Antik İstanbul Limanı kimin umurundaYakınçağ’ın gemicilikle ilgili en büyük arkeolojik keşfinin İstanbul’da yapıldığını, Marmaray inşa kazıları sırasında antik İstanbul Limanı’nın kalıntılarının bulunduğunu biliyor muydunuz?
Atlas dergisi okuyorsanız mutlaka, Hürriyet okuyorsanız muhtemelen biliyorsunuzdur. Yoksa bilmeniz için son bir olasılık daha var. O da Amerikan teknoloji kültürü dergisi Wired’ın son sayısını okumuş olmanız.
Batılı bir ülkede olsa yer yerinden oynayacak bu büyük keşif, Türk medyasının ilgisini çekmedi maalesef. Atlas dergisi kapak yaparak, Hürriyet fazla büyütmeden de olsa kapağından vererek nispeten görevlerini yaptılar. Gerisi tıssss!
Böylesi önemli bir arkeolojik kalıntı başka bir ülkede bulunsa bakın neler olurdu.
n 1000 yıllık antik limanın bulunduğunun ertesi günü tüm gazeteler manşetini bu buluşa ayırırdı.
n Gazetelerin pek çoğu antik limanın çekici grafik çizimlerle okurların gözünde canlanmasını sağlardı.
n Önce haftalık, ardından aylık dergiler antik limanın kendi okur kitlelerine hitap eden yanlarını incelerdi. Örneğin arkeoloji dergileri doğal olarak arkeolojik yanını işlerken, kadın dergileri batıklardan elde edilen bulgulara dayanarak dönemin modasını, yemek dergileri de dönemin gastronomik haritasını yazardı.
n Kazılardan elde edilen her yeni bilgi, gazetelere yansır, bu bilgiler ışığında polisiye romanlara taş çıkaracak senaryolar yazılır, efsaneler birbirini izlerdi.
n Antik İstanbul Limanı’nda 600 yılında geçen romanlar yayınlanırdı.
- Bu romanlardan en az biri, gişe rekorları kıracak bir filme senaryo olurdu.
- Televizyon için belgeseller çekilir ve üstelik işin enteresan yanı izlenirdi de. Çünkü yukarıda saydığım maddeler sayesinde kamuoyunun ilgisi doruğa çıkarılmış olurdu.
Biz yine de şükredelim ki, bu büyük arkeolojik keşif, projenin gecikmemesi için hasır altı edilip, saklanmadı.
Avrupa’nın kültür başkentlerinden seçilen İstanbul’daki Bizans döneminden kalma tarihi eserlerin haline bakarsanız, antik İstanbul Limanı’nın akıbetinin metro istasyonunun temelleri arasına gömülmek olmamasına eminim siz de şükredersiniz.
Kim bilir, Theodosiacus Limanı’nı bu akıbetten koruyan belki de Avrupa Birliği rüyamızdır.
Ah bir de bu rüyanın gerçek olmasının Avrupalılık değerlerini korkudan ve zorunluluktan değil, severek ve isteyerek benimsememize bağlı olduğunu görsek. Avrupalı olmak istiyorsak Bizans kültürünü de ortak mirasımız olarak benimsememiz gerektiğini anlasak.
Bilgi Notu: Antik İstanbul Limanı kalıntılarında meğer arkeologlarla, inşaatı bir an önce bitirmek isteyenler arasında çekişme varmış. Detaylı bilgi matahari.onpunto.com adresindeki "blog"da...
Sansür çeşmelere uzandı
Yeniköy’de parkın içinde yer alan tarihi Mihrişah Valide Sultan Çeşmesi bir süre önce restore edildi. Daha önce tamamen mermerden olan çeşmeye zaman içinde yıpranıp tahrip olan tahta süslemeleri yeniden yapılıp, eklendi. Ailecek önünden geçerken bu estetik restorasyon dikkatimizi çekmiş, kardeşim Ersan Atakan da fotoğraflarını çekmişti.
Bir ay kadar sonra tekrar geçerken, ahşap süslemelerin yeni misafirlerinin olduğunu fark ettik. Ahşap süslemelerde modern çağda Yahudiler tarafından kullanılan altı köşeli Davut Yıldızı yani Mühr-i Süleyman deseni üzerine çakılan pirinçten bir tuğra ile yalapşap gizlenmeye çalışılmıştı.
Belli ki işgüzarın biri günümüzde halk arasında daha çok Yahudi yıldızı olarak bilinen bu tarihi ve çok kültürlü simgeyi kendi ilkel inançları gereğince gizleme ihtiyacı hissetmişti.
Halbuki Mühr-i Süleyman, İslam tezyini sanatlarında da sıkça kullanılan bir süslemedir. Gerek Selçuklu gerek Osmanlı mimarisinde bol bol kullanılan bir figürdür. Bu dönemlerde Mühr-i Süleyman’ın bulunduğu yere şeytan girmediğine dair yaygın bir inanış olduğundan cami, tekke gibi dini mekanlarda da bolca kullanılmıştır. Çeşme ve sebillerde ise zehirlenmeye karşı tılsım olarak işlenmiştir.
Cahillik, sansürü çeşmelere kadar uzattı. İşgüzarın biri çıkıyor ve İslam mimarisi ve sanatlarında bol bol kullanılan bir figürü sakıncalı görüp çeşme süslemesinden sansürlüyor. Bakalım bu iş daha nerelere varacak...