Komşunun bilinmeyen Beyaz Devrim’i

Beyaz Devrim, gençlerin kızdıklarında ya da şamata olsun diye seçtikleri bir hedefe yoğurt kaseleri fırlatmalarından ibaretti. Yol kenarında pusu kurulur hedef göründü mü de üzerine peşpeşe fırlatılırdı yoğurt kaseleri.

Ne Rusya ne de Çin devrimini anlatacağım. Küba’daki, İran’daki devrim de konumuz değil. Hani ansiklopedilerde arasanız da pek bulamayacağınız bir devrimden bahsedeceğim bugün. Yunanistan’da 50 küsür yıl önce yaşanan Beyaz Devrim’den. Takvimler 1958 yılını gösterdiğinde 2. Dünya Savaşı’ndaki Nazi işgali akabinde, kardeşin kardeşi vurduğu iç savaşın izleri hala silinmemişti bu memlekette.
Herkesin herkesten şüphelendiği, herkesin herkesten korktuğu sinsi karanlık yıllar... Komünist diye damgalanan, “Nazilerin adamıydı” diye damgalanan ömrü billah gün yüzü göremezdi...
Ülke fakir de üstelik. Ekmek aslanın ağzında ve işsizlik diz boyu. Her yıl en az 50 bin genç gurbetin yolunu alıyordu o zamanlar. Kimi Amerika, kimi Avusturya, kimi Alamanya’ya. Ergenlik çağındaki ve delikanlılığa ilk adımlarını atmakta olan gençlerin siyaset dışında bile düşünceleri ve hatta duyguları lükstü. “Yaramazlıklara” filan tahammül yoktu toplumun. Acımasızdı.
İşte öyle bir ortamda başlayan Beyaz Devrim, o döneme göre aşırıcı gençlerin kızdıklarında, öfkelendiklerinde ya da gırgır şamata olsun diye seçtikleri bir hedefe yoğurt kaseleri fırlatmalarından ibaretti.
Öğretmeni tarafından sınıfta azarlanan, aşağılanan öğrencinin, annesi dışarı çıkmasına izin vermiyor diye sevdiğiyle buluşamayan genç aşığın, pahalı arabasıyla caka satan zengin çocuğunun havasını bozmak isteyen garibanın tepki şekliydi Beyaz Devrim.

EKŞİMİŞ YOĞURT DÜKKANLARI

Yol kenarında pusu kurulur hedef göründü mü de üzerine peşpeşe fırlatılırdı yoğurt kaseleri. Yunanistan’ın dört bir yanına yayıldı devrim. Az önce dedik ya ülke fakir, bakkaldan kaselerle yoğurt alacak para nerede? Ayrıca talep de çok. Durum böyle olunca Atina’da sadece üçte bir fiyatına ekşimiş yoğurt satan dükkanlar açıldı. “Devrim silahları” artık bol ve ucuzdu.
Devleti yönetenler şaşkın... Hergün onlarca, yüzlerce insan karakollara giderek “yoğurtlu saldırıya uğradım” diye şikayette bulunuyor. Ancak yoğurt kasesi fırlatmanın cezası için hüküm yoktu kanunda.
Dönemin kamu düzeni bakanı ve polis müdürü Beyaz Devrim’i durdurabilmek için önce eylemcilere İngiltere’de ırkçı eylemlerde de bulunan sokak çeteleri üyelerinin adından esinlenerek bir ad buldu: “Teddy boy”lar..
Medyanın da katkısıyla eylemcilere karşı antipati yaratma kampanyası başlatıldı ama pek tutmadı. Beyaz Devrim devam ediyor, havada yoğurt kaseleri uçuşuyordu. Başka bir yönteme başvurdu devlet. Yakalanan eylemciler önce karakolda asker traşına tabi tutuluyor sonra da boyunlarına “Ben Teddy Boy’um. Yoğurt kasesi fırlattım” diye yazan bir levhayla Atina şehir merkezinde sokak sokak dolaştırılıyorlardı. Rezil olsunlar, utansınlar, bir daha yapmasınlar, başkalarına da ibret olsunlar düşüncesiyle..
Yine de yılmadı onlar. Ekşimiş yoğurt satan dükkanların işleri de hiç sekteye vurmadı. Ve sonunda Yunanistan’da yıllarca tartışılan 4000 sayılı Teddy Boy Yasası çıktı. Cezalar 3 aydan başlıyor 12 aya kadar uzuyordu.
Beyaz Devrim 3 yıl kadar sürdü. Sonra kendiliğinden eridi gitti. Ekşimiş yoğurt satan dükkanlar da kapandı. Filmlere konu olan 4000 sayılı yasa ise ancak yıllar sonra kalktı. Nedeni de bu yasanın “her derde deva” olarak kullanılmasıydı.
Solcusu, sendikacısı, sarhoşu yıllarca Teddy Boy Yasası ile yargılandı bu diyarda.

Bu haberler hiç atlatılır mı?

Türkiye, Fener Patrikhanesi ile ilgili olarak son bir ay içinde önemli iki adım attı. Patrikhane’nin yıllardır süregelen din adamı bulma sıkıntısı sona eriyor. Fener’in yetki bölgesi içinde bulunan ülkelerin vatandaşı din adamlarına TC vatandaşlığı da verilecek. Böylelikle, Patrikhane’nin karar organı Sen-Sinod Meclisi üyelerinin ve gelecekteki patriklerin TC vatandaşı olmaları şartının yarattığı sorunlar ortadan kalkmış olacak. İlk aşamada da 15 Yunanlı din adamı TC vatandaşlığı alacak. Patrikhane yetkilileriyle konuştuğumda memnuniyetlerini “Bu karar, Heybeliada Ruhban Okulu’nun açılmasından bile önemli” diyerek dile getirdiler. Ne var ki yıllardır Patrikhane’nin avukatlığına soyunan Yunan gazetelerinde (To Vima gazetesi hariç) bu son derece önemli gelişme için tek satır görmedim.
Patrik Bartolomeos 15 Ağustos’ta (Meryem Ana Yortusu) Trabzon’daki Sümela Manastırı’nda 88 yıl sonra düzenlenecek ilk dini ayini yönetecek. Geçen yıl 15 Ağustos’da Sümela Manastırı’nda yaşanan tatsızlıkları çarşaf çarşaf yayınlayan Yunan gazeteleri ise bu gelişmeye de (yine To Vima gazetesi hariç) nedense yer vermediler. Umarım bu yıl Sümela’ya gidecek Yunanlı turistler geçen yılki saçmalıklarını tekrarlamazlar.
Onca yıldır Yunan medyasının Türkiye sözkonusu oldu mu tavrını artık garip karşılamıyorum. Bir çırpıda değişmesini de beklemiyorum. Hatta son zamanlarda değişim kıvılcımlarına bile rastladığım oluyor. Ancak bu kadar önemli iki haber de görmezlikten de gelinilir mi?
Yazarın Tüm Yazıları