Paylaş
En son Londra Filarmoni Orkestrası yönetiminde, Londra Abbey Road Stüdyosu’nda kaydedilen ve RecBySaatchi’den çıkan son albümü “Therapy”yi dinlediniz mi mesela?
Londra Filarmoni Orkestrası ve Kerem Görsev beraber diyorum ve gayet net anlatabildiğimi düşünüyorum.
Lütfen acilen koşa koşa gidip bir adet “Therapy” alın. Dinleyin ve kendinizi terapiye alın. Bir saatliğine nefeslenin. Kendinize iyilik yapmış olacaksınız inanın.
Albümü alır almaz hemen “Simple Life”ı tıklayın, koltuğunuzda arkanıza yaslanıp gözlerinizi kapayın ve kendinizi müziğe bırakın.
İnsan çocukluğuna, hayatın basit ama tatlı olduğu, TRT’nin pazar günkü siyah beyaz filmlerinin verdiği müthiş keyif yüzünden evde yayılmanın zevk olduğu, ekranlarımız siyah beyazken hayatın bize rengarenk göründüğü nostaljilere filan dalıyor.
Türkiye’den bu kadar başarılı bir caz ustası çıkması beni inanılmaz mutlu ediyor... şu anda fonda “Storyteller” çalıyor... Önünde saygıyla eğiliyorum.
Yonca
“caz-gır”
Siyah Beyaz Ankara
Ben Ankaralıyım. Doğduğum günden liseyi bitirene kadar Ankara’da yaşadım.
Son iki senedir öyle uzak kaldım ki Ankara’dan ve Ankara ben onu özledikçe öyle çok yazılır, çizilir, anlatılır, filmlere konu olur oldu ki, özlemi iyice içime batar oldu.
İnsanın çocukluğunun kokusu ana babasının evinde kalıyor. O kokuyu duyamadın mı, sanki çocukluğun senden uzaklaşıveriyor.
Amerika dönüşü uçakta karı-koca Ahmet Boyacıoğlu’nun filmi “Siyah Beyaz”ı seyrettik.
Kadro kuvvetli, mekân Siyah Beyaz Sanat Galerisi ve Barı, şehir Ankara, konu öylesine Ankara kadar yalın, rahat ve tatlıydı ki, filmde ağlanacak hiçbir şey yokken, şarapları devirip salya sümük ağladım iyi mi!
Filmde Ankara’yı görmek, yılların Siyah Beyaz’ına gitmek beni çarptı.
En yakın zamanda Ankara’ya gideceğim. ıçimde kalan tüm mekân ve sokakları tek tek gezeceğim...
Ya sabır.
Yonca
“AnGaralı”
Kuzey Yolcusu
Ne yalan söyleyeyim, Fatih Çekirge kitabının adını ilk söylediğinde, ben birden oğlunun adı da Kuzey olduğu için onu düşünüp, baba-oğul kitabı zannettim.
Bir anne olarak algıda seçiciliğimin geldiği son noktadayım sanırım.
Sonra şermin Terzi’nin yaptığı röportajı okudum, kitabı iyice merak ettim.
“Kuzey Yolcusu” beni çok şaşırttı. Kitapta o kadar derin bir sorgulama var ki ve derin olmasına rağmen o kadar kolay okunuyor ki...
Korkulası, çekinilesi, hatta bazen konuşmamayı tercih ettiğimiz karamsar duyguları su gibi önümüze atıvermiş Fatih Çekirge.
Kaçmak istediğim duygularımla şöyle bir yüzleştim. Onlara taş attım hem de.
Ofis ortamını bir morga benzetmesi mesela, içimi rahatlattı. Garip ama öyle. Kendimi neden ofis ortamında bu kadar berbat hissettiğimi anlamama neden oldu, hem de şak diye.
Bazı insanların asla etrafı çevreli, sınırları belirli, yolun sonu belli olan yerlerde bulunmaması lazım demek ki.
İnsanın gittiği yer kuzey olsun, güney olsun, doğu olsun, batı olsun, neresi olursa olsun ha deyince gidebilmeli.
İnsan kendiyle seyahat edebilmeli. ınsan özgürce gidebilmeli...
Yonca
“gezenti”
Paylaş