Paylaş
16 Ocak 2009 Cuma günü, Dubai’ de, sabah saat 6:45 de başlayan 10 kilometre yol koşusuna katıldım.
Perişanım.
Göz kaslarım bile tutuldu!
Hani sanki her hafta kilometrelerce koşan bir insan olsam, tamam.
Zatürre olmadan önce, bazen haftada 3 kere arada koşup arada yürürdüm.
Ofiste tüm gün katettiğim kilometreleri hesaba katmazsak, aklı başında olan bir insanın yapacağı iş değil bu benim yaptığım. (Ki zaten aklımın ne kadar başımda olduğu da ayrı bir tartışma konusu!)
Ben neden ve nasıl koştuğumu biliyorum aslında.
Olay tamamen gaza gelme, atmosfer ve birazcık da beyin gücü, hırs ve kıskançlık sayesinde!
Hal böyle olunca icabında 100 kilometre de koşar insan.
Sonra da benim gibi iki seksen yere yapışır!
Geçen sene eşimi 10 kilometre koşunca çok kıskandım; gaza gelme sebebim bu.
Kıskandığım da, ayakkabılarına verdikleri çipler!
O çiplerle onun finişini kaydetmişler, özel maraton fotoğraflarını çekmişler.
Ben de 4 kilometre koşmuştum; ama avucumu yaladım.
“Sen misin çipsiz koşan!” dedim 10 kilometre koşmaya karar verdim.
Ne kadar kayda değer bir neden değil mi!
Tipik Yonca olma hali işte.
Koşamazsam yürüyerek bitiririm dedim. Dedim ama, kendi iradem dışında gerçekleşen ilginç ulvi müzikal mesajlar yüzünden 10 kilometreyi koşarak bitirdim.
Bu sözügeçen “iradem dışında gerçekleşen ilginç ulvi müzikal mesajları” size en detaylı haliyle anlatmaya karar verdim.
Kişisel tarih arşivime de bu yazıyı: “Bunu da yaptım ya, ölsem de gam yemem artık!” yazısı olarak geçirdim.
Flaş! Flaş! Flaş!
Dubai Maratonu 2009 - Yonca Tokbaş kendi kendini bildiriyor
Maratondan önceki akşam yatış:
Erken.
Yonca için bir ilk.Saat 22:00’ da yatakta oluş, 1 saat içinde uykuya dalış.
Maraton sabahı kalkış:
Erken.
Daha neler! Saat daha 5:00.
Hava karanlık.
...
Dünya rekortmeni Hail Gebrselassie’ in koşacak olduğu 42.2km’ lik maraton sabah 6:30’da, bizim 10km yavru maraton ise saat 6:45’de başlayacağından, sabah kargalar bile gak demeden kalktım.
Korkudan, ömrü hayatımda hiiiç yapmadığım kadar iyi bir kahvaltı yaptım.
Mantarlı omlet, ekmek, bal, muz, , peynirli poğaça, portakal suyu, kahve derken, yemekten koşacak halim kalmadı diye düşünüp kendi halime gülerek, bu bahane ile karın kaslarımı iyice bir çalıştırdım.
Midem ağzıma kadar dolduğu için, ayakkabılarımı eğilip zor bağladım!
Sonra, sokak kapısını açtım.
Ve aynen geri kapadım.
Çünkü hiç olacak iş değil; ama hava buzzz gibi olmuş!
Afalladım.
Kendimi toplayıp
Kapıyı yeniden açtım.
Size Yonca’ nın gidiş halini gururla fotoğrafladım.
5302 olan koşu numaramı, böylece dijital sanal hafızaya aldım. Ne olur ne olmaz giderim dönmem, gülerken hatırlanırım diye hayallere daldım.
Maraton başlama noktasına gidiş:
Bir gittik ki, inanılmaz bir kalabalık!
Binlerce insan var, hava karanlık ama ortalık gündüz gibi.
Pusetinde uyuyan çocuklarıyla gelmiş rengarenk insanlar, hepsi birbirinden sportif ve sabahın o kör saatinde gayet de mutlu suratlılar.
İnsanı uyandıran bir müzik eşliğinde gösteri yapan sporcular, heyecan içinde 42.2 kilometre koşacak olan dünya rekortmeni Hail’ in starta gelmesini bekleyen izleyiciler, sabah sabah dans edenler,
Ve alı al moru mor ben!
“Kızım sen napıyorsun burada, hiç mi aklın yok, sen daha yeni yine zatürre olmadın mı, bu soğukta koşulur mu?... Koşulur canım ne var, bu kadar insan aptal mı, olmadı yürürüm, katılmak bile eğlenceli, üzerimden montumu çıkartmam, baktım zor geldi yolda bırakırım, olmadı aradan kaçarım, kimse fark etmez soluğu evde alırım...” cinsinden iç konuşmalar.
Derken saat oldu 6:45 start zamanı geldi.
Geldik artık madem, geri dönüş yok bir kere.
Taktım kulağıma Ipod Shuffle’ ımı.
Eşimle ve arkadaşlarımla helalleştim.
“Dönüşte olmadı siz beni beklemeyin, ben taksiyle dönerim.” dedim.
Kuzu kuzu yerime geçtim.
“Paaat!” dedi silah ve başladım kalabalık arasında kendi rin tin tin adımlarımla ufak ufakkoşmaya.
Kardeşim Fuat’ ın ciddi uyarıları da kulaklarımda:
“Ablacım, kendini bir metronom gibi hayal et. Tik tak tik tak hiç ritmini kaybetmeden küçük adımlar ve düzgün nefes alarak, kimsenin gazına ve hızına gelmeyerek uygun adım koşmaya bak. Son iki kilometre bak duruma, varsa halin azıcık yüklenirsin kendine. Olmadı yavaş yavaş bitir, hiç zorlama kendini boş yere. Ama sakın sakın finişe gelince durma, yürü ve asla uzanayım deme!”
Herkes fırladı; kimisi son sürat, kimisi yürüyerek derken o kalabalık cümbüş dağıldı.
O sırada kulağımdaki Shuffle sanki sihir yapmaya başladı.
Madonna gümbür gümbür Die another day (Başka bir gün öl) şarkısını söylemeye başlamaz mı?
Kadın ısrarla:
I guess I’ll die another day – Sanırım başka bir gün öleceğim
It’s not my time to go! - Henüz gitme zamanım gelmedi
Diyor.
Dedim bu bir mesaj olsa gerek, Yonca kızım ha gayret!
Arkasından yine Madonna, bu sefer Justin Timberlake’ le 4 minutes şarkısıyla kulaklarımda;
The road to hell is paved with good intentions, yeah! - Cehenneme giden yol iyi niyetlerle döşenmiştir, yeee!
But if I die tonight – Ama bu gece ölürsem
At least I can say I did what I wanted to do – Ben en azından istediğim şeyi yaptım diyebilirim
Tell me, how bout you? – Peki ya sen?
“Hayırdır!” diyorum içimden. Bu kadar mı cuk oturur bir şarkının sözleri günümün anlam ve önemine.
Koşmaya aynen o sinir gazıyla devam ettim J.
Uzaktan 4 kilometre levhası görünür gibi oldu, içimde bir şüphe; fena durumda değilim sanki ama, acaba yürüsem mi derken, başlamaz mı Kylie Minogue ve Confide in me (Bana güven) şarkısı birdenbire!
Bir baktım sağ tarafıma, çölün üzerinde gün doğuyor.
Hava kıpkızıl olmuş aydınlanıyor.
Aynı anda inanılmaz güzel, ince ince yağmur yağıyor.
Elimde keşke bir kamera olsa, ne güzel fotoğraf çekerdim ama, insan koşarken kafasındaki saç bile ağır geliyor.
Kylie de nasıl güzel söylüyor:
I stand in the distance – Mesafeli duruyorum
I view from afar –Uzaktan bakıyorum
Should I offer some assistance – Yardım etsem mi
Confide in me – Güven bana
Güven kızım kendine Yonca, devam et sen koşmaya!
...
Derken derken nasıl oldu bilinmez, kendimi 5. kilometreye yaklaşırken buluyorum.
Başta koşanlar yürümeye başlıyor, ben şaka gibi ama hala koşuyorum. Metronom oldum ya, bacaklarım kitlendi ritme, artık istesem de duramıyorum.
O sırada çok şeker bir kadınla karşılaşıyorum. (Şeker olduğunu nereden bildiğimi bilmiyorum, o anda karşıma ejderha çıksa boynuna sarılırdım!)
O da küçük adımlarla ilerliyor benim gibi.
Ve ve ve aynı anda Olive You’re not alone demez mi! (Yalnız değilsin)
Pes diyorum, pes!
Bir müzik insanı bu kadar gaza getiremez.
Sözlere bakın şimdi:
In a way it's all a matter of time – Bir şekilde herşey zaman meselesi
I will not worry for you – Senin için endişelenmeyeceğim
You'll be just fine. – İyi olacaksın
It is the distance, - Olay sadece mesafe
That makes like a little hard, - işleri biraz zorlaştıran
Güleyim mi ağlayayım mı bu sihirli tesadüflere sizce???
Yine tam yoruldum sanki yürüsem mi artık derken, Aerosmith avaz avaz bağırmaz mı bana Walk this waaaaay (Yürüseneee) diye.
Ben size boşuna demedim hayatta bir dolu sihirli mucizeler var diye!
Bir hırsa gelmişim anlatamam size.
Yürümek de neymiş, aynen devam ettim koşar adım ilerlemeye.
İlerledim de...
Nefes nefese kalmaya, dalakta bir ağrı hissetmeye başladım yaklaşırken 6. kilometreye.
Bir korku sardı içimi: “Eyvah sanırım yürümek zorunda kalıcam tüh!” diye.
Sıkı durun şimdi; ne çalmaya başladı dersiniz şimdi de?
Duman’ dan Oje!
Gidiyorum gözüm arkadaaa diyor inceden Duman bana.
“Hiç bir yere gitmiyorum kardeşim!” demişim hırsla kendi kendime.
Atladım bu şarkıyı.
Amanın o da ne?
Sahilden şarkısıyla Burcu Güneş karşımda, ders veriyor aklınca bana:
Arkana bakta düşün yeniden! (Ah düşünmez miyim! 6 kilometredir bir düşünmedir sorma gitsin!)
Gururumuzdu bizi deviren (A ha! Ayyynen ben! Şimdi devrileceğim iki seksen...)
7. kilometre göründü ufukta ve o da ne Sayın Seyirciler!
Bir de baktım bizim Hail! J
Şu dünyanın en hızlı 42.2km’lik harbi maraton rekortmeni Hail Gebrselassie, karşı yoldan son sürat sanki daha koşmaya yeni başlamışcasına rahat rahat koşarak geliyor.
Benim daha gitmekte olduğum yolu, adam çoktaaan geri dönüyor.
Nasıl da yağmur yağıyor, rüzgar esiyor...
Adamı görünce içim heyecan, gurur, onur vesaire doluyor.
Düşünsenize, dünyanın en hızlı maratoncusu ve ben, yanyana geçip gidiyoruz.
Derken geldim 8. kilometreye!
Kızım Yonca, kim tutar seni bu noktadan sonra.
Justin Timberlake ve Sexy Back başlıyor bangır bangır çalmaya.
Koşuyorum, koşuyorum, koşuyorum... ağzım kulaklarımda.
Üzerimdeki montu da atıyorum yolun yanındaki boşluğa. Yağmur mağmur, kim takar bu saatten sonra!
Finişe çok az kaldı Yonca.
Son bir kilometreye girerken ne çalıyor dersiniz Shuffle’ da?
Damaged... Yani Hasarlı!
Kahkahayı basacağım ama, nefes harcayacak hal mi kaldı Yonca’ da.
Sözler bu kadar iyi anlatamaz o anki halimi asla:
Do, Do you got a first aid kit handy? – Hemen yanında ilk yardım çantası var mı?
Do, Do you know how to patch up a wound? – Yara sarmayı bilir misin?
Neyse.
Geldim geliyorum finişe.
Son 500 metre!
Ve Pinhani tam o anda girdi sahneye:
Hele bi geeel!
İçinden geleni söyle, kalırsa yazık olur
Hayata küsüverirsin, hüzünler seni bulur
Bişeyler yapabilirsem güzel gözlerin için
Başından geçeni anlat, masaldır benim için
Hele bi geeel, uzaklar sana gelir
Sen hele bi geeel, bütün dertler bitiverir
Hep seni bulur, uzun zor sıkıcı günler
Yazık olur, hadi gel kurtar bizi!
Bu kadar mı güzel olur bir 10 kilometrelik koşunun finişi be! (bir “be” bu kadar iyi gidemezdi J)
Tam 1 saat 19 dakika 20 saniye boyunca hiç durmadan koştum ya...
Ölsem de gam yemem.
Çok büyük ve unutulmaz bir hatıradır bu bana.
Dizlerim hala tutmuyor olsa da!
Yonca
“Gururla”
Bilgi ve anı içeren albüm gibi dip not:
10 kilometre koşusuna toplam 3455 kişi katılmış.
Benden başka 3 Türk kadını daha varmış hem de. Gurur duydum bizimle.
Eve perişan halde döndüm herşey bitince.
Olsun!
Yonca aşağıda gördüğünüz üzere madalyasına hayran yine de!
(Biliyorum fotoğraf bozuk! 4 yaşındaki oğlum çekti de J)
10 kilometrenin birincisi Eritreli Habtai Kifetsion yarışı 30:12 ile bitirmiş.
42.2 km maraton ise tabi ki, yolda görme şansına ulaştığım dostum Hail’ in yine.
Rüzgar ve yağmur yüzünden 2:03:59’ luk rekorunu geçemedi; ama yine de tarihin 8. en hızlı maratonunu koşmayı başardı 2:05:29 ile.
Benden en son haberler aynen böyle.
Aghhh! L
Bacaklarım nasıl ağrıyor, tahmin bile edemezsiniz...
Hala hem de!
Yonca
“çürük”
Paylaş