Yunanistan’da polisiye romanlarının 1 numarası, kitapları Türkiye’de de yayınlanan Petros Markaris, Ta Nea gazetesindeki demecinde 6-7 Eylül 1955 olaylarını anlatıyor
“Birkaç gün sonra okula gittiğimde (Avusturya Lisesi) sınıftaki öğrencilerden bazıları “Derdinizi Yunanistan’a anlatın” bazıları ise “Biz bu olanlara mutabık değiliz” diyordu. Yazar olmamda büyük katkısı bulunan edebiyat öğretmenim beni yanına çekip “Halkım adına utanıyorum, senden özür diliyorum” demişti. O zamanlar edebiyat öğretmenimin söylediklerini, 50 yıl sonra Türkiye’de resmen söyledi.” Yunanistan’da polisiye romanlarının 1 numarası, kitapları Türkiye’de de yayınlanan (‘Gece Bülteni’, ‘Che İntihar Etti’, ‘Alan Savunması’) ve aynı zamanda senarist (Ünlü yönetmen The Angelopulos’un pek çok filminin senaryosunu yazdı) Petros Markaris, Ta Nea gazetesindeki demecinde 6-7 Eylül 1955 olaylarını anlatıyor... “Yaz tatilimizi Heybelida’da geçirirdik. O gün, deniz okulunun komutanı, göstericilerin adaya çıkmasını engellemesi için polis şefini ikna etti. Göstericiler adaya geldiklerinde polis şefi tabancasını çekip engel oldu. Ertesi gün Beyoğlu’na, Fener’e, Kurtuluş’a gittiğimde tam bir felaketle karşılaştım. Nerede azınlık mensubu yaşıyorsa o semtin okulu, kilisesi tahrip edilmişti. Beyoğlu’nda dükkanların kırılan camlarından ve sokağa fırlatılan kumaşlardan yürümek imkansızdı. Olaylarda Türklerin tümünün yer aldığını ve desteklediğini söylemek yanlıştır. Rum komşularına yardım eden, onları koruyan, gizleyen Türkler de vardı...”
ENOSIS’İN GÜNAH KEÇİSİ
6-7 Eylül 1955 olaylarının nedenini birkaç yıl öncesinde arıyor Markaris: “Kıbrıs ile Yunanistan’ın Enosis talebi yüzünden İstanbul’da ortam 1952 yılından beri gergindi. Enosis lafı Türklerin kulağına küfür gibi geliyordu. İstanbullu Rumlar bu işin günah keçisi olacaklarını hissediyorlardı...” Peki dönemin Menderes hükümetinin sorumlulukları? “6-7 Eylül olaylarını Adnan Menderes’in sırtına yüklediler. Ancak yıllar sonra durumun pek öyle olmadığı anlaşılıyor. 2’nci Dünya Savaşı’nın başlamasıyla İstanbul’da ticareti elinde bulunduran Rum, Ermeni ve Yahudi azınlıkları korku içindeydi. Bu azınlıkları ‘sıfırlamak’ isteyen şeytani biri vardı; o da İsmet İnönü idi. Cumhurbaşkanı olan İnönü, Almanlara derin hayranlık duyuyordu. Nazilerin Yahudilere yaptığını o da azınlıklara yapmak istedi. Bu çerçevede de 1941’de ‘20 Kura İhtiyatlar’ı ve 1942’de Varlık Vergisi çıkarıldı. Almanlar Stalingrad’da yenilince, müttefiklerin galibiyeti üzerine İnönü bu tedbirleri gevşetmek zorunda kaldı. Azınlıklar kendini toparladı. Azınlıklar aslında 6-7 Eylül 1955’den sonra bile kendini toparladı ama nihai derbeyi yine İnönü’nün başbakan olduğu 1960’yı yıllarda yediler. Menderes, liberal ekonomi yanlısıydı ve azınlıkların insiyatif üstlenmelerine izin verdi. İstanbullu Rumların kurtarıcı saydıkları aynı Menderes beş yıl sonra o insanları ayaktakımının insafına terk etti. Menderes 6-7 Eylül olayları için önceden habardar mıydı? Yoksa gizli servislerin işi miyidi? Bu sorulara hala net bir cevap verilemiyor” diyor Markaris. Gerçek, safkan bir İstanbullu olan Markaris, İstanbullu Rumların başlarına gelenler için Yunanistan ve Kıbrıs’ı eş sorumlu saydıklarını, bu nedenle de o dönemi yaşayanların Kıbrıslı Rumlara hiç sempati duymadığını da vurguluyor. Hemşehrim Markaris bu düşüncesinde haklı. Ne zaman Kıbrıs Rum Kesimi’ne gitsem yedikleri nanelerin faturasını İstanbullu Rumların ödediğini anlatmaya çalışırım. Anlayanların sayısı maalesef hala çok az.