Orhan Pamuk’un desteksiz atışı ilk gündeme geldiğinde, yersiz çıkışını entelektüel bir duruş olarak savunmaya kalkanlara ‘Pamuk’un nesi aydın’ diye sormuştum. Enis Berberoğlu dışında, cevap bulma çabasına girişen olmadı.
Mahkeme önünde taşkınlık yapmadan demokratik gösteri hakkını kullanan Bedri Baykam’ı alaya almaya çalışanlar artınca ‘aydın kime denir’ sorusu yine aklıma takıldı.
Öncelikle Orhan Pamuk’un çok sevdiğim bir yazar olduğunu belirteyim. Severek okuduğum romanlarının yurtdışında da çok satmasından bir Türk olarak gurur duyuyorum.
Peki ama çok satan kitaplar yazıyor olması Pamuk’un aydın olarak anılması için yeterli mi?
Aydın olmak dünyaya karşı bir duruş gerektirir. Gerçek aydın fikirleriyle, eylemleriyle dünyayı olumlu düşündüğü yönde değiştirmeye çalışır. Fikirlerini dayandırdığı bilgilerin doğruluğundan emin olmadıkça, fikrini ortaya koymaz. Bir kere ortaya koyduktan sonra da, arkasında durur. Fikrini dayandırdığı bilgileri sergiler, saklamaz. Eğilip, bükülmez. Dimdik savunur. Aydın inanmaz, bilir.
Pamuk, ‘Kimse söylemiyor, o yüzden ben söylüyorum. Türkiye’de 30 bin Kürt öldürülmüştür. Bir milyon da Ermeni’ diyor. Sonra da bir kenara çekiliyor ve Neron gibi neden olduğu yangını seyretmekle yetiniyor.
Pamuk’un bu sözü bir fikir değil. Dayanaksız bir malumattan ibaret. Hatta malumat bile değil, bir inanç beyanı. 30 bin Kürt’ün, 1 milyon da Ermeni’nin öldürüldüğüne inanıyor Pamuk. Bilmiyor, inanıyor. Bilgisini değil, inancını ifade ettiği için de tavrı bir aydın tavrı olmaktan çok uzak.
Pamuk’un inancını ifade etme özgürlüğü de var kuşkusuz. Ama inancını ifade eden birini aydın ilan etmek de en az inancını ifade eden biri hakkında dava açmak kadar ve bu davayı izlemeye gelenleri yumruklamak kadar saçma.
Öte yandan Bedri Baykam, eylemleriyle tam bir aydın duruşu sergiliyor. Katılın ya da katılmayın fikirleri için savaşıyor, fikirlerini bilgiye dayandırıyor. O kadar dik duruyor ki, eylemleriyle sanatçı kariyerini tehlikeye atmaktan bile kaçınmıyor. Sadece resmi tarihe karşı çıkanların, laiklik karşıtlarının, Atatürk’ü eleştirenlerinaydın ilan edildiği Türkiye’de, entel mafyası tarafından aşağılanmaktan, küçük görülmekten, alaya alınmaktan yılmıyor.
İşte bu yüzden Baykam’ın aydınlığı kesin ama Pamuk’unki şüpheli. Tabii ne aydınların fikirleri, ne de sofuların inançları için yargılanması doğru.
Pamuk’un inancından bana ne? Ben onun romanlarını okumak istiyorum.
Artist ağlamaz insan ağlar
Okan Bayülgen, Şebnem Kısaparmak’ın Kanal 7’deki programından, alkollü olduğu için kovulan Hakan Taşıyan’ı savundu. ‘Sanatçı topluma örnek olmak zorunda değil’ diyen Bayülgen, Taşıyan’ın programda sarf ettiği cümlelerin bir sarhoşun ağzından çıkamayacak kadar mantıklı ve güzel olduğunu söyledi.
Bayülgen’e tamamen katılıyorum. Hakan Taşıyan’ın programdaki görüntülerini sonradan bir haber programından izledim. Programa alkollü çıktığı belliydi. Ama haber programındaki görüntülerinden izleyebildiğim kadarıyla şarkıcı, program sırasında herhangi bir taşkınlıkta bulunmadı, tersine çok duygusal bir konuşma yaptı.
Alkol, içenin iç yüzünü ortaya çıkartır derler. Kimi içince saldırganlaşır, kiminin çenesi düşer, kimi de Hakan Taşıyan gibi duygusallaşır.
Duygusallaşan ve bunu dışarı vuran Hakan Taşıyan’ı stüdyodan kovmak, gerçek yüzlere olan tahammülsüzlüğümüzün göstergesi. İkiyüzlülüğe o kadar alışmışız ki, biri çıkıp gerçek yüzünü gösterdiğinde, bu gerçek yüz çok duygusal bir yüz bile olsa rahatsız oluyor, tahammül edemiyoruz.