Paylaş
Hayatı şarkı (Uzun Zeybek) da oldu, film (Sipariş) de Niko Koemcis’in. Kabadayılık, zorbalık vardı kanında. Adam döverdi, haraç keserdi. Demir parmaklıkların arkası mekanı olmuştu.
Takvimler 1973’ü gösterdiğinde cezaevinden bilmem kaçıncı kez tahliye oldu. Birkaç gün sonra yanında kardeşi Dimosthenis ve iki manitayla Atina’nın o üçüncü sınıf eğlence yerlerinden Neraida’ya gitti.
İçtiler epeyce iki kardeş. Sonra sahnedeki şarkıcıdan ‘Zulada Sakladığımı Buldular’ adlı makamı ağır mı ağır söylemesini istediler.
Şarkıcı, “Parangelia” yani “Sipariş” dedi. Dimosthenis ağır mı ağır zeybekiko dansını oynamaya başladı sahnede.
Racona göre, “Parangelia” dedin mi herkes kuzu kuzu yerine oturur sahnede bir tek o şarkıyı sipariş eden danseder.
Birileri uymadı racona. Kalkıp onlar da dans ettiler. ‘Ayıp’ ettiler Dimosthenis’e. Sahnedeki ‘namusunu’ iki paralık ettiler.
Ağabey Niko, “Sipariş dedik ulan” narası atarak yerinden fırladı. Cebindeki sustalıyı çekip sahneye yürüdü. Kim çıkarsa önüne, sapladı. Bilanço: Üç polis ölü, bilmem kaç yaralı. Meğer raconu bozanlar ‘aynasızlar’mış.
Kaçmaya çalıştı iki kardeş manitalarıyla birlikte. Polis kovaladı. Silahlı çatışmadan sonra yakalandılar.
Cunta dönemiydi Yunanistan’da ve bu olay yüzünden Niko Koemcis kimi direnişçilerin gözünde kahraman bile oldu.
Dimosthenis üç yıl yedi, Niko’ya idam cezası çıktı. Darağacı kabusuyla geçen dört yıldan sonra cezası müebbete çevrildi.
Tam 23 yıl yattı kodeste. Birkaç yıl önce ak saçlı ak sakallı biri olarak çıktı. “Pişmanım” dedi. Atina Belediyesi’nden seyyar satıcı ruhsatı aldı. Satacak tek şeyi vardı; o da hapisteyken yazdığı kitap. Yoldan geçenler bu ‘efsane’nin akıbetini gördüklerinde gözlerine inanamadılar.
Hayatı şarkı da film de olan 73 yaşındaki Niko Koemcis geçen hafta kitabını sattığı tezgahın önünde ölü bulundu.
Adli tıp “Açlıktan öldü” dedi.
İstanbullu Rumların başkonsolosu
TC’nin Atina-Pire Başkonsolosu Beyza Üntuna ile geçen beş yılda herhalde 100’e yakın etkinlikle karşılaştık. Türkiye’yi tanıtmak ve iki ülke arasında yakınlaşmayı güçlendirmek için çok çalıştı. Sözgelimi bugün ‘Türk-Yunan Gençlik Orkestrası’ varsa onun emeği çok büyüktür.
Ancak bence en önemli icraatı, İstanbullu Rumlarla ilişkileriydi. Evlerine misafir oldu, Paskalya ve Noel bayramlarını onlarla birlikte kutladı. Düğünlerinde, vaftizlerinde, cenazelerinde hep oradaydı.
Atina’daki İstanbullu Rumlar ilk kez bir Türk Başkonsolosu’nu bu kadar yakınlarında hissettiler ve sevdiler.
Bu yüzdendir ki İstanbullu Rumlara seslenen haftalık Politis gazetesi, hiç alışılmadık bir şekilde, görev süresi sona eren Beyza Hanım için ‘Güle güle’ yazısı yayınladı ve ‘Yunanistan’a dost bir şahsiyet’ten bahsetti.
Daha birkaç ay once Fenerbahçe’nin sembolü Lefter Küçükandoyadis Atina’da hastaneye kaldırıldığında, fazla umut bulunmadığını söyleyerek biraz da ilgisiz görünen doktorlara, “Bu adama bir şey olursa ne sizin ne de benim için iyi olur” diyebilecek cesareti gösterdi. Lefter bunun üzerine acil bakıma alındı, tedavisine ayrı ihtimam gösterildi.
Özgüveni tam, protokolü, yolu yordamı iyi bilen, bazen karşısındakini üzse de sözünü esirgemeyen ve çözüm üreten bir Türk Başkonsolosu olarak hatırlayacağım Beyza Üntuna’yı...
Paylaş