Paylaş
Ne zaman Erdal İnönü’ yü görse çığlık atardı:
“Limoncu Amca çıktı Anneeee, Baba, Abla koşun!”
SHP, seçim kampanyasında vatandaşa “5 yıl daha limon gibi sıkılmaya gücünüz var mı?” diye sormuştu...
Erdal İnönü’ yü bizim evimize kardeşim getirdi.
Sevimli bir çizgi film karakteri gibi gelirdi Erdal İnönü kardeşime. Hatta Demirel’ le koalisyon yaptıklarında onlara bakıp “Aynı Laurel&Hardy gibiler” demişti de; ailecek hem gülmüştük, hem de şaşmıştık bu benzetmeye.
Hayrandı kardeşim Erdal İnönü’ ye o küçücük yaşında.
Bize her seçim konuşmasını o dinlettirirdi.
Her gazetede gördüğü dev limon resmini gösterip:
“Ben ona oy vericem Anne, sen de ver!” derdi...
Kardeşimin yaşı sadece beşti; ama bizi şaşırtacak derecede Erdal İnönü’ den etkilenmişti.
Hatta hiç unutmam, yuvada boya kalemleriyle eğri büğrü SHP yazıp yanına kocaman limon çizdi diye okuldan şikayet gelmişti, “Oğlunuz okulda politika yapıyor!” diye de; annem ve babam gülseler mi ağlasalar mı bilememişlerdi.
Hayat bu ya...
Tam da bu dönemde, annem Ankara Farabi sokakta bir bankanın Müdiresi oldu.
O zamanlar Farabi Sokak, Pembe Köşk demekti.
Kimler geldi kimler geçti o sokaktan, anlatsam kitaplara sığdıramam.
Bazı insanların birazcık parası olunca, bazı insanların da “mevkii”leri olunca saplantıları olmaya başlıyor.
Bazı insanlar değişiveriyor.
Para eşittir güç gibi algılandığında garip şeyler önem kazanıyor.
Annem’ in odasının önünde bazen bu tip insanlardan oluşan bir kuyruk olurdu. O oda bazıları için “makam” demekti. Kendilerini o odada “ayrıcalıklı” hissederlerdi.
Hatta bazı müşteriler sıraya girerdi annemin odasında oturarak banka işlerini “hallettirmek” için.
Oysa “makamda” oturmak yerine “sade vatandaşlar” gibi gişeye geçselerdi, eminim işleri daha bile hızlı biterdi. Çünkü annemin odasına giren müşteri gitmek de bilmezdi...
Makamı buldu mu, kimse terk edemezdi!
Erdal İnönü hiçbir zaman annemin makam odasına girmedi.
Hep gişede sırasını bekledi.
Oysa ben hatırlıyorum, annem daha Erdal Bey’ i sokağın başında görünce yerinden fırlar kapıda karşılar, “Erdal Bey nasıl yardımcı olabilirim?” derdi...
Erdal Bey’ de her seferinde aynı cevabı verirdi:
“Lütfen siz rahatsız olmayın. Ben sırada bekler, hemen gişedeki arkadaşlarla işimi hallederim. Çok teşekkür ederim...” derdi.
Annem her seferinde ne yapacağını şaşırır, kendini sanki saygıda kusur etmiş gibi hissetmesine rağmen, bu asalet ve adalet karşısında duygulanırdı.
Akşamları evde bazen biz şımarıklık yapınca da koskoca Erdal İnönü’ yü bize örnek gösterirdi!
Kardeşim bir gün en sonunda ufak bir Erdal İnönü krizine girdi.
“Ya beni tanıştıracaksın ya da okulda sabahtan akşama kadar SHP ve limon resimleri yaparak öğretmenimi delirteceğim!” dedi.
Kardeşimin yaşı daha beşti.
Dediğini yapardı, orası kesindi.
Annem kardeşime söz verdi.
Geleceğini bildiği gün kardeşimle beraber bankaya gitti.
Annem, yine sokağın başında gördü Erdal İnönü’ yü.
Yerinden fırladı.
Yanında kardeşim de vardı. Beraber Erdal Bey’ i kapıda karşıladılar.
Annem durumu anlattı, Erdal İnönü kahkahayı bastı ve yüzündeki mahçup ifadeyle bu küçük adamla tokalaştı.
Sonra anneme teşekkür edip sade vatandaşlarla gişede sıraya girdi.
Erdal İnönü, ne geçmişini ne de o zamanki konumunu asla kullanıp kimseyi süistimal etmedi.
Geleceğe de imzasını aynen böyle attı ve bizi bırakıp gitti.
Bizim evde ne o tokalaşma unutuldu, ne de o asalet örneği.
İşte bu yüzden,
Erdal İnönü’ nün gidişi bizi derinden etkiledi...
Yonca
“Boynubükük”
Paylaş