Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın, Atatürk’ün Selanik’teki evine ziyareti sırasında yaşananlar nedeniyle ikinci plana düşen Yunanistan Başbakanı Kostas Karamanlis ile görüşmesi, iki ülke siyasi ilişkilerinin ihtiyacı olduğu ivmeyi kazandıramadı.
Yunan tarafı bir gün önce sadece 15 dakika süreceğini açıklayarak önemini küçümsemeye çalıştığı görüşmenin 50 dakika sürmesiyle umutlanır gibi olduk ama iki başbakanın çıkıp birlikte açıklama yapmadıklarını görünce yeni bir şey çıkmadığını anladık.
Karamanlis, ev sahibi olduğu Güneydoğu Avrupa Zirvesi’nden sonra düzenlediği basın toplantısında bu görüşme hakkında bir soru üzerine konuştu. Erdoğan ise Atatürk’ün evinden çıkarken bahçede bekleyen gazetecilerin sorularını yanıtladı.
Karamanlis, "İki başbakanın buluşmasından illa da somut sonuç çıkacak diye bir şey yok" dedi. Tamam ama, iki başbakan 10 ay sonra buluşuyor ve siyasi ilişkilerin "duraklama" dönemi yaşamasına yol açan, askıda bir sürü konu var.
Resmi ve gayri resmi söylenenlerden anlaşılan, samimi bir ortamda tüm konuların görüşmede gündeme geldiği. Batı Trakya, yılan hikayesine dönen ve yine silbaştan olan Atina’da cami açılması, Patrikhane, Heybeliada Ruhban Okulu. Bunun yanı sıra Kıbrıs ve bununla bağlantılı olarak Türkiye-AB ilişkilerinde Atina ve Rum Yönetimi’nin kritik ekim ayındaki değerlendirmede ne yapacakları...
Ve tabii ki Karamanlis’in Ankara ziyareti... Türkiye’nin liman ve havaalanlarını Rum gemilerine ve uçaklarına açması için Rum Yönetimi’nin tehditlerle çıtayı yüksek tuttuğu, Atina’nın da Rum Yönetimi’nin dümen suyunda gittiği ve Yunan basınının, "Türkiye’den bir şey almadan Ankara’ya gitmemeli" yaygarası kopardığı bir sırada Karamanlis bir kez daha Ankara ziyareti için tarih veremedi. Erdoğan’a "Beni tanırsın sözümü tutarım. Ankara’ya geleceğim ama bu ziyaret çok iyi hazırlanmalı" dedi.
Durum böyle olunca, iki başbakan Yunan NBG bankasının Finansbank’ı satın alımı ile ivme kazanan ekonomik ilişkileri ön plana çıkardılar.
Selanik’teki görüşme bize göre çabuk unutulacak.
Bir yabancının gözünden bu diyar
Hürriyet Atina bürosunun konuğu bir yazar. İlk ve tek kitabında yabancı gözüyle bu diyarı ve insanlarını anlatıyor. Yunanlıların aile yapısını, sosyal yaşamını, geleneklerini, göreneklerini, hani derler ya, huyunu-suyunu...
Yazar, Yunanlı dostları ile yaptığı sohbetlerden yola çıkarak genellikle, bir yabancının anlayamadıklarını, anlamaya çalıştıklarını ve anladıklarını kaleme aldığı kitabında, Yunanlıların Türklere bakışına da hayli geniş bir yer ayırdı. Dost sohbetlerinde duyduklarından, Yunanlıların 1453’de İstanbul’un fethine, Osmanlı İmparatorluğu dönemine ya da "Küçük Asya Felaketi" dedikleri 1920’lerdeki Kurtuluş Savaşı’na nasıl baktıklarını hayli güzel bir dille yansıtmaya çalıştı.
Babası Rus, annesi İngiliz Sofka Zinovieff Londra’da doğdu. Cambridge Üniversitesi’nde antropoloji eğitimi aldı. Rusya’da ve İtalya’da yaşadı. Kocası Vasilis Papadimitriu, ana muhalefet partisi Pasok’un lideri Yorgos Papandreu’nun danışmanı ve yakın çalışma arkadaşı.
Zinovieff’in İngilizce yazdığı "Eurydice Street / Evridiki Sokağı" (Atina’da bir sokak ismi), Aşkım Sekmen tarafından "Atina’da Bir Kadın" adıyla Türkçe’ye çevrildi. Yazar, 17 Mayıs’ta yapılacak tanıtım için önümüzdeki günlerde İstanbul’da olacak.
Sohbete başlamanın zamanı...
YUNANLININ TÜRK’E BAKIŞI KARMAŞIK
Yunanlının Türk’e bakış açısı nasıl sizce?
- Hayli karmaşık. Derin kökleri var diyebilirim. Konuştuğum insanlar genellikle "Biz Türkleri severiz. Hepimiz insanız" diyorlar. Ancak biraz meselenin üzerine gidip derine indiğimde gariplikler, çelişkiler gördüm. Türk unsuru, Yunanlının günlük hayatında derin bir iz bırakmış. Buna sevgi de diyemiyorum nefret de. Karmaşık bir şey.
Sevginin karşıtı nefret mi, sevmemek mi?
- Türklerden nefret etmiyorlar. Sözgelimi yemekler, müzik gibi, Türklerden pek çok şey Yunanlıların günlük yaşamının parçası. Nefretse bu duygu, o zaman Yunanlılar kendilerinden de nefret ediyor demektir.
TÜRKİYE KİTABI YAZABİLİRİM
Yunanlıların, Arnavutlara, Bulgarlara ve diğer komşularına bakış açısı Türkler ile aynı mı?
- Hayır çok farklı. Yunanlılara ırkçı demekte tereddüt ediyorum. Irkçı olmak istemediklerine inanıyorum. Kendileri de buna inanmıyorlar. Zaten yıllar önce onlar da çalışmak ve daha iyi bir yaşam için başka ülkelere göç ediyorlardı. Şimdi birdenbire zenginleşip ülkeye yabancı göçmenler yığılınca sorun çıktı. Irkçılık örneklerine rastlıyorum ve bu beni rahatsız ediyor. Ancak bir şok söz konusu. Bu şok atlatıldığında ırkçılık belirtilerinin de aşılacağına inanıyorum.
Yunanlıların aile yaşamını nasıl buluyorsunuz?
- Ben ayrılmış bir ailenin çocuğuyum. Yunanlıların güçlü bağlara dayanan aile yaşamını elbette sevdim. Ancak, zamanla her şeyin toz pembe olmadığını da anladım. Madalyonun öteki yüzünde, bu sıkı bağların arkasında, özgür olmak isteyen kişiyi engelleyen baskıyı da gördüm.
Ya kilise hakkındaki görünüşüz?
- Her ibadet şekline, her ibadet yerine derin saygım var. Kiliseye de öyle. Ancak, bazen din adamlarının siyasetten bahsetmelerine, kendilerini ilgilendirmemesi gereken konulardan söz etmelerine hiç katılmıyorum.
Türkiye’yi ziyaret ettiniz mi?
- Evet üç defa İstanbul’a gittim. İnanılmaz bir şey ama insanı mıknatıs gibi çeken bir şehir. Çok güzel ve capcanlı. Şimdi tekrar ziyaret edecek olmanın heyecanını yaşıyorum. Eğer mümkün olsaydı Türkiye için de bir kitap yazmak isterdim.