Paylaş
Ortalık kemikleri sayılan blumikle dolu. Onlardan birini seç beğen al kendine!
Kadınlar kendilerini beğendirecekler diye size, kuruyup gazel oldular bu ülkede, siz göbek büyütüp durdunuz...
Bir kadına kilosu, fiziği, giyimi hakkında “yorum” yapmak, çaktırmadan yapılmış psikolojik şiddettin en fena hali.
Eskiden böyle miydi bilmem; ama bizim devirde öyle.
Korkunç bir psikolojik baskı “azıcık zayıflasan fena olmaz” demek.
Ama bunu bi tek erkekler yapmıyor kadınlara. Kadınlar da bu konuda gaddar.
Sanki kendine yapılsa kafayı yemeyecekmiş gibi, kalkıp bir başka kadına bu konuda korkunç acımasız olabiliyor.
Bi de şu tipler var, sana söylemiyor; ama bakışlarıyla, davranış ve başkasına yaptığı yorumlarla seni yeterince zayıf ve zevkli bulmadığını hissettiriyor. Bu konuda azıcık takıntısı, hassasiyeti, şüphesi olan kadın zaten havadan kapıyor o nemi.
Hayatımda en gıcık olduğum, en tahammül edemediğim insan cinsi bu işte.
Çok hesaplı bi yaralayıcı.
Ben bu cins yaklaşımı son derece bilinçli bir kadını “tüketmeye” yönelik taktik olarak görüyorum. Daha vahim olanı da, ilginçtir ki, bu çeşit yorumları yapan adamlar fiziksel olarak pek de fenalar. Hani karnı baklavalarla dolu, ya da ne bileyim işte gözleri mavi, tipi Vincent Cassel olur da konuşur.
Ama yok.
Hani sana laf ederken, neyine güvenerek laf etmiştir, en büyük soru işareti gerçekten buradadır.
Ne çok kadın blumik, ne çok kadın anoreksik bu yüzden.
Ben aslında en çok kendini bu hadsiz söyleme heba eden kadınları merak ediyorum.
Onlara bizler, ana-babaları, medya, toplum ne yaptı da bir adamın onu dış görünümünden vurup beğenmemesi, bu kadar büyük psikolojik tahribatlar yaratır hale getirdi?
Bazı kadınlar o kadar zayıflar ki, ne kadar zayıf ve sağlıksız olduklarının farkında olmadan, hala daha “oram şiş buram şiş kilo vermem gerek” diyorlar.
Korkuyorum ben biliyor muşunuz.
Kızım da var. Oğlum da.
Etrafta herkes densizce sürekli kilodan, zayıflıktan konuşuyor.
Kimse esas konuşulması gereken; spordan, sağlıklı beslenmeden konuşmuyor. O kadar küçük yaşta hiç anlamadıkları halde “kilo muhabbeti” içine doğuyor ki çocuklar, nasıl blumik-anoreksik olmasınlar bilemiyorum.
Ben de bu konuda cahildim.
Bu kadar çok koşmaya başladığımdan beri beslenmeye dair her şeyi danıştığım Dr. Nurhayat Gül beni çok ciddi bir şekilde uyardı bir gün:
“Çocuklarının yanında olur olmaz diyetten konuşma. Sen sağlıklı beslen, evdeki beslenme alışkanlığının düzenini tut. Onlar o ortamda büyüsün. Onlar daha çocuk.”
Evet onlar daha çocuk!
Sorumlu olan biziz...
Ayşe’nin Meryem Uzerli röportajı her türlü kapak oldu hepimize.
Her cümlesinden bize dair sosyo-psikolojik analizler çıkar, yazılar döşenir günlerce.
Aşk acısına dair hele, of of of, neler yazılmaz ki...
Destan!
Beni Meryem’in iç döküşünde en çok üzen yeri sanırım bu kilo kısmıydı.
Beğenilmemiş olmak, zayıflamaya mecbur hissetmiş olmak.
Okurken saçlarımın dipleri yandı üzüntüden.
İnsanın gönlünü kaptırdığı, kendini en çok beğenmesini istediği kişi tarafından bu şekilde aşağılanmış ve yetersiz hissettirilmiş olması gerçekten ruh tüketici bir travma şekli.
Meryem’in bu konuya dair söyledikleriyle, ilişki bazında “ya sosyete-ya Cihangir” ayrımcılığı yaşayan Türk insanı gözlemlemesi arasında sımsıkı bir bağ var üstelik.
Her şey etiket, görünüm, titr, seviye, mevki ve maddi...
Duygular yok olmuş.
Güven kalmamış.
Oysa aşk öylesine gözü kör eder ki, görmezsin hiçbir şeyi... Seversin. O kadar.
İçinde feda vardır aşkın.
Duyguları aşırıdır.
Aşıksan gerçekten, geri kalan her şey fuzulidir.
Beraber yaptığın her şeyin tadı bambaşkadır. Hep damağında kalandır.
Özlemdir. Hasrettir.
Birilerine görünmek, medyada manşet olmak için değil, bi tek onun gözüne kalbine değmeyi istemektir.
Aşk;
Talât Sait HALMAN’ın çevirdiği Shakespeare’in 18. Sonesi gibidir.
Seni bir yaz gününe benzetmek mi, ne gezer?
Çok daha güzelsin sen, çok daha cana yakın:
Taze tomurcukları sert rüzgârlar örseler,
Kısacıktır süresi yeryüzünde bir yazın:
Işıldar göğün gözü, yakacak kadar sıcak,
Ve sık sık kararır da yaldız düşer yüzünden;
Her güzel, güzellikten er geç yoksun kalacak
Kader ya da varlığın bozulması yüzünden;
Ama hiç solmayacak sendeki ölümsüz yaz,
Güzelliğin yitmez ki asla olmaz ki hurda;
Gölgesindesin diye ecel caka satamaz
Sen çağları aşarken bu ölmez satırlarda:
İnsanlar nefes alsın, gözler görsün elverir,
Yaşadıkça şiirim, sana da hayat verir.
Yonca
“#direnkadın”
Paylaş