Yonca Tokbaş - Kelebek
Yonca Tokbaş - Kelebek
Yonca Tokbaş - KelebekYazarın Tüm Yazıları

Demek olay buymuş...

İşten ayrılalı bir ay olmuş daha, pes.

Haberin Devamı

Yani 29 Mart günü, ben işten ayrılalı bir ay olduğunda, ben bir ay olduğunu bile fark etmemişim. Hiç farkına varmadan öyle inanılmaz yoğun ve harika bir ay geçirdim ki, zaman mekan mevhumum kalmadı.
Hayatımda ilk defa bunca koşturmaya hiç yorgun hissetmedim.
Hiç!
Demek insan sevdiği şeyi yapmaya başladığında gözü kusur görmez, bedeni hiç yorulmaz oluyormuş.
Mesela çok uzun zamandır her sabah sürekli bir bahane bulmak için kafa patlatırken, şimdi her sabah bir sürü güzel proje ve hayalimi gerçekleştirmek için kafa patlatıyorum.
İnsan ne gereksiz bir kötü enerji harcadığının, kendini nasıl tükettiğinin farkında olmuyor demek o çark içinde.
Dokuz günde Dubai-Londra-İstanbul-Adana-Mersin-Tarsus-Bodrum-İstanbul-Dubai yaptım. Hava koşulları, saat farkları, uçak rötarları, otel odaları arada koştuğum 21 kilometrecik... Hani hakikaten oradan oraya atlayan deli dana gibiydim. Ama ne kadar garip bir hafiflik var üzerimde tarif edemem size. Sanki hiiiç onca yol yapmamışım.
Tatminkarlık duygusu sanırım insana kendini yorgun hissettirmeyen.
Bir de kendini kandırmıyor olmak ne güzel bir duyguymuş, çok şükür!
Ha evet azıcık şifayı kaptığım ve biraz uykusuz olduğum doğru.
Ama hani nasıl desem, şikayetçi değilim. İyiyim.
“Demek olay buymuş” demek istiyorum sadece.
Giderek yaşlansalar da, çalıştıkça, yoğunluktan kafasını kaldıramadıkça gençleşen, dinginleşen, gülümsemesi pırıldayan insanlar görürdüm. “Ayol,” derdim “nasıl oluyor da bu kadar tempoya giderek güzelleşiyorlar ve nasıl oluyor da dayanıyorlar?” Meğer sihirleri buymuş: Sevdiğin şeyi yapmak, sevdiklerinle beraber olmak, mutlu eden şeylerle haşır neşir olmak ve mutlu olmayı bilen insanlar ve ortamlarda bulunmak.
Sürekli içinde kalan şeylerle kararmak yerine, içinden geleni yaparak yeşermek, çiçek açmak...
Umarım, bu hep böyle devam eder. Hatta, eminim, bu böyle devam eder.
Yonca
“Başlangıç”

Haberin Devamı

Alya’nın yanakları ve 7veren

Yalıkavak için ev hediyesi almak isteyene “Ağaç alın bize” demiştik. Böylece şu dünyada ailemizin torunlarımızın torunlarına kadar köklü bir hatırası olur, anısı kalır diye düşünmüştüm.
İşte Yalıkavak’taki kayısı ağacımızın adı da “Alya’nın yanakları”. Çünkü kocamın kız kardeşinin (görümce kelimesini sevmiyorum!) kızı (hâlâ hangisine kuzen hangisine yeğen denir bilemediğim için yuh bana) Alya’nın adına alınmıştı o kayısı.
Alya’nın yanakları kayısı gibi diye kayısı seçmiştik. Allah’ım bu seneki sert kış koşullarına, dona, kara, yağmura rağmen bir çiçek açmış, bir çiçek açmış Alya’nın yanakları, yok böyle bir şey! Aklımı başımdan aldı resmen. Allah nazardan saklasın, daha bebek ama 10 kilo kayısı verebilir yani, o kadar!
Bir de geçen yaz yaş günüm için kocam ve çocuklarım bana 7veren almışlardı, kumkuvat da deniyor kendisine, minnacık mandalinacıklar düşünün tadından doyum olmaz, harika bir şey. Küçücük ağaçtan 1.5 kg topladım getirdim eve. Yemeye doyamıyoruz, bakmaya doyamıyoruz. İnanılmaz bir keyif.
Sanırım beni doğanın mucizesi kadar ihya eden, mutlu eden deli eden başka hiçbir şey yok yok yok!
Bahçemize gidip zeytinlerimizi, dut ağacımızın halini, narın narinliğini, Benjamin Button Bey’in endamını, muzların pusuya yatmış coşmayı bekler muzır halini, Bodrum mandalinalarımızın, limonların, çamların nasıl da büyüdüklerini gördüm ya... Huzur içinde yazı bekliyorum.
E hadi gari!
Yonca
“dut yemiş bülbül”

Haberin Devamı

Kocasız diyet

Geçen gün kadın kadına sohbet ederken bir arkadaş en iyi ve işe yarar diyetin koca evde yokken yapılan diyet olduğunu iddia etti. Daha doğrusu o arkadaşın kocası şu ara uzun sürekli seyahat etmek zorunda olduğundan, bizimki ne kadar rahat diyetini uygulayabildiğini söyleyip, gayet rahat sporunu filan yapabildiği için de acayip iyi kilo verdiğini anlattıkça; kocası her daim yanında olanlar hayret bakışları atıp “bizde imkansız şekerim” demeye başladı ezik ezik.
Koca sürekli evde olunca yemeklerin daha yağlı, daha tuzlu veya daha tatlı olması gerektiğinden, illa bir-iki kadeh şarap içmek durumunda kalınca diyetin tam iyi gittiği yerde bozulabildiğinden; karı-koca keyifle oturulan yemek ortamında “ay ben diyetteyim hayatım; ondan yiyemem, bundan içemem” demenin ilişkiyi acayip bozduğundan şikayetçiydi herkes. Hatta bir de tam tersi durumdan; yani kocaya takıp diyeti bırakmak ve sinirden kendini yemeğe vermek durumundan bahsedildi.
Tartışma hayli trajikomikti.
Kocası uzun süreli seyahatte olan arkadaşımız, evde yemek düzenini kendi diyetine göre yapabilir hale geldiği için acayip kilo verdiğinden, herkes yaza kadar kocaları seyahate yollama planları yapmaya başladı iyi mi!
Diyet yapan, yapmak isteyen veya yapacak karı ve kocaların dikkatine efenim.
Bu ilginç tespiti hep beraber bir değerlendirip üzerinde düşünelim, derim.
Yonca
“kocakarı”

Yazarın Tüm Yazıları