Yonca Tokbaş - Kelebek
Yonca Tokbaş - Kelebek
Yonca Tokbaş - KelebekYazarın Tüm Yazıları

İşkence, ihtiras, itiraf, zevk ve sonuç

Yapma Yonca! dedim dedim dedim ama, duramadım.

Haberin Devamı

Özgür elimi tutamadım. Takata tukata başladım yine klavyeye dayak atmaya. Bana yazı yazmadan önce titremeler geliyor. Salyalarım akıyor, gözüm dönüyor, beynimden sesler ve dumanlar çıkıyor. Bir tatlı işkence ki bu, anlatamam size!

İşteyim mesela, önümde bol rakamlı dosyalar, oysa benim gönlüme kelime düşmüş, olmuş uzuuun bir cümle. “Sakın fikrini unutma Yonca!” diye bağıran bir beyin var kafamın atık tası içinde. Kafam olmuş bin tonluk bir bavul, çaresizlik içinde kıvranan bir de surat var yüzümde. Yazma ihtirası var bende! Neler mi oluyor bana yazma titremesi bastığı durumlarda, işte özeti size:

1- Araba kullanırken: Sağa çekip işyerimi cepten arıyorum. Kendime sesli mesaj şeklinde yazılarımı bırakıyorum.

2- Banyoda: (Bu en cefalısı) Buhar tutan cama ve fayansa kısa not alıyorum. Notcuklar silinip uçmadan, çıkıp banyodan koşa koşa, kağıt kalemle geri dönüp yazıyorum.

Haberin Devamı

3- Arkadaşlar arasında: “Erken menopoz galiba, sıcak bastı da” deyip eve, yazıbaşıma koşuyorum. (Kandırıkçı olduğum da çıktı ortaya böylece!)

4- İşyerinde: Aklıma gelen fikirleri çocuklarımı yatırdıktan sonra da hatırlayabilmek için cebimden cebime kısa mesaj atıyorum. Sonra mesajları oradan alıp oturup bilgisayarın başına, yazıyı yetiştirmek için ter döküyorum.

5- Uyurken: Eşimi uyandırıp hayalimdeki kurguyu ve aklımdaki duyguyu anlatıp hiçbir şey olmamış gibi yeniden uykuya dalıyorum. O da sağ olsun hiç üşenmiyor, kalkıp not alıyor. Itiraf ediyorum; kocam bir canavarla evli, ama yapacak bir şey yok. Kendi buldu kendi etti!

Daha akıllı mantıklı denemelerim tabii ki oldu, olmadı değil. Ses kayıt cihazı aldım kendime. Aman Tanrım, ne büyük hata! Yapmaz olaydım. Öyle bir karga sesim varmış ki, iyi ki duyma şansınız yok, iyi ki sadece şu dünyanın beyaz sayfasında siyah harflerim sizin için. Kendi sesimi duyunca yazacak olduğum yazıdan soğudum. Yazımı yazamadım. Oysa ben bunu, yeni gelin olarak gittiğim Giresun yaylalarında “Telgrafın tellerineeee!” diye karga sesimle şarkı söylerken, bir büyüğüm son derece ciddi bir şekilde “Gelin kızım, SEN SUS!” dediğinde anlamalıydım. Anlamamışım...

Haberin Devamı

Yonca
“gak gak”

Peki neden mi durduk yerde bunları yazıp anlattım? Bilmiyorum. Içimden tam şu anda bu satırlar geldi de ondan sanırım. Bir de zevkle yazdığım, şu aşağıdaki sonuca giden düşüncelerim yüzünden elimden kaydılar sanırım...

İnanıyorsan kendine, GÜVEN
Duyma sadece sesleri, DİNLE
İyiliklere doyma açgözlü ol, hep dahasını İSTE
Aklına düşerse YAP
İçinden nasıl geliyorsa öyle OL
Nasıl hissediyorsan öyle YAZ
Mutlulukları asla BEKLETME
Hayatını asla GECİKTIRME
Içine düşerse fikri hemen SEVİŞ
Naz etme GÜL
Farkında olarak YAŞA
Hayata kızıp YILMA
Yorulma ÇALIŞ
İmkansız deme, DENE
Hor görme kendini, SEV
Yaşadıysan eğer, vardır elbet bir sebebi, PİŞMAN OLMA
Her şeye ilaçtır ZAMAN
O zaman KAYBETME
Oluverdi mi dileğin, hemen ŞÜKRET
Hayat bu... AFFET!

Haberin Devamı

Dön az biraz başa, bütün büyük harfle ve koyu renkle yazdığım kelimeleri yukarıdan aşağıya tek tek YÜKSEK SESLE oku sırasıyla!

Ha bir de unutmadan; yap iyilikleri, çok düşünme at derin sulara. Geri gelecekler elbet, ya sana ya da çocuklarına zamanla.

Bu da olsun size özel yazılmış, Yonca’dan 2010’un bu ilk güzel günü için dilek ve dua...

Yonca
“duacı”

Yazarın Tüm Yazıları