Paylaş
Uzun zaman sonra karşılaştığım her “dost” iki kaşımın arasına botoks yaptırmam gerektiğini söyledi.
Bazısı hâlâ saçlarımı neden boyatmadığımı anlayamadığını söyledi. Bazısı yanaklarımın yanında duran iki derin çizgi için “dolgu” önerdi... Bana bakan ha bire bana fiziğimden bahsetti!
Daha da fenası,
Onların bana bakıp da gördüklerine, ben hiçbir zaman o gözle bakmadığım için, kendimi hiç bu şekilde incelememiştim. Sayelerinde gece eve gidip dip bucak kurcaladım her yerimi.
Dedim “Deli mi ne bunlar beeeah!”, hemen rahat bıraktım kendimi.
Bu bozuk “algıda seçicilik” hiç hoşuma gitmedi.
Bunca zaman sonra; ne hasrete, ne neydik de ne olduklarımıza, ne mutluluklarımıza ne de dertlerimize dair içten bir sohbet etmek bir yana, iki çift doğru düzgün laf etmek gelmedi akıllara.
Hayat:
Estetik, para, maddi doyumsuzluklar, mutsuzluklar...
Yapıcılık yerine yıkıcılıklar, yapmacıklıklar, hep kaçırılanlar (oysa elde neler var)...
Olanı olmayanı dedikodulamaklar üzerine döner olmuş.
Kendimi çaresiz bir çocuk gibi hissettim. Küçüldüm de küçüldüm, ezik büzük oldum. Ne diyeceğimi bilemediğim gibi, elimi ayağımı nereye koyacağımı da şaşırdım. Dilim filan sürçtü.
Bana baksanıza siz:
Ben, kaşlarımın arasındaki iki çizgiyi pek severim. Hele yanaklarımın yanındaki derinlikler, sakın değmeyin onlara!
“Kadın kısmısı öyle gülmez!” sözüne inat kahkahalarla gülen,
“Eline ayağına mukayyet ol bakiiim!” dayatmasına gıcık bol mimikli bir insan evladı olduğum için, o derinlikler her geçen dakika daha da belirginleşmekteler.
Bence bayağı da iyiler.
Heeey dahası, kime ne yahuuu! (Kurt gibi “uuuuuu”lutmayın beni!)
Herkes aynı ortamda aynı saçmalıkları kendine dert eden insanlarla otura kalka kafayı sıyırmış, haberiniz ola. Arada bir o “ortamdan” çıkıp kafayı açmak, o dünyaya dışarıdan bakabilmek gerek.
Konu değiştirebilmek, elden kaçanları değil, elde olanları görmeyi denemek gerek.
Estetik manyaklığıyla, bakımlı ve sağlıklı olmak arasındaki ince çizgiyi hatırlamak gerek.
Nedir bizi bu kadar “çehreci” yapan?
Nedir bizi “bir acı kahvenin kırk yıllık hatrına” tatlı sohbetten bu kadar uzaklaştırıp boş konuşmaya zorlayan?
Nedir bu bedenimizle uğraşıp ruhumuzu delirtme derdimiz?
Nedir bu güzellikleri görmek yerine çirkinlik bulma hevesimiz?
Gönlümüze perde inmiş bizim.
Bu durumda tabii ki kafayı yeriz, ha babam de babam antidepresan alıp serinlemek isteriz.
Kimseyi de suçlamayın.
Her şey kendi elimizde bizim.
Beni çok sıktı artık bu estetikizm!
Yonca
“yamuk”
Yaz vakti bağımlılık yapsın diye kasten yazılmış dip not: Size her kimki Kenan Doğulu’nun hangi şarkısını önerirse önersin, boşverin. Siz beni dinleyin, acilen “Beyaz Yalan”a kitlenin ve yörüngede kalın. Eğer kazara yörünge dışına taşarsanız, “şimdi-Burada”ya takılın. Ve orada kalın. Dans edip rahatlayın.
Yonca
“keNancı”
Paylaş