Yunanistan, malum üç yıldır ekonomik krizle boğuşuyor. On binlerce dükkan ve işyeri kapandı. İşsizlik oranı yüzde 25’i, işsizler ordusu 1 milyonu geçti. ‘Kriz aynı zamanda fırsattır’ tezi, en azından bugüne kadar bu diyar için geçerli değil. Kimse, hiçbir şeye yatırım yapmıyor. Bankalar kredi musluklarını kapatmadı, adeta mühürledi. Böylesi bir ortamda 4 milyon Euro’luk yatırım her babayiğidin harcı değil.
Atina’dan 350, Selanik’tense 150 kilometre mesafedeki Larisa şehrinde orta yaş üstü bir kadın, krize inat 4 milyon Euro harcayıp yeni bir ‘işyeri’ açınca elbet dikkatleri üzerine çekti.
Ortayaş üstü dedim çünkü yaşını bilen yok. Soyadını da. Onu herkes ‘Madam Hrisula’ diye tanıyor.
AÇILIŞTA İZDİHAM
İki torun sahibi ‘Madam Hrisula’ Larisa’nın Amfithea ilçesinde, yerleşim bölgesinden uzak, odaları bol, tek katlı iki ev inşa ettirdi önce. Bahçeyi çiçeklerle doldurdu. Evlerin içini fantezileri pes dedirtecek yatak odalarıyla döşetti. Tablolarla, halılalarla süsledi. Jakuziler, rengarenk banyolar, lazerler, spotlar ve ışık oyunlarıyla donattı. Küçük bir ‘erotizm müzesi’ de yaptı. Sonrasında Yunanistan’dan tutun da dünyanın dört bir yanından güzel ‘sermaye’ler getirtti ve geçen 13 Temmuz’da kendi deyişiyle Avrupa’nın en lüks genelevini açtı.
Açılışı, ekonomik kriz döneminde çevirdiği porno kaset milyonlar satan, asker sevgilisiyle askeri müzenin garajında uygunsuz halde yakalanınca, müze müdürü generalin görevden alınmasına neden olan ‘skandal yaratık’ Julia Aleksandratu yaptı. Törene tam 3 bin kişi katıldı, izdiham yaşandı, 50 kasa viski tüketildi.
Genelevine ‘Sula’nın Zamane Evi’ adını verdi Madam Hrisula. Reklam şart tabii. Larisa’nın caddelerindeki bilboard’lar “Saat 03.00 ‘e kadar açığız” diye yazıyordu.
Üçgenin bir ucunda İlias Kasidiaris: Irkçı-faşist Altın Şafak partisinin sözcüsü ve milletvekili. Geçen haziran ayında televizyonda canlı yayında söylediklerine kızdığı için iki kadın milletvekilinden birine bardağındaki suyu fırlattı, diğerini de tokat üstüne tokat, basbayağı dövdü. Milletvekili dokunulmazlığı olmasa, geçmişte adam dövmeden hırsızlığa kadar pek çok suçlamayla yargılanacak.
Üçgenin diğer ucunda Vula Papahristu: Üç adım atlamada Yunanistan şampiyonu. Londra Olimpiyatları’na katılacaktı ama Facebook hesabında, ‘Yunanistan’da görülen Batı Nil sinekleri ülkemizde bol Afrikalı yaşadığından ev yemeği yiyorlar’ diye yazınca, ırkçılıkla suçlanıp kafileden çıkarıldı. Ve üçgenin son ucunda Lefter Hahamidis: 10 kez Yunanistan, bir kez de dünya kikboks şampiyonu.
Lefter ile Vula üç yıldır birlikteydi. Evleneceklerdi. Kızcağız, minnacık bir kıyafetle gittiği müzikholde keyfe gelerek piste çıkıp şarkı söyleyince Lefter’in aklı başından uçmuş, mikrofonu kaparak bin kişinin huzurunda evlenme teklifinde bulunmuştu. Kızcağız da alkışlar arasında “Eveeeeeeettttt” demişti.
Vula antrenmanlarda üç adım atlıyor eve dönüşte sosyal paylaşım sitelerine takılıyordu. İlias ile de burada tanıştı. Birkaç gün sonra da tamamen tesadüf eseri abisinin evindeki bir davette buluştular. Mercimeğin fırına verilmesi gecikmedi. Vula antrenmanlarda yine üç adım atlıyor sonra da bir gün İlias, bir gün Lefter ile buluşuyordu.
Yerin kulağı vardır. Dedikodular da gecikmedi. Kurt düştü içine Lefter’in. Önce inkar etti kızcağız. Ardından her buluşmalarında ‘başının ağrıdığı’nı hatırladı. Birkaç hafta sonra da “Ayrılmalıyız artık, gitmeliyim bu yerden” tarzı bir şeyler fısıldadı. Lefter sevgilisinin evindeki eşyalarını toplarken kapıda İlias belirdi. Kikboks şampiyonu, “Ne işin var burada?” diye sorunca, geçmişinde bol bol yabancı göçmen dövmüş faşist milletvekili kabadayılığı bir yana bırakıp “Eee Vula’ya vitamin ilacı getirmiştim” demekle yetindi.
Şimdi Lefter gazetelere ‘İlias Kasidiaris sevgilimi nasıl çaldı?’ başlıklı demeçler veriyor. Canlı yayında kadın milletvekilini döven Kasidiaris’i “Eldivenlerini tak da ringde hesaplaşalım” diye düelloya davet ediyor. İkide bir Yunan ırkının üstünlüğünden söz eden faşist milletvekili İlias’dan ise tık yok. Dedikodulara bakılırsa olimpiyatlardan ihraç edilen Vula’yı teselli ediyor.
OKUMADIĞIM KİTABIN KLİBİ
Soydaşım Maria Çevik Simyonidis’in yazdığı ‘İstanbulum, Tadım, Tuzum, Hayatım’ kitabını okumadım ama bir dostumun gönderdiği tanıtım klibiyle gözlerim yaşardı.
Adını aldığı dedesi Yorgo (1888-1968), babası Andreas (1919-1996) da 11 yıl yönetti Yunanistan’ı. Onun başbakanlığı o kadar uzun sürmedi. Yorgo Papandreu daha iki yılını doldurmadan koltuğu başkasına teslim etti.
Babası Andreas’ın kurduğu sosyalist Pasok’u da yüzde 40 oy potansiyeli olan bir iktidar partisi olarak aldı, yüzde 8-9’lara düşürüp bıraktı.
Tamam başarısız oldu. Tamam fırtınada Yunanistan denen gemiyi yönetemedi. Zaten siyasi yanlışlarının, hatalı adımlarının bedelini ağır ödedi.
Başbakanlığı da Pasok partisinin liderliğini de bıraktıktan sonra o ada senin bu ada benim birkaç ay dolaştı. Stres attı. Ve kararlarını aldı.
Terk ediyor ülkesini Papandreu. 1970’li yılların sonlarında geldiği, annesi Margharet’in memleketi ABD’ye yolcu.
Harvard Üniversitesi’nin kadrolu öğretim üyesi olacak. Ayrıca, Harry Walter Agency’nin mensubu olarak 46 bin doları verene 45 dakikalık konuşma yapacak. Her konuşma için Donald Trump 1 milyon 550, Bill Clinton 450 bin dolar alıyor. Papandreu sadece 46 bin dolar alacak.
Siyasi hayatıysa Sosyalist Enternasyonal’in başkanlığı ve Pasok milletvekilliği ile sınırlı kalacak. Parlamentodaki kritik oylamalarda Atina’ya gelerek oy kullanacak ve ABD’ye geri dönecek.
Önce soygun sanıldı ama sonra durumun çok farklı olduğu anlaşıldı.
‘Papadia’ yani papaz karısı 43 yaşındaki Teodora Avgeropulos ve 41 yaşındaki sevgilisi Nikos Panagopulos cinayet suçlamasıyla tutuklandı.
Papaz Thanasis, kendini Tanrı’ya ve ailesine adamış biriydi. Davetlerde mideyi tıka basa doldurup, birkaç kadeh şaraptan sonra gözlerini kapayıp uykuya dalan tiplerdendi. Ailesinden kalma, kendisinin de zamanla sayısını artırdığı bir sürü evi ve arsası vardı.
Papadia Teodora ise kıpır kıpır. Üç çocuk annesi olmak, papaz karısı olmak umurunda değildi.
Daha 13’ünde varmıştı Thanasis’e, 30 yıl da çok tabii... 10 yıldır kimselere çaktırmadan kakara kikiri yaşıyordu hayatını.
İfadesine bakılırsa, papazdan dayak yiyordu sık sık. Canına tak etmişti. Sevgili buldu kendine. Sonra başka sevgili...
Boşanmayı düşündü ama papazın servetinden olacaktı. Buna karşı din adamının ölümü tüm sorunlarını çözüyordu.
Ekonomik krizin üç yaşına girdiği Yunanistan’da ‘en sevilmeyen yabancı liderler’ listesinde, Almanya Başbakanı Angela Merkel birinciliği kimseye kaptırmıyor.
Madalyonun bir yüzünde, Merkel’in geçen üç yıl içinde bu diyarın başbakanlarına, bakanlarına çektiği fırçalar var.
Merkel’in önünde el pençe divan duruşunun fotoğrafı, eski başbakan Yorgo Papandreu için sonun başlangıcı oldu.
Yine madalyonun aynı yüzünde, Almanya Başbakanı’nın Yunan halkının çalışkanlığından şüphe eden, lüks yaşam merakını eleştiren açıklamaları var. Ayrıca, AB ile IMF’nin kredi musluklarını açmak için Yunanistan’a verdikleri acı mı acı reçetelerde hep Merkel’in diretmesi ve sonunda dediğini kabul ettirmesi de... Gelelim madalyonun öteki yüzüne: Almanya’nın bugün 304 milyar Euro borcu olan Yunanistan’dan 100 milyar Euro’nun üzerinde alacağı var. Alman kamuoyu paralarının Yunanistan’a gitmesine kızıyor. Merkel de kendi kamuoyunu kendi seçmenini düşünmek zorunda.
Velhasıl, Merkel’i pek seven yok buralarda. Medyanın bir bölümü Hitler’e bile benzetiyor onu.
Çiçeği burnunda Başbakan Andonis Samaras, önceki hafta sonu Berlin’de Merkel ile buluştu. O buluşmanın ardından da Atina’da Almanya Başbakanı için olumsuz tabloyu değiştirme kampanyası başladı adeta.
DAHA DÜN YEDİM
Samaras ile görüşmesinden sonra Merkel’in, “Yunanistan’ın Euro’da kalmasını arzu ediyorum”, “Yunan çalışanının ve emeklinin halini gördükçe yüreğim kan ağlıyor” demesi, Alman siyasetçilere Yunanistan için konuşurken laflarına dikkat etmelerini tembihlemesi manşetlere çıktı ama halkın bam teline daha çok hitap eden bir şey gerekti.
Gregory Peck ile Anthony Quinn ‘The Guns of Navarone’da Rodos; Nicolas Cage ile Penelope Cruz ‘Captain Corelli’s Mandolin’de Kefalonya; Angelina Jolie ile Lara Croft ‘Tomb Raider’da Santorini, Meryl Streep de ‘Mamma Mia’da Skopelos adalarını meşhur ettiler.
Bir Yunan adasının bir film sayesinde dünya çapında üne kavuşmasının başlangıcı ta 1957’de oldu. Bence sinema tarihinin en seksi yıldızı Sophia Loren ‘Boy on a Dolphin’ ile Hidra adasını dünyaya tanıttı.
Atina’dan 40 mil mesafede gerçek bir cennet parçası Hidra. Sadece Yunan değil dünya jet-sosyetesinin uğrak yerlerinden biri. Buna marinasındaki lüks tekneler, sahilinde yan yana dizilmiş dükkanların pahalı vitrinleri de şahit.
Uzun tatiller için değil ama hafta sonu kaçamakları için ideal Hidra. Öyle gezilecek fazla yeri yok. İki tane yerleşim yeri var topu topu. Biri limanda, öteki de birkaç yüz metre ileride Kaminia’da. Limandan Kaminia’ya yürümek 10, bilemediniz 15 dakika.
İsteyene deniz taksi de var.
Trafik derdi yok. Motorlu araçların girişi yasak.
Öyle uçsuz bucaksız sahilleri de yok. Üç, bilemediniz dört yerden giriliyor denize, pardon, en sıcak yaz günleri bile buz gibi masmavi suya. Yeşili de yok. Koskoca bir kaya parçası işte.
Danimarkalı Paul Thomsen, Avusturyalı Klaus Masuch ve Alman Matthias Morys’un adını hiç duydunuz mu? Pek sanmıyorum.
Onları ülkelerinde tanıyanlar da aileleri, dostları ve iş arkadaşlarından ibaret. Halbuki Suyun Öte Yanı’nda bu üç ekonomi uzmanı, bu üç bürokrat en az Başbakan Andonis Samaras kadar ünlü. Yaklaşık iki yıldır televizyon bültenlerinde birinci haber ve gazetelerin manşetlerindeler. Bu üçlü nereye gitse, kiminle görüşse, ne dese olay oluyor.
Çünkü onlar, Yunanistan’ın borçlarını ödeyebilmesi, memura, emekliye maaş verebilmesi için kilit isimler.
Yunanistan’a kredi veren yegane kaynak Troyka’nın, yani Uluslararası Para Fonu-Avrupa Merkez Bankası-Avrupa Birliği Komisyonu’nun temsilcileri.
Üç ayda bir Atina’ya gelerek ekonomiyi didik didik araştırıyorlar. Nerede israf yapılmış, nereye fazla para gitmiş, hangi vergi yeterince toplanmamış tespit ediyorlar. Yunan hükümetiyle yeni kemer sıkma tedbirlerinin pazarlığını yapıyorlar. Ardından da bir rapor hazırlıyorlar. Avrupa Birliği’nin Euro Bölgesi’ndeki ülkelerde de işte bu rapor doğrultusunda Yunanistan’a kredi verilmesi için karar alıyorlar.
Paul, Klaus ve Matthias ilk kez iki yıl önce Atina’ya geldiklerinde Yunan hükümeti kendilerine bir araç ve bir şoför tahsis etmişti. Öğle yemeklerini bakanlıkların bulunduğu şehir merkezinde fast-food’çularda, akşam yemeklerini de salaş tavernalarda yerlerdi. Atina sokaklarında dolaşır, mağazaların vitrinlerini seyrederlerdi. Tek tük yanlarına yaklaşan gazetecilerin sorularını cevaplandırırlar, Yunan başkentinden ayrılmadan önce de saatler süren basın toplantıları düzenlerlerdi. İki yıl içinde Troyka’nın peşpeşe acı reçeteleri halkın bu üç bürokratı tanımasına ve doğal olarak onlardan hiç hoşlanmamasına yol açtı. Ekonomik kriz derinleştikçe Troyka öfke odağı oldu. Sokaklarda dökülen Yunan halkı lanet yağdırdı Troyka’ya ve bürokratlarına.
ORTALIKTA GÖRÜNMÜYORLAR
Artık Paul, Klaus ve Matthias eskisi gibi ortalıkta dolaşmıyor. Nerede yemek yiyorlar, nereye gidiyorlar bilen yok. Basın toplantıları filan geçmişte kaldı. Üstelik adeta yabancı bir ülkenin başbakanıymış gibi korunuyorlar.
Atina’nın 80 kilometre kuzeyinde, sahili güzel, kafeleri, balıkçı tavernaları güzel Halkida şehrinde ‘Negroponte’ adıyla iki yılda bir uluslararası santranç turnuvası düzenleniyor.
İki yıl önceki turnuvaya 29 ülkeden 200’e yakın usta katıldı. Yunanistan’ı tanınmaz hale getiren ekonomik krize rağmen organizatörlerin ve sponsorların gayretiyle turnuvanın bu yıl da 9-17 Ağustos’ta yapılacağı ve toplam para ödülünün 10 bin Euro olacağı açıklandı.
Ne var ki turnuvanın arefesinde Negroponte 2012’nin aniden iptal edildiğini duyduk. Aklımıza ilk gelen, maddi imkansızlıklar oldu. Biraz araştırdık; yanılmışız. Uluslarararası satranç turnuvasının iptal edilmesinin nedeni bir Türk, Türkiye’nin büyük ustası Suat Atalık’mış meğer.
Haftalar öncesi organizatörler, büyük ustaya “Katılır mısınız?” diye soruyorlar, o da “Gelirim” diyor. Katılımcıların listesi Yunanistan Satranç Federasyonu’na iletililiyor. Birkaç gün sonra Federasyon’dan bir mektup: “Suat Atalık cezalı. Turnuvaya katılamaz.”
Hoppala!
Hemen nedeni sorululuyor tabii. Federasyon’dan ikinci bir mektup: “Atalık Türkiye Santranç Federasyonu tarafından 15 ay mahrumiyet cezasına çarptırıldı.”
MÜR BUGÜNDÜR