Yazıdaki sayıların sırrı

Haberin Devamı

Dünkü yazımda, cümlelerin sonunda sayılar vardı.

Sıralı.

Hesaplı.

Hesaplı; çünkü bazen bir yazıyı “kişisel” olduğu için işe yaramaz, “köşeye konmaz” bulanlar ve bunu çok ağır şekilde eleştirenler oluyor.

Çok da trajikomik bir durum aslında. Birisi sürekli politika yazmanızı isterken, diğeri sürekli kendinizi yazmanızı istiyor. Kimisi yazı siparişi veriyor.

Kalbimizi değil istekleri dinlesek, bilmiyorum o zaman adımız ne olur.

Du.

İnsanoğlu, yani yazargil de bi acayip. Hem umursamıyorum diyor, hem de gayet umursuyor.

Ben yani.

Dün tam yazımı yazmaya başladım, ve nasıl da iştahla yazıp içimi döküyorum ki “Eyvah!” dedim birden. Yine aynı şey olacak. Bir sürü insan “Yonca, ahhh tam da benim durumum, iyi ki yazdın” diyecek, “birileri de bize ne ya senin hayatından, gününden utanmıyor musun bunu köşene taşımaya!” diyecek.

Haberin Devamı

E ben de madem öyle, bu sefer yazının açıklamasını da yazayım. Yazayım ki, aslında bazen boş gibi görünen bi yazı bile çaktırmadan bir şeyler anlatabiliyor.

Anlaşılsın.

Bi de içine başka bi oyun katayım dedim. Yazı içinde yazı olsun.

Eğlenelim.

Diyeceksiniz ne gerek var?

Dı.

 
E valla millet kalkıp Pucca yüzünü “açınca”, utanmadan kıza “çirkin” deyip, çekilen o anlık resminin açıklamasını filan yapmak zorunda bıraktıracak kadar korkunçlaşabildikten sonra (bknz Pucca’nın Milliyet Cadde yazısı) inanın bu hiçbir şey değil.

Ya da belki ben bu ara alıngan olabilirim. Malum düşünceler yüzünden.

Malum.

Bizim de bi sinirimiz, tahammül sınırımız var. J

Evvet, gelelim şimdi sayıların sırrına, anlamlarına. İyi sabrettiniz valla.

Aşağıda dünkü yazıdan sayılı olan cümleler siyah, sayıların sırrı kırmızıyla...

İki nokta üstüste, başla kızım Yonca yazının altbantlarına, bilinçaltına ekebilmiş olduğunu düşünmek istediğin anlamlara.

:

Sabaha kadar uyuyamadım(dı).

Dün ve önceki gün bu köşede okuduğunuz muhtelif düşünceler yüzünden. (1)

Hepimizin gerekli gereksiz düşünceler yüzünden sabahı ettiği oluyor. Düşünce, dert denen şeyi asla küçümsemeyeceksin. İnsanı aç susuz bitap brakır. İnsanız. Ben de sizler gibiyken, siz de ben gibisiniz. Yalnız değil, aksine kocaman bi aileyiz.

Haberin Devamı

Toplantı vardı. Böyyük böyyük patronlar gelecekti. Birbirimize onbininci kere aynı şeyleri anlatıp ilk defa duyarmışcasına sorgulayacaktık.

Kurumsal gülücükler atıp hatasız konuşmalar yapacaktık. (2)

Hele de iş dünyasının içindeyken düşüncelere dalmamak imkansız. Kimi insan iş tipi, kimi de değil. İş dünyası öyle yapmacık ki. Öyle suni kurallarla insanı kendi gibi olmaktan uzaklaştırıyor ki. Hatasızlık, sıfır hata gibi mükemmeliyetçilik beklentileri insanın kanına işleyip özel hayatına da yansıyor. Zor.

Aslan Cem uyanır uyanmaz ağlamaya başladı. “Dişim de dişim...” diye. Çürüğü vardı. Kim bilir nasıl tuttu ki ağrısı böyle ağlatıyor diye iç geçirdim. “Sen bi evde kal hele, randevu ayarlayalım..” dedim. (3)

Haberin Devamı

Hepimiz aynı anda bir sürü önemli karar almak durumunda kalıyoruz. Aynı anda bir sürü işi yapmak ve planlı olmak zorunda kalıyoruz. Bu da çok geriyor insanı.

Uzun zamandır kızımı okula ben bırakamamıştım, durumu fırsat bildim bari onu bu durumda ben bırakayım dedim. (4)

Her boşluğu ve fırsatı bir şekilde iyi değerlendirme çabamız var. Vicdan var. Annelik vicdanı denen şey hele, bir çocuğuna yapabildiğin şeyleri diğer çocuğuna da yapabilmen için seni sürekli köşeye sıkıştırıyor. Her an, eşitleme savaşı veriyorsun içinde. Onca şey içinde.

Saçları ördük.

Örgü yamuk oldu, bi daha ördük.

Bu sefer tam ortadan olmadı, bi sonraki sefer de yeterince sıkı olmadı...

Ördük durduk. Sabırla.

Oldu.

Haberin Devamı

Nihayet. (5)

Azimle ve sabırla ve sükunetle bir işi yapmak için sabrederseniz ama, sonuca varırsınız. Mutlaka.

Allah acıdı belki de. Yoksa yolacaktım saçı başı. J (6)

Ha ama bu demek değil ki sinirleriniz yıpranmaz. İnsanın kendi hislerinde dürüst olması rahatlatıcı. Yapmayacağınızı bilseniz de, içinizdeki hissi yüksek sesle söylemek veya bir şekilde dışarı atmak, içinize atmaktan çok daha iyi. Ve bazen ayarı kaçık şeyler düşünmek de insanca.

Diş Hekimi’nde randevu ayarlandı.

Toplantı arasına. (7)

Her daim bir plan yaparken planın planını yapmak durumundayız. Zaman kaybetmek gibi bir lüksümüz yok anasını sattığımızın hayat koşullarında.

Jet hızıyla çalıştım ki hani yüzüm olsun çıkmaya diye. (8)

Haberin Devamı

Etik diye bir şey var. İş etiği de çok önemli ve bir o kadar da etiğe uymak, yerine getirmek için gösterilen çaba bazen gündelik hayat şartlarında insanı gereğinden fazla yorabiliyor. Aman hak geçmesin, biri laf etmesin derken perişanız. Ve lanet olsun herkes böyle değil!

Çok düşün(e)medim. “Tamam, gelirim...” dedim. (9)

Bazen belki çok düşünmemek lazım. Sonra da düşünübileceğimizin farkında olalım.

Allah büyük... (10)

İnanmak gerek. İnsan rahatlıyor.

Yanaklarımı nasıl ateş bastı anlatamam. Çocuğumun halimi anlayıp o zavallı soruyu sormasına mı, yoksa kanal tedavisine mi daha fena oldum hatırlamıyorum. (11)

Annelik büyük ikilemlerin ta kendisi. Sürekli bir iki ucu kakalı değnek hissi. Ve işte tam da bu ikilemler ve kakalı değneklerdir ki, insanı sürekli büyüten olgunlaştıran ve bir şekilde hayatta geri kalan kararlara daha kolay cevap bulabilme becerini geliştiren.

Ellerini tuttum oğlumun ama. Sımsıkı. Arada maymunluk yaptım.

“Az kaldı, bitiyor...” dedim.

Hem kendime. Hem ona. (12)

Bir insana bir şeyi inandırmak istiyorsanız, önce kendiniz inanacaksınız.
İki kişiyseniz problem anında, hayat işte o an hemen müşterek.

Özür diledim. Bana düşen görevi yerine getirdim. (13)

Özür dilemeyi bilmek, özür dileyebilmek büyük meziyet ve rahatlık. Dilemek gerektiğinde çok düşünmemek gerek.

Sakin bir halde, hala, yeni okulu aradım: “Şu an size videomu çekip yollayayım, ne kadar söz varsa vereyim, imzamı da atayım ama yalvarıyorum bugün beni oraya getirtmeyin, söz her şeyi yarın yapacağım, ben çalışan anneyim...” dedim. (14)

Açık olmak her zaman işe yarar. Durum neyse onu anlatmak lazım. Kendini parçalamak yerine, anlatmayı denedin mi samimiyetle, orta yolu bulma şansın var. Denemedin mi, kıvran dur.

O arada oğlum aramış, açamamışım. İkinci aradığında açınca, sitem etti. Ağrısı varmış ve ben telefonu açmamışım. Haklı. (15)

Birisi haklıysa hakkını teslim edeceksin. Yaşı kaç olursa olsun. Hele de acısı, sancısı, üzüntüsü derdi varsa bazen o an üstelemeyeceksin. Sorun bitince açıklama şansın kalır. Yoksa anlamsız bir kavga, inatlaşma her türlü şansını elinden alır. Değer mi?

Bir şekilde hayat bana bir dolu şey anlatıyor şu ara. (16)

Evrenden mesajlar, sinyaller bi şeyler geldiği kesin. Bunca sinir stres çaba içerisinde kulaklarımız tıkalı ve gözümüz kör olabiliyor. Bi şekilde duymayı görmeyi kendimize hatırlatmamız lazım.

Ben de dinliyorum. (17)

Konuşmayı bilmek kadar, dinlemeyi bilmek de çok önemli. Düşünme payı ve hata yapma riskini azaltıyor.

Hayatta her şeyin bir zamanı var.

“Keşke!” dedirtmeyecek bir zamanı.

Denedim, olmadı derken bile güçlü hissedecek, doygun hissedecek bir zamanı. (18)

Ne olursa olsun, hiçbir şey için geç kalmış değiliz aslında.

İnanmak lazım buna.

İnanmazsak eğer, esas sıkıntı o zaman yakamızda.

Yonca
“açılış” (19)

İnsan bir kere durup nefeslenip sürekli neleri yapamadığını değil de, neleri yapabileceğini düşünür de kafasını soruna değil çözüme yormaya karar verirse, ve çözeceğine inanırsa açılır.

İşi de, kafası da, bereketi de açılır.

****

Ya, işte böyle Sevgili Anlayışlı Okurcuğum.

Dünkü o “Annesel günlerden bir demet” yazısının içinde-altında-üstünde aslında bu düşünceler de ekiliydi çaktırmadan bir şekilde.

Hatta hatta, bu yazıda başa dönüp sadece kırmızı satırları okursanız, tek başına ve başlıbaşına başka bir yazı olduğunu göreceksiniz.

Sayıların sırrı ve kafamdaki oyun buydu.

 
Dünkü yazım, size içinde bu yazıya hamile olan bir anneydi.

Bugün doğurdu.

Yonca
“Sırrı”

Yazarın Tüm Yazıları