Alışılmadık kuyruklar vardı bankaların önünde. Devlet, yangınzedelere uğradıkları felaket karşısında bir damla merhem misali 3’er bin Euro veriyordu.
Bu ödenek, Yunanistan’ın güneyinde, Mora Yarımadası’nda, beş günlük yangın cehenneminde varını yoğunu kaybedene ilk ihtiyaçlarını karşılayabilsin diye kararlaştırıldı.
16 Eylül seçimleri öncesi "yangın burada, devlet nerede?" sorusuna cevap veremediği için paçaları tutuşan Başbakan Kostas Karamanlis, hiç değilse yangın bitti devlet burada diyebilmek için "Yardım hemen ödensin. Vatandaşa zorluk çıkarılmasın" talimatı verdi.
Devlet yardımı için başvuru beyannamesi, kimlik ve ikamet yerinin yangın bölgelerinde olduğuna ilişkin bir belge yeterliydi. Şimdi eğer vatandaşın kimliği yandıysa, ya da kaybettiyse no problem, başvuru beyannamesi yeter. Vatandaş ikamet yerini kanıtlayan belgeyi alamayacak durumdaysa yine no problem, başvuru beyannamesi yeter. Maksat eziyet çekmesin, küstüğü devletle barışsın vatandaş.
İşte o andan itibaren Atina’dan, Selanik’ten ve ülkenin dört bir yanından. "Devlet malı deniz, yemeyen Marslı" misali "fırsatçılar" üşüşüverdi Mora’ya.
Bankalara gittiler, paşa paşa beyannameyi doldurup paracıkları aldılar. Eh 3 bin Euro iyi de, buraya kadar gelmişken biraz ilerideki bankaya da gidip kuyrukta beklemek ve bir beyanname daha doldurup 3 bin Euro daha almak da o kadar zahmetli değil ki! İki bankaya giden, üç bankaya da beş bankaya da gider.
Polisin açıklamasına bakılırsa, sadece şüphe üzerine gözaltına alınanlar 100’ün üstünde. Kargaşadan faydalanıp paracıkları topladıkları gibi arazi olanların sayısı tam olarak belirlenecek, ama zaman ister tabii.
Yakalananlardan biri "Yangınlarla hepimiz üzüldük. Manevi tazminat veriyorlar sandım", bir diğeri "Evi yanan vatandaş artık evi olmadığı için para alıyor. Benim de evim yok" dedi.
İlginç "teoriler" doğrusu.
İki gün süreyle kim ne aldı meçhul vesselam.
Bir de daha az kanunsuzlar vardı. Bankalarda beklemek ya da beyanname doldurmaktan hoşlanmayanlar için "iş" takipçileri.
Para dağıtarak "buradayım" demeye çalışan devlet, durumu iki gün sonra anladı ve bankalara polis yerleştirdi. Ayrıca, banka memurlarına da "şüpheli" saydıkları başvurulara ödeme yapmamaları yetkisi verdi.
Bu defa da gerçekten 3 bin Euro’yu analarının ak sütü gibi hak eden vatandaşlar, façaları bozuk sayıldığı ya da beyannamede fazla imla hatası yaptıkları için bankalardan eli boş döndüler.
Yangın trajedisi sonrası böylesi komedi sahneleri de yaşandı buralarda.
İnsanlık nerede
Avrupa kıtasında gezdiğim uzak diyarlarda nehirlere, dağlara, köprülere, binalara, yollara, meydanlara hayran kaldım da ne yalan söyleyeyim insanlara pek ısınamadım. Huylarını sularını takdir ettiğim bile oldu ama sevemedim işte.
Avrupa’nın güneyi, Balkanlar, Anadolu tarihte onca kanlı olaya tanık da olsa, halklar arasında onca sorun, onca önyargı da olsa bence en önemli özelliklerini asırlardır kaybetmedi: İnsanlığı.
Yunanistan’da yangınlar 65 can aldı ve ülke 2. Dünya Savaşı’ndan sonra en büyük felaketini yaşadı.
Alevler Mora Yarımadası’nı ve Eğriboz Adası’nı hakimiyeti altına alınca, Yunanistan AB’den uçak ve helikopter yardımı istedi. Yardım talebi Atlantik ötesine de duyuruldu. Komşu ne güne duruyor, Türkiye, Sırbistan talep gelmesini beklemeden yardıma koştular.
Çeşitli ülkelerden yaklaşık 40 kadar yangın söndürme uçağı ve helikopteri geldi. Hepsi de o lanet ateşin söndürülmesinde önemli rol oynadılar.
Başka bir ülke öylesi bir felaket yaşasa eminim, Yunanistan da tereddütsüz yardım gönderecekti.
Buraya kadar iyi hoş da, bazı ülkelerin bu insani göreve karşılık istemelerine ne demeli?
Duyduğum kadarıyla Norveç "hizmetinin" karşılığında para istemiş. İngiltere ile Kanada da para isteyebilirler mi diye zemin yoklamışlar. Hatta Türkiye’nin bile bu konudaki niyetini sormuşlar. Aldıkları cevap: Bunu hiç duymamış olalım.
Bence tüyler ürperten bir durum. İnsanları cayır cayır yanan bir ülkeye yardım elini uzatacaksın ve sonra da "faturayı" göndereceksin...
İnsanlık nerede?
İyi ki sevgili okurlarım bizler bu bölgede yaşıyoruz.
Her şey muğlak ve belirsiz
Böylesini hiç yaşamamıştım. Hiç bu kadar renksiz, zevksiz ve sonucu belirsiz seçim öncesi dönem hatırlamıyorum. Yıllardır hep kimin kazanacağı az çok belliydi önceden. Üstelik, seçimleri kazanan tek başına iktidar olacak diye bir şey yok bu defa.
Yunanistan’da seçimlere 1 hafta kaldı ve en sessiz, en muğlak seçim öncesi dönemi yaşıyoruz. Tahmin yürütebilmek çok riskli.
Başbakan Kostas Karamanlis’in lideri olduğu merkez sağcı Yeni Demokrasi (ND) partisi büyük yangınlar öncesi anketlerde, Yorgos Papandreu’nun lideri olduğu "sosyalist" Pasok partisinden yüzde 3-4 oranında önde gidiyordu. Karamanlis üçbuçuk yıllık iktidarı döneminde, tüm anketlerde bu farkı korumuştu. Yangınlardan sonraki anketler, halkın devletin acizliği karşısındaki öfkesi nedeniyle, farkın yüzde 0.7-1.5 arasına düştüğünu gösterdi. Kararsız seçmenlerin oranı yüzde 15-17 civarında.
Tahmin riski sadece iki büyük parti arasındaki farkın kapanmasından kaynaklanmıyor. Küçük partiler anketlerde çok güçlenmiş görünüyor. Komünist Partisi (KKE) ve Sol Koalisyon Partisi’nden başka (SİRİZA) aşırı milliyetçi LAOS partisinin de parlamentoya girme şansı büyük. Dolayısıyla 5 partili bir parlamento, tek partili iktidar ihtimalini zayıflatıyor. Tek başına iktidar için bir partinin elverişli bir dağılımla yüzde 42’nin üzerinde oy alması ve ikinci parti ile arasında en az yüzde 1 fark bulunması gerekiyor. Hadi diyelim bir parti bu kadar oyu topladı, beş partili bir parlamentoda rahat bir çoğunluğa sahip olması hemen hemen imkansız. "Ertesi gün" için yapılan tahminlerde birbirinden farklı tam 7 senaryo dolaşıyor.
Görüşüm, Karamanlis’in yine de Papandreu’dan biraz daha şanslı olduğudur.
Türkiye’de 22 Temmuz’da yapılan seçimlerde bence sandıklarda aranan cevap, AKP’nin ne kadar oy toplayacağıydı. Suyun bu tarafında 16 Eylül akşamı açılacak sandıklarda her türlü sürprizin çıkması mümkün.