daha kolay bir kullanışlılıkla yüklenmiş. SX1'i diğer akıllı telefonlardan ayıran en büyük özelliği ise yazının başında saydığım tüm akıllı telefon özelliklerini çok zarif ve şık bir tasarımın içine sığdırmış olması. SX1 tüm bu özellikleri sadece 10,9 sm uzunluğunda, 5,6 sm genişliğinde, 1,9 sm kalınlığındaki bir hacmin içine 116 gr hafifliğinde sığdırmayı başarmış bir model. Siemens SX1'in Türkiye de dahil olmak üzere tüm dünyada 2003'ün ilk yarısında piyasaya çıkması bekleniyor.