Kardak krizinin 13. yılında Sfina adlı haftalık gazete, muhabirini Kardak’a göndermiş, adam orada elinde Yunan bayrağıyla fotoğraf çektirmiş.
Sonra anlaşılıyor ki, orası Kardak değil Sarri kayalıklarıymış. Muhabiri teknesiyle taşıyan balıkçı onu başka bir kayalığa götürüp “aha sana Kardak” da demiş olabilir...
Geçen hafta perşembe gecesi geç vakit, okuduğum haber yüzünden beynimde şimşekler çaktı. Bir haber sitesinde (www.zougla.gr), ertesi gün yayınlanacak bir gazetenin eleştiri dozu yüksek manşeti anons ediliyordu. “Sfina” adlı aşırı miliyetçi, marjinal, tirajı düşük, evlere şenlik haftalık bir gazete, muhabirini Kardak kayalıklarına göndermiş, adam orada elinde Yunan bayrağı ile fotoğraf çektirmiş... Türkiye ile Yunanistan’ı 1996 yılında savaşın eşiğine getiren Kardak krizinin 13. yılında provokasyon işte. Aynı saatlerde Türkiye, Davos’ta yaşananlarla çalkalanıyordu. Cuma sabahı ilk işim hayatımda ilk defa Sfina gazetesini almak oldu. Manşet: Kardak’a Yunan çıkarması. Gazetenin muhabiri, arkasında deniz veya kaya parçalarının göründüğü karelerde elinde Yunan bayrağı ile görülüyordu. Haberde ise Kilimli (Kalimnos) adası liman müdürlüğü ile yapılan bir telefon görüşmesinin içeriği de yayınlanıyordu. Liman müdürlüğü “Kardak’a gidemezsiniz. Niye sorun yaratmak istiyorsunuz?” diyordu. İzin alamadığı için Kilimlili bir balıkçı ile anlaşıp gizlice gittiğini, Türk sahil güvenlik botu tarafından fark edilince de apar topar kaçtığını iddia ediyordu “muhabir”. Kulağım radyolarda: “Deniz Ticaret Bakan Yardımcısı Panayotis Kamenos, muhabirin Kardak’ta değil başka kayalıklarda (Kala nera) fotoğraf çektirdiğini söyledi...” Sfina gazetesinin sahibi Spiros Karancaferis’in, bakan yardımcısına cevabı gecikmedi: “Muhabirim eğer Kardak’a gitmemişse Atina’nın meydanında harakiri yaparım...” Cumartesi günü, haberin ilk duyurulduğu internetteki haber sitesinde, Yunan Deniz Ticaret Bakanlığı tarafından çekilip gönderilen ve o dandik gazete muhabirinin Kardak’a değil de Sarri kayalıklarına çıktığını gösteren fotoğrafları yayınlandı. “Türkiye’nin müdahalede bulunmasını sağlamaya çalıştı” deniyordu bakanlığın yolladığı fotoğrafların altında. Bir rivayete göre, Kilimli adasındaki balıkçı, parayı tatlı bulup, muhabiri başka bir kayalığa götürmüş “aha sana Kardak” da demiş olabilir. Ancak Yunanistan’ın önde gelen gazetelerinin konu ile ilgili tek kelime yazmamalarını eleştirmeden de geçmeyeceğim.
Aşkta kırmızı ve siyah
Siyasetçi değiliz ki her dediğimizin arkasında duralım. Bilim adamı da değiliz muhtemelen neden, niçin diye araştıralım. Bu nedenle 14 Şubat Sevgililer Günü’nü hararetle desteklemek de, esefle kınamak da hakkımız. Sevgililer Günü, her yıl keyfimiz nasılsa öyle muamele görmeli. Bazen günler öncesi hazırlıklar yapıp sevgiliye kırmızı mı kırmızı güller, tatlı mı tatlı çikolatalar, gözünü kamaştıran hediyeler alırız. Bazen de, yahu ne gerek var onca şeye, deyip “eskiden 14 Şubat mı vardı” sloganı ile meydanlarda haykırmak gelir içimizden. İkisi de riskli, ikisi de iki yanı keskin bıçak.. Diyelim ki tercihinizi Sevgililer Günü’nü dışarıda kutlamaktan yana kullandınız. Gerekli tüm hazırlıkları yaptınız ve her şey mükemmel gidiyor. Aşk yeminleri verip tam kadehlerinizi tokuşturacaksınız, kör olası piyanist eski bir sevgilinizin şarkısını çalmaz mı? Ne olacak şimdi? Erkek iseniz (daha masum yaratıklarız) “O şimdi nerede, kimbilir ne yapıyor”; kadın iseniz “O şimdi kimbilir kiminle?” tarzı düşünceler ziyarete gelmeyecek mi? Üstelik, Sevgililer Günü’nü birlikte kutladığınız kişinin de benzer süreci yaşıyor olması mümkün. Erkek ise (daha saf yaratıklarız) “Ya bu kadının suçu yok ki. Niye bu geceyi bozayım?”; kadın ise önce ısrarla hâlâ “O şimdi kimbilir kiminle?” ardından da “Aman şu adama bir şey belli etmeyeyim” düşünceleri dolaşıp durabilir kafasında. İşin tadı kaçabilir.. O halde evde kutlamak bu günü akla daha yatkın. Piyanist yok, şarkıları siz seçiyorsunuz. Ancak, hiçbir şey garanti değil yine de. Bazen keşfedene lanet yağdırdığımız cep telefonu çalarsa ne olur gecenin bir vakti? Çalan telefonda karşıdan gelen ses tanıdıksa ve “Öylesine aradım, nasılsın” diyorsa ne yapacaksınız? Erkek iseniz (daha görgülü yaratıklarız) “Sevgilimle beraberim”; kadın iseniz “Şu anda konuşamam, yalnız değilim” tarzı sözler çıkacak dudaklarınızdan muhtemelen. Yine işin tadı kaçabilir.. Vesselam 14 Şubat bazı açılardan “tehlikeli” bir tarih. Aşkın renk değiştirip kırmızıdan siyaha dönüşmesi işten bile değil. Aman dikkat...