Paylaş
Hayatımda hiç ah etmedim.
Bir insanın canını ah alacak kadar yakmaktan da ÇOK KORKARIM. Eğer ah alacak kadar can yaktıysam da, yanayım!
Ömrü hayatımda tüm çevremde dünden beri duyduğum kadar çok kin, öfke, nefret, ah ve bela (kelimesini yazarken ürperiyorum!) duymadım.
Akın akın ah etti insanlar içi yandıkça.
İçimiz yandı evet!
15 yaşında 16 kiloya düşüp gidiveren o güzel gözlü martı kaşlı Berkin’in gidişi yaktı içimizi...
Biz de onunla vurulduk, komaya girdik, bir yaş daha büyüdük 100 yaşmışcasına ve eridik gittik.
Ekmekler oturdu boğazımıza.
Bir daha nasıl ekmek yeriz, bilmiyorum...
Bilmiyorum.
Peki bugün ailesi nasıl yaşayacak matemini?
Çocuklarını toprağa nasıl verecekler?
Nasıl bir ortamda yollayacaklar canlarını cennete?
Bi yanda kin ve nefret dolu, içi yanmış insanlar; öte yanda vurdumduymaz, merhametsiz, gözü gönlü kör olmuş, duyguları donmuş iktidarcılar!
Ortama bakın Allah’ım, feci!
Allah’ım, diyorum, sana yalvarıyorum içimdeki iyiyi söndürme.
Sana yalvarıyorum kalbimi serin ve iyi tutmama, sağduyumu korumama, karşımdakinin beslendiği öfke ve sevgisizlikle zehirlenmeme izin verme.
Sakın beni de aynı hırs ve vicdansızlıkla zayıf düşürme!
Allah’ım sana yalvarıyorum, bütün bu duyarsızlıklar içinde, yine de, aklımı korumama, merhamet ve insanlık duygularımı barındırmama yardım et.
Yardım et çünkü hayatımda ilk defa, ilk defa, ilk defa...
Bir insana, bir partiye ve bir hükümete karşı böylesi derin bir “sevgisizlik” hissediyorum.
Gitsinler diye sayıklıyorum.
Hayatımda hiç birilerinden böylesi büyük bir “kurtulma” isteği duymadım...
Bu his ne korkunçmuş!
Bana bu hissi verenlere yazıklar olsun.
Hangi parti, hangi görüş, hangi inanç, hangi eğitim şekli bir insanı ve yakın çevresini bir çocuğun ölümü karşısında bile bu kadar “soğuk”, bu kadar vicdansız yapar?
Hangi iş ve hangi konum, hangi sıfat seni bir çocuğun böylesi vahimce ölümü karşısında dahi, sesi titremez, öfkesi dinmez, Allah’tan korkmaz kılar?
Peki ya aile?
Kocam iktidar partisinin başkanı, ülkenin Başbakanı olsun. Veya babam olsun bu kişi...Ay her kim olursa olsun Allah aşkına ne fark eder sonuçta insanız etten kemikten, geldiğimiz yer belli gideceğimiz yer de!
Beni keseceğini bilsem adamın susmam. Susamam. Susamam. Susamam!
Atarım kendimi feryad figan o çocuğun annesinin yanına. Hüngür hüngür ağlarım sarılarak boynuna. “Acını paylaşıyorum, ben de anneyim, ben de insanım, benim de evlatlarım torunlarım var, seni en çok ben anlarım” derim.
Değil Başbakan,
Peygamber olsa çarpsın madem beni!
Martı kaşlı güzel gözlü çocuk Berkin... gitti!
Sağduyulu olmalıyım. Sakin olmalıyım, diyorum.
Bu yazıyı yazarken kinle ve nefretle yazmamalıyım, diyorum.
Bana kötü davrananların bende yarattığı duyguları kimsede yaratmadan yazabilmeyi başarmalıyım... diyorum.
Bana yapılmasını sevmediğim şeyi, her kim olursa olsun, ona yapmamalıyım. Diyorum...
Aynı çukura çekilmeden, o çamura bulanmadan devam edebilme gücünü bulmalıyım.
Diyorum.
Ama çok yaralıyım.
İçimdeki canavarı uyandıran, dengemi bozan Başbakan’a, 2 gün öncesine kadar ses çıkarmayan Cumhurbaşkanı’na,
Basit insan halimle “vicdanınız sızlamadı mı, Allah korkunuz yok mu sahi?” diye sormak istiyorum.
Lütfen bana, “Çok üzüldüm.. korkuyorum...” deyin, yalvarıyorum!
Ben, vicdansızlıkla yönetilmek ve yaşamak istemiyorum.
Hayatımda ilk defa böylesi bir yönetim, hükümet ve insan grubu tarafından yönetilmek istemediğimi yüksek sesle haykırarak,
Koca harflerle “İS TE Mİ YO RUM!” diyorum.
Bunca insanı sokağa döken, üzerine şiddeti emrederek salan, böcekler gibi gazlayan, yaralayan...
Kırgınlıkları dindireceğine ölümüne şiddet körükleyen bir düzenle çatışmak dahi istemiyorum.
Benim böyle bir silahım yok.
Vuramam.
Martı kaşlı Berkin Elvan... uçtu gitti kuş gibi...
Yuvasından kasten düşürülen yavru bir kuş gibi...
Ne bir ses titremesi, ne bir başını eğme, ne bir tanecik merhamet kelimesi dökülemedi şu koskoca ülkenin Başbakanı’ndan,
Babadan,
Kocadan,
İnsandan...
İktidarınız iktidarsız olsun e mi!
Ne kinmiş, ne biçim öfke ve hırsmış ki bu bizi de çekiyor içine...
Düşmeyeceğim, düşmeyeceğim...
Düşmeyeceğiz o sinsi çukura sizinle!
Masum gözlü Martı kaşlı Berkin,
Elinde uçurtman...
Kuşlar gibi özgürlüğe mi uçtun yuvandan?
Çırp kanatlarını üstümüze üstümüze!
Merhamet,
İnsanlık,
Sevgi,
Huzur,
Sağduyu,
Hak hukuk adalet
Barış
Özgürlük
Ve sakın ha ah değil, yürekten özürlerimizi duyduğun için af yağdır başımızdan!
Hepimizi affet..
Affet.
Affet.
Yonca
“özür dilerim özür dilerim özür dilerim özür dilerim özür dilerim özür dilerim”
*****
Ben;
Çok sevmediğim, hatta gıcık olduğum insanlarla da görüşürüm.
“Yonca, eğer bu insana bu kadar büyük gıcığın varsa, kalbini ona bile aç! Aç ve yüzleş ki yargılamadan sabırlı olmayı, anlamayı da öğren” derim kendime.
O gıcık olduğum kişi, aslında bilmediğim bir şeyin terbiye dersidir bana.
Hani şu “yin yang” var ya; beyazın içindeki siyah nokta, siyahın içindeki beyaz nokta olan işaret hani.
Her iyinin içinde bir kötü, kötünün içinde iyilik vardır, diyen o simge...
Benim simgemi, kimyamı, dengemi bozdu İktidar iyice!
Hayatımda ilk defa içimdeki canavarın, kötünün, kinin ve nefretin ayağa kalktığını, bünyemi ele geçirmeye başladığını hissediyorum ve ne hakla!?
Ne hakla beyazımın içindeki o küçük siyah noktayı,
İyiliğimin içindeki kötüyü büyütürsün Ey Başbakan?
Beyazların içindeki siyahı,
İyilerin içindeki kötüyü bu kadar büyüttüğün için bile sırf ve sadece,
Geldiğin seçimle gitmeni istiyorum.
Seçildiğin gibi, seçilmemeni istiyorum.
O kadar.
İnan.
Yonca
“oy oy oy”
Paylaş