Peki bu çocuğa ne diyorsun?

Bir çocuk var.

Haberin Devamı

Tek çocuk.

Kardeşi yok.

Sabahtan akşama kadar şu cümleleri duyuyor:

 

Hay başıma gelmez olaydın

Senden başka kimim olsa bundan iyi olurdu

Dayanamıyorum artık sana

Bırakıp kaçıp gidicem

Başıma gelen en kötü şeysin

Senden adam olmaz

Senden bi bok olmaz

Allah seni kahretsin

Nefret ediyorum senden, senle yaşamaktan, senin yüzünden yaşamak zorunda kaldıklarımdan...

Boğuluyorum senin yüzünden

Nefes alamıyorum sana baktıkça

Yazıklar olsun sana, haram olsun sana verdiğim emek

Neyin düzgün ki

Sana güvenmiyorum

Sana inanmıyorum

Seni sevmiyorum

Sana saygı duymuyorum

Elini neye atsan batırıyorsun, çürütüyorsun, mahvediyorsun

Uğursuzsun

Kaderin kötü

Koyun gibisin

Cahilsin

Sana değmez

Sende akıl yok

Düşünce özürlüsün

Seni doğuranda hata

Haberin Devamı

Zaten seni doğuran, bakan, büyüten kim varsa hep onlar yüzünden bu haldesin onlardan da nefret ediyorum ayrıca

Çirkinsin

Pissin

Kötüsün

Hastasın

İyileşmezsin

Ümitsizliğimsin

Öl de bitsin

 

Bu cümleleri duyan, bu cümlelerle büyüyen bir çocuk sizce nasıl bir insan olur?

 

Bu çocuğun adı Türkiye.

 

Yukarıdaki cümleleri Türkiye için sabahtan akşama kadar -bir patlama var veya yok, canımız yanmış veya yanmamış- sürekli kullanan milyonlar var.

O taraf bu taraf değil, her taraf aynı korkunç şeyleri söylüyor.

Anadolu’nun tek işittiği nefret, öfke ve kin sözcükleri.

Sizce bu memleket bir çocuk olsa, böyle yaşamaya devam edebilir mi?

Hadi etti diyelim, nasıl bir insan olur?

 

Japon Bilim insanı Masaru Emoto ve Su Deneyi

Emoto suyla bir deney yapıyor.

Su damlalarının bazılarına kötü şeyler söyleniyor; diğerine ise sevgi ve şükran sözcükleri.

Kötü şeyleri duyan su damlaları korkunç şekiller alırken; sevgi ve şükran dolu sözler duyan su kristalleri inanılmaz güzel ve huzurlu oluyorlar.

“Düşünce ve niyet, su damlalarını etkiliyorsa, kendimiz ve başkaları üzerindeki etkimizi düşünebiliyor musunuz!” diye de son noktayı koyar Japon Bilim insanı.

 

Haberin Devamı

Düşüncelerimizin, sözlerimizin neler yaptığına dair bir bilimsel kanıttır bu.

Bilime inanmıyor musun?

İnançlı mısın?

Her dinde, her inançta niyetin neysen osun denir.

Niyet önemlidir.

Duan, dileğin, kalbinden çıkan kısmetin kaderin olur denir, öyle inanılır, öğretilir.

Adına “Sır” de “Secret” de, her neyse inandığın şey o olsun: “Dikkat et bu Evren seni duyuyor, cümlelerini özenle seç” der o da.

Ve Türkiye, bu canım Anadolu yani, sabahtan akşama 7 gün 24 saat kendine türlü nedenlerden dolayı öfke kusan, bela okuyan insanları duyuyor.

 

 

Sağım solum her türlü terör

Patlama haberi sonrası, ailemin, arkadaşlarımın durumunu ve facianın boyutunu öğrendim içime kapandım.

Haberin Devamı

Sosyal medya ve medyadan uzaklaştırdım kendimi.

Çünkü yakından tanıyıp sağduyusuna inandığım eş dostun dahi olası “nefret, öfke, kin” cümlelerine denk gelmek istemedim.

İçimdeki dağlanmış duygulara yenilerini ekleyerek daha da kötü şeyler hissederek, çok sevdiğim ülkem için kötü cümlelere bir yenisini de ben kurmak istemedim.

“Olay yerinden son görüntüler, şok görüntüler, vahim görüntüler” denilen ekranları tıklayarak acıyı tıklarla reytinglendirmek istemedim.

Türlü acılı paylaşımlara “like”/“beğendim” tıkları atmak istemedim.

Elin gidiyor çünkü... Ya avaz avaz bağırasın geliyor, ya da like edesin... Hale bak.

Sessiz kalmaya çalıştım.

Böğrümde biriken, midemi bulandıran tüm acıyı, öfkeyi, isyanı tane tane havaya, denize, kuma –rahmetli anneanneciğimin dualarında söylediği gibi- dağlara taşlara atmak için koştum derin nefesler alıp vererek.

Haberin Devamı

Bunca korkunç cümleye artık sayısını unuttuğum yıldan beri maruz kalan bu canım Anadolu eğer bir çocuk olsaydı, çocuğun olsaydı, benim çocuğum olsaydı;

veya bir sevdiğim olsaydı ona bu veya benzeri cümleleri söylemeye kıyabilir miydin Yonca dedim...

Asla!

Canımı verecek olduğum sevdiceğime nasıl derim ben bunları?

Kıyamam ki incitmeye.

Bu çocuğa yedi cet inanmıyor, nefret kusuyor ona bakanlar yüzünden. Ona bakanlara büyütülen öfke sonuçta onda patlıyor. Olan ona oluyor, o yaralı, o can çekişiyor, o ölüyor.

Oturdum kelimelerin gücüne inandığım için bir mektup yazdım ona.

Anadolu’ya.

Belki her bela okumak, kötü şeyler söylemek geldiğinde içinden, bir durur bunu hatırlarsın diye umud ettim.

 

Haberin Devamı

Bu çocuğa, hak ettiği sevgi ve şükran cümlelerini söylemeye niyet ettim!

Belki artık, en azından sen ve ben bu canım topraklara iki üç sevgi sözcüğü ekebiliriz yarın öbür gün sevgi ve barış biçmek adına...

Bu topraklara sevgi ve barış ekip biçmek niyetindeyim kendimce, usulca.

Allah’dan rahmet dilerim kayıplarımıza, başımız sağolsun.

 

 

Canım Canım Canım Canım Anadolum,

Ben seninle doğdum. Seninle büyüdüm.

Sen en büyük şansım, umudum, emeğim, bereketim oldun.

Bana nefes oldun. Su oldun. Toprak oldun. Ağaç oldun.

Güneşte gölge, kurakta yağmur oldun.

Sana rastgele bi tohum attım, sen bana ağaç dolusu meyve oldun.

Elimden düşen çekirdekten bostan dolusu karpuz oldun.

Sana bir olta salladım, ağlar dolusu balık oldun...

En büyük gücüm sen oldun.

Şifam oldun.

Hayatım oldun.

Sana teşekkür ederim.

Senin için umutlarım var.

Senin için hayallerim var.

Başına ne gelirse, kim gelirse gelsin sen kendine inan, güven.

Her şey, herkes gelip geçici bu Dünya’da.

Sultan Süleyman’a kalmamış hatırlasana.

Senin toprağın benzemez kimseye.

Eşsizsin, teksin.

Medeniyetlerin kökenisin.

Koskocaman bir coğrafya ve tarihsin.

Çok gördün geçirdin.

Bilgesin. Bilirsin.

Kendini asla kurban etme, kurban hissetme.

Düşün; ne çok çocuk var başına ne ve kim gelirse gelsin kendini kurtarmış. O kötü çevreden, o kötü etkilerden sıyırıp kendini istediği o şahane limana varmış.

Seninle yaşayan, yüreğinde etinde kemiğinde barındırdığın her can ve her tür, barış ve huzur içinde olsun diye her gece ettiğim duam var.

Küllerinden doğacak bereketin; taş duvarların arasından filiz veren sarmaşıklar gibi sonsuz olduğuna inandığım bir hayat bulma, hayat verme yetin var.

Benim sana anlatmaya doyamadığım sevgim ve minnetim var.

Kim ne derse desin, asla yıkamayacak oldukları dağlar ovalar galaksiler kadar güvenim var.

Benim sana inancım var.

Canın yandığında da sakın ağlamaktan korkma...

Duygularını bana yaşattığın 4 mevsim gibi sen de doya doya yaşa...

Yaşa ki, içine atıp o güzel yüreğine taş bağlatma...

Benim sana teşekkür borcum var.

Teşekkür ederim.

Kırılan, acıyan, yanan canına sarılır,

Sancıyan alnından öperim Canım Anadolum...

Yonca

“ana dolu”

Yazarın Tüm Yazıları