Paylaş
Yaşadığımız günlerin merhemi ilacı şudur demek çok zor. Reçetesi yok, ya da ilacı tek bir şey değil.
Kalpler kırık, güven sarsık...
Yine de, başka bir toplum olsa tamamen bitmişti diye düşünürken her sabah yeniden kendini doğuran bir toplumuz, çok şükür. Bunu coğrafi, kültürel, tarihi nedenlere bağlıyorum.
Runfire Cappadocia ve Likya Yolu Ultra Maratonu’nun mimarı, okumanızı tavsiye ettiğim “Bir Yol Var” kitabının yazarı Prof. Dr. Taner Damcı yarış öncesi sohbet ederken bir doktor olarak önemli bir şey söyledi; “uyku, insan bedeninde ve ruhunda çok önemli bir rejenerasyon sağlıyor” dedi. Annem de hep; “bir yatalım kalkalım, sabah olsun, mucizeler olur” diyerek bizi büyüttü. Mucizeler de hep oldu.
Bu cümlelerim TV karşısında dehşetle haber izlerken anlamsız gelebilir. Ama doğada bedenimizle bunca zor koşulları aşarken, tam bittik derken, sabah yeniden koşmaya hazır bir beden karşılıyor bizi. Demek ki diyorum, insan gerçekten bu kadar çabuk kendini toplayabiliyormuş.
Yani, insan istedikten, niyet ettikten sonra yapıcı da olur, umutlu da, azimli de. Bu hem hayata hangi açıdan bakmak istediğinle hem de hayatını ne yönde değiştirmek istediğinle de ilgili.
Öfke kin intikam duygularını mı; barış, sevgi, affetme, kucaklama duygularını mı beslemek istersin?
Öfke nöbetlerinin, nefret söylemlerinin kimseye bir şey kazandırdığına hiç tanıklık etmedim. Öfke, öfkeyi ve kini besliyor.
Bünyeme öfke üstüne öfke dolduracağıma, o an kalkıp en sevdiğim, en inandığım, bana en iyi gelen şeylere yöneliyorum.
Saksılara tohum, çekirdek dikiyorum.
Şanslıyım bir bahçem var, onunla uğraşıyorum. Ağaç suluyorum, ot yoluyorum, dökülen yaprakları topluyorum.
Spora sığınıyorum bir de.
İçimdeki tüm fırtınaları benden alıyor, dinginlik veriyor.
Yollarda ağlıyorum. Bağırasım varsa dağa taşa salıyorum çığlığımı.
Ben doğaya ve spora sığınıyorum. Bir de müziğe ve sanata.
En çok ihtiyacımız olan şeyler bunlar bence.
İçinden yüz gülümseten, kalp onaran ezgiler, barış, sevgi, huzur, özgürlük geçen şeylere sığınmak.
Spor, sporcu olmak, büyük emek, çok çaba ve çok zor!
Öfkeye, nefrete zaman mahal yok sporcu için.
15 dakika bile olsa kendini kaldırıp yapacak olduğun spor neyse onu yapmak, bahanelere yenik düşmeden kendinle savaşmak, bütün savaşların en zoru ama sonu kesin özgürlük ve barış.
Bunları yaşamadan anlamak, anlatmak güç.
Atıp tutmak kolay. Boş işler demek, küçümsemek, ortam bu haldeyken bunlardan konuşmayı fena görmek de çok üzücü.
Yapıcı olmaya çalışan, insanlığı barışa, huzura, demokrasiye, çabaya çağıran insanı azarlamak yıkıcı bir eylem.
Şunu anladım, sevdiğin şey neyse yaptıkça oluyor.
Vazgeçtin mi hep kaybediyorsun. Devam ettin mi de illa bir şey kazanıyorsun.
Ve bu sadece spor için değil hayat için geçerli.
Ümidim, dileğim bu ülke bi ömür kendini spora adayan tüm sporcularına saygıyı eksik etmesin. Sporcunun işi barış, medeni rekabet, akıllı çözüm ve strateji belirleme yetisi, çalışkanlık, cesaret, özgürlük ve adalet. Sporcu dünya vatandaşıdır.
Bu ülkenin sayısını en çok artırması gereken şey sporcu ve en çok ihtiyacı olan şey de spor bence.
Zor günleri atlamak için değil sadece; uzun vadede barışçıl, adil, özgür ve birbirine saygılı nesillere kavuşmak için de.
İçimde bütün bu duygularla, Runfire Cappadocia’da bugün 2. güne başladım.
Bize bu yolu açan Prof. Dr. Taner Damcı’ya, Uzunetap ailesine, teknik ekibe, gönüllülere bu yarışa destek verip sponsor olan Under Armour, Argos in Cappodacia Otel, Volkswagen Amarok, Garmin, Acıbadem Mobil sağlık hizmetleri, Damla Su, Arvento mobil takip sistemleri, AndOutdoor ve Argos’a yürekten teşekkürler.
Siz olmasanız biz burada olamazdık.
Saygıyla,
Yonca
“sporcu yazar”
* Instagram’da @4yaprakliyonca hesabımdan takip edebilirsiniz.
Paylaş