Paylaş
Hayata iyi tarafından bakanlar, hayata kötü tarafından bakanlar, her daim hiçbir tarafından bakamayanlar, baksalar da göremeyenler, bakmasalar da görenler, bardağı dolu görenler, hep boş görenler... say say bitmez.
Geçen hafta yazdığım “Askıda kahve” yazımdan sonra bir kere daha anladım ki, biz millet olarak “genelde” olaylara kötü tarafından bakmaya hem meyilli, hem de istekli bir türüz.
Artı,
Açık yakalamak, faka bastırmak gibi insanı sürekli aşağılama, tersleme ve azarlama içerecek her şeyde varız, hatta hazırolda bekliyoruz.
Hah işte, ben de tam burada devreye aynen giriyorum. Bu halimizle sonuna kadar savaşacağım!
Bizde iş “Aferin” demeye gelince, millet toz! Ortada bir kişi bulamazsın.
Bir yorumlar geldi yazıya aklınız durur.
Meğer efendim bu askıda kahve olayı aman da aman eski bir habermiş, zaten herkes bunu biliyormuş, o gazetede çıkmışmış, bu gazetede varmışmış... ben amma salakmışım, daha yeni mi duymuşum Akmerkez Mudo’ da bu uygulama kaç zamandır varmış, Fenerbahçe stadyumunun karşısındaki fırında da varmış, nasıl olur da bu eski haberi bir de utanmadan benim haberim yok diyerek yeni bir şeymiş gibi yazarmışım, halim içler acısıymış.
Hay kurban olayım halimin içler acısı olma şekline dedim yeminle, hem de utanmadan bu sefer!
Ayol ben eskiye yeni mi dedim? Bu dünyadaki herrr şeyi çok bilen herrrkese selam ve helal olsun, benim yeni haberim oldu diye açık açık söyledim ya!
E ama açık olmak da kötü bir huy haklısınız. Aslında yalancı olmalıyım değil mi? Kandırmalıyım hem herkesi, hem de kendimi. Bilmediğim şeyleri biliyormuşum gibi yapmalıyım. Bildiklerim olduğunda da aptal ayağına yatmalıyım. Budur değil mi bizi paklayan? Budur değil mi kendimizi layık gördüğümüz muamele?
E o layık olduğumuz yerdeyiz ve zaten budur esas mesele!
Duruuun, şunu da sakkın yanlış anlamayın, eleştirilmeye hayır demiyorum. Ama eleştirinin eleştirisini yapma hakkımı kullanıyorum. Çünkü hata var.
Peki madem herkesin haberi var her şeyden, posta kutumdaki onlarca “Aaaa hiç haberim yoktu hemen bizim fırınla da konuşalım başlatalım, çorbacımızda da uygulayalım, okul kantinin de bile yapabiliriz belki fakir çocuklar için...” diyenler de mi cahil yahu? Onlar da bizim insanımız. Onları da mı ayıplamalı bilmedikleri, haberleri olmadığı için? Yoksa bilmediklerini öğrenip atağa kalktıkları için görmezden mi gelelim?
Haydi onu da geçtim, koca Türkiye bir Akmerkez Mudo ve Fenerbahçe Stadyumu’ ndan mı ibaret? Ha biliyorum Fenerbahçe kendi başına bir Cumhuriyet o ayrı ama J...
E hani madem bu kadar yaygındı da neden her yerde uygulanmıyor bu olay o zaman?
Peki bunları da geçin, benim cehaletim sayesinde bir tek kişi daha duysa da uygulamaya başlasa -ki bakın oldu, oluyor- fena mı?
Ha yani cehalete bu kadar tahammülsüz bir toplumun cehaletten ayakta zor duruyor olması da cabası ya neyse. Offf korkarım coştum yine...
...
Ben yine iflah olmaz bir iyimser ve umutlu insan evladı olarak olayın diğer tarafından bakıp sakinleşeyim hele!
Aramızdan bazılarının, azınlık da olsalar; “Ben biliyordum bu olayı; ama ne kadar iyi yaptınız yazarak. Şimdi bilmeyenler de öğrenecek, iyice yayılacak.”, “Arada bu haberi tekrarlamak lazım ki uygulama daha çok yere yayılsın, iyi ki yeniden yazıldı bu!”, “Aman Yonca şimdi bu millet seni bu haberi tekrarladın diye mahveder!” şeklinde yorumlar da attığını görünce yine yine yine o şapşal iyimserliğime büründüm bir şekilde.
“Olsun,” dedim içimden...
10 kişi küfür etsin,
10 kişi cahil desin.
10 kişi de “Biz de bizim mahallede uygulayacağız!” dedi ya...
Cebime kâr kalan budur.
Ohh canıma değsin!
Yonca
“cahil ve mutlu”
“Bu arada...” diyerek başlayıp devam eden dip not: Bütün bu “askıda kahve” olayının biz Türklere nasıl ulaştığını biliyor musunuz? Ben biliyorum. Buyrun okuyun aşağıda. O meşhur sunumun yaratıcısından haber var hepimize! J
Ben bu vesile ile hepimiz adına teşekkür ederim kendilerine.
Yonca
“hakkateslimat”
****
Yonca Hanım Merhaba,
“Askıda Kahve” yazısını 2000 senesinde internet ortamına http://www.netyorum.com/bolum/dostluk-sevgi/20000727-06.htm
ben göndermiştim. Italya’da yaşadığımız yıllarda eşimle beraber seyrettiğimiz ve beynimiz ile kalbimize kazınan bir söyleşi idi. Bunu beraberce (eşimle) derlemiştik. Söyleşide olmayan "kağıdı asma" kısmını hem rahat anlaşılsın diye, hem de "fakiri rencide etmemek" adına uydurmuştuk. Sonra neredeyse bütün gazetelerin köşe yazarları yayınladı, internette dolanıp durdu. Hemen hemen hepsi de değiştirilmiş, ilaveli şekildelerdi. Bizi hiç rahatsız etmedi, aksine yayılması hoşumuza gitmişti.
Esas olay 4-5 sene önce haberlerde Konya’da bir fırında "askıda pide"yi görünce, "İşte budur! Helal olsun bize, iyi ki paylaşmışız." dedik.
Eşim sulugöz olduğundan bir de ağladı...
Uzattım!
Bu paylaşmanın bazen güzelliklere vesile olabileceğinin, ve zaten paylaşana da haz verdiğinin bir örnek teyididir.
Selam ve Sevgiler
Mehmet F. Alpaslan
Paylaş