Paylaş
Bir futbol stadı, restoranlar, konser salonu!
Ne korkunç bir mutluluk ve sevgi eksikliğidir ki, düşünün hayat tarzının düşmanı olmuşlar.
İşine öyle geldiği için, bu dini öyle algılamak ve anlatmak isteyen din tacirleri ve İslami terör örgütleri bunları “Haram” olarak görüyor ve kullanıyor işte.
Terör sadece bombayla da silahla da olmuyor, yapılmıyor.
Ne çok inanana bu duygular, haram olarak benimsetilerek büyütülüyor bir düşünelim hele.
Korkutarak benimsetiliyor din.
Eğlenmek, mutlu olmak keyif almak, zevk almak haram!
Peki kim bunlar?
Bizim de “anadan doğma, yani olma değil” mensubu olduğumuz dinin mensubu teröristler, tacirler.
Dini işin içine karıştırma filan demesin kimse.
İnanç demiyorum. DİN diyorum altını çize çize; çünkü din benim için eşittir ticaret, net. İnanmak başkadır, inanan başka.
Masumiyet vardır inananda, inançta. Sevgi vardır imanda.
Koruma, kollama, merhamet vardır.
Peki bu dini eleştirmemek mümkün mü şu durumda?
Cıs.
Hangi din bu kadar sömürüye, bu kadar yanlış anlatılmaya, bu kadar suistimale açık?
Nasıl bir merhamet ve sevgi yoksunluğu, nasıl bir nefret ve ölüm çığırtkanlığıdır bu?
Peki ya sevapları bırakıp günahlarla korkutarak nesiller yetiştirmek için en çok hangi din kullanılıyor, bunları da bir sormak lazım kendimize.
IŞİD o bu şu... Terörün adı soyadı yok arkadaş, kullandığı masum çok.
Sevgi, mutluluk, müzik, spor, eğlence haram sayılarak; din korkusu ve baskısı ve ticareti ile yetiştirilen, dini savaş ve ölüm aleti olarak kullanabilen kafaların zulmüne maruzuz.
Güven duygusudur öldürülen...
Mutluluk cabası.
Yonca
“özeleştiri”
Dil
Paris’deki terör sonrası, TV5monde izledim.
Sokaktaki her insan; inanılmaz derin cümleler kuruyordu.
Kullanılan kelimelerin çeşitliliği, betimlemelerdeki detay öyle derin, seçilmiş gibi olmadan doğal ve güçlüydü ki!
Kendini ve olan biteni anlatma becerisi, dil hakimiyeti, kendini ifade edebilme şekli, seçilen her bir kelimenin özeni çok etkileyici.
Bizse, her durumda 10 kelime ile kendimizi ifade ediyoruz.
Sıfatlar, ünlemler hep aynı.
Kelime çeşitliliği çabası veya kelime bilgisi yok. Dil bilgisi, kültür, eğitim, öğrenim, okuryazarlık büyük bir zenginlik ve güç. Bir felaket karşısında sergilenen tutum, kurtulan bir gencin küfür kullanır kullanmaz anında özür dilemesi, kendini düzgün ifade etmesinin yaşanan olaya karşı duyduğu üzüntü ve saygının göstergesi olacağının bilincinde olabilmesi...
Medyanın dili ve tavrı, verilen bilgilerin temizliği, netliği; kriz yönetimi, psikologların, sosyologların, filozof ve uzmanların analizleri...
Öğrenilesi çok şey var.
İzle dinle düşün.
Yonca
“gözlem”
CAN kaybı
Paris’te olanlar bir terör saldırısıdır, gidenler de candır. Can!
Tıpkı Ankara’da, Suruç’ta, Cizre’de, Silvan’da giden canlar gibi, candır giden. Terör saldırısıyla hayatını kaybedenlere “ama” ile başlayan bir cümle kurabilen kişi, o “ama” gün gelir seni bulur.
“Ama” demeden sevebilmek, insanı hayalini kurduğu barışa, özgürlüğe, eşitliğe, huzura, HAYATA yakınlaştırır.
Yonca
“aması yok”
Yıllar
Hayatımda bu kadar etkileyici bir yaratıcı fikir görmedim. Böyle bir fikrin akla gelip hayata geçirilmiş olmasından duyduğum şaşkınlıktan kurtulamıyorum.
Arkadaşım Feyza Ramazanoğlu sayesinde öğrendim.
Sanatçı Traubeck bir ağacın yıllar içerisinde yaşayarak biriktirdiklerini müziğe çevirmenin yolunu bulmuş.
Özel bir düzeneği ve yazılım ile, her bir ağaç kesitinin kendi müziğini piyanoya aktarmış.
Albüme verdiği isim de “Years” yani “Yıllar.”
Söz konusu bir ağacın ömrünün sesi olduğunda “yıllar” kelimesindeki “lar” çoğul eki ne kadar başka düşünsenize...
Merak ettiğim hangi ağacın yıllarını dinlediğim.
Bir koca zeytinin müziği nasıl olurdu, kim bilir neler anlatırdı...
http://traubeck.bandcamp.com/album/years
Yonca
“hayran”
Paylaş