Paylaş
Kuralları bozanlara doğruyu anlatmak, risk!
Canınızdan olabilirsiniz.
Hem kalabalık, hem bilinçsiz, hem cahil ve “müslümanı çok mümini az” bir garip güruhuz. Ne dinimizi biliyoruz ve yaşıyoruz, ne de insanlığımızı.
Elimde imkan olsa, bir dakika durmam bu ülkede.
Türkiye şekil olarak güzel, içerik olarak değil.
Annem beni hep uyarır: “Dışarıda fazla konuşma ve karışma!” diye; çünkü tepki gösterince tuhaf karşılanıyorum.
Çevrenize bir bakın, dışarı çıkın; insanlar temiz değil pis pis kokuyorlar, kusacağım kokudan!
Bir şey sorarsın anlamazlar, anlatamazlar; kültür yok, eğitim yok, görgü yok. (Gülşah G.)
***
Özel sektörde çalışıyorum.
Sürekli köstek olmaya çalışanlar mı desem, mutsuzluğumdan tuhaf haz alan yaratıklar mı desem, kırk yıllık dostumun attığı kazık altında yatan kıskançlığı mı desem... Bilmiyorum ki ne desem.
İnsanların tahammülsüzlüğü inanılmaz.
Yaptığın iyilik karşısında sergilenen tavırla dumur oluyorsun; ama sen karşındaki insana göre hareket edince enayi oluyorsun.
Sıcaktan da sapıttık. “Vay sen niye karışıyorsun!” diye dolmuşçuyu döner bıçağıyla birine saldırırken görmüş babam.
“Aman! Millet ne yaparsa yapsın, kimseye bir şey demeyin kızım!” diyor.
Gel de karış, gel de sen ses çıkar.
Korku yaşam tarzımız oldu artık! (Ayşe Ö.)
***
Peki neden bu sinir bu asabiyet?
Yaşam koşulları, konuşamamak, paylaşamamak, çaresizlik...
Yaralı bir hayvan nasıl normal bir hayvandan daha tehlikeli ise, bizler de aynen o durumdayız.
Eğitim şart; ama bu eğitimi bize kimler verecek?
Hangi tarikatın üyeleri olacağız?
Türkiye’ de bir tarikata üye olmadan, bir imam hatip mezunu olmadan birşey olamazsın.
Bir çok yerde imamlar başta. Ne için? Elbette kendi çıkarları için. Yoksa beni, seni ya da ahireti düşündükleri için değil.
Bu dünyayı, bu insanları tanımadan bu dünyaya çocuklarımızı getirmişiz.
İçimdeki hayali Polyanna bile öldü.
R. Ö.
"kirli mendil"
***
Şu kafelerde çocukların şımarırken çıkardıkları ses yok mu, deli ediyor bizi! Akşam zor dayandık valla. Sevgilim beni tutmasa çocuklarla beraber babalarını da haklayacaktım.
Şımarıklığa tahammülüm yok. (Levent Ş.)
***
Yaşım daha 28; ama çocukluğumu özler oldum.
Komşular akrabalarımızdan daha yakındı. İnsanlar birbirlerine saygılı ve yardım severdi.
Biz hiç bencil büyümedik diye düşünüyorum. Çoğu zaman arkadaşlarımızla bir lokma sandivüçü, kimi zaman dondurmayı bile paylaşırdık.
Kavga etsek de, hemen barışırdık. Aileler birbirlerine girmezdi.
O zamanlarda geçim sıkıntısı yok muydu?
Vardı!
Ama mutluyduk, sevgi doluyduk, kimse kimseye kötülük etmezdi. (Nuran G.)
***
1950' lerde diktiklerimiz şimdi meyvelerini vermekteler.
Biz, ne yazık ki, bir üst uygarlığı toplum olarak yaşayamadık.
Okuyup-yazmamak da yabana atılmaz.
Okur-yazar insanlara “kütüphane” denilerek tiye almak moda olmuştu.
Dahası, yosma tipli bazı genç kızlar: “Kütüphaneyle mi evlenelim?” diyerekten, okumuş insanları akıllarınca küçük gördüler. Maço ve mazoşist insanlardan dayağı yiyince bazılarının gözleri açıldı.
Asıl önemlisi ufuk açacak büyük insanlardan sadece biz değil, dünya da yoksun. Dünyanın en az yarısını etkileyen bir dahi var mı her hangi bir yerde?
Ne yazık ki yok.
Bunun da bir süreç olduğunu ve değişeceğini umarak... (Süleyman A.)
***
Gençlerin de genç olduğunu sadece toplu taşıma araçlarında hatırlayan bir milletiz işte! (Müge E.)
***
Yazının başından sonuna kadar “Evet, evet...” dedim.
Olanları onayladığımdan değil, aynı şeyleri gördüğümden. Senin düşüncelerine katıldığımdan,
ya da daha doğrusu kafamdakileri senin cümlelerinle okuduğumdan.
Benim ve senin gibileri görenler de: "Ay ne geniş yüreğin var!" diyor sanki kabahatmiş gibi, sanki garip olan bizmişiz gibi.
Ama inatla gülüyorum, inatla hoşgörüyorum ve inatla kendime mutlu olacak bir pay çıkarıyorum. Aslında bunu inatla değil, keyifle ve sadece kendim için yapıyorum.
Biliyorum, ümid ediyorum, ileride herkes bizim gibi olacak! (Fadime Ş.)
***
Datça gibi güzel bir tatil beldesinde Güzelkent sitesinde tatil yaptım. Kocaman bir çimli alan var; ancak çocukların oynamasına izin verilmiyor. Oraya sanki sadece denize girmek, huzur, bulmak için gelmişler. Tabii ki belirli saatlerde dinlienme ve huzur bulma hakkı vardır herkesin.
Her kapının önünden “gürültü yaptıkları gerekçesiyle” kovulan çocuklar, müsait yer olmasına rağmen çocuklar için oyun sahası yapılmaması nedeniyle başka sitelerde oynamaya giden çocuklar...
Tatil beldesine tatil için gidilir.
Huzur için ise bence huzur evlerine gidilmelidir. (Turgut T.)
***
Hafta sonu arkadaşlarla Avşa'ya gittik, oturuyoruz arkadan kadının biri çocuğuna öyle bir bağırıyor ki dövecek sanki (belki de sonradan dövmüştür). Az ileride kızın biri telefonda başkasına bağırıyor.
Feribotla gelirken arkamızda küçük bir kız çocuğu vardı, doğal çocuk tepkileri veriyordu aslında ama, yol boyunca annesi ve babaannesi o kadar çok "Ne yaramazsın, off bıktım senden!" dediler ki, çocuk daha fazla dayanamayıp ağlamaya başladı.
E bizi yönetenler de bizim içimizden çıktığına göre normal diyeceğim; ama değil. “Balık baştan kokarmış” diye bir atasözümüz var bizim.
Aslında kötü olan, tepki vermeye korkar olduk.
Mesela o kadına dönüp de “Ama çocuğa bu kadar çok sen yaramazsın derseniz olmaz!” demeyi çok istedim, diyemedim.
Milletçe nutkumuzun tutulduğu oluyor sanırım.(Aslı O.)
***
Bizim insanımızın ömrü, zamanında savaşta geçmiş.
Sadece din kültürü verilmiş. Dünya ilimlerinden uzak tutulmuş, dolayısıyla her şeyi güç zoruyla elde etmeyi maharet olarak ruhen kabullenmiş bir toplum olmuşuz.
Dünyevi ilimlerden uzak kalınca bir şey üretemez olmuşuz.
Hala okuma yazma bilmeyenler var, dış ülkelerde lise bitirmek mecburi!
Dini ilimlerde ise dünyada hiç bir kısıtlama yokken bizde hala bazı şeylerin tartışılması utanılacak şeylerdir.
Burası Amerika, büyük bir hastanenin eczanesindeyim. Çalışanlara bakıyorum; sakallı Pakistanlı, başı örtülü zenci müslüman bayan, Hintli genç delikanlı başında onlara özgü sarığıyla, bir de yahudi başında ufacık takkesi ile... Aralarında bir çok Amerikalı boynunda kocaman bir haç. Özellikle sordum kimsenin kimse ile en ufak bir rahatsızlığı yok.
Hepsi birbirine saygılı.
Bu tablonun Türkiye’ de olduğunu varsayıp düşündüm... (Amerikadan bir dost)
***
53 yaşına erişmiş biri olarak geçmişte çok az bir kesimin iyi olduğunu söyleyebilirim.
Maalesef gelinen durum çok vahim "Toplumsal bir çöp torbası".
Atatürk' ün öldüğü gün düzelme ihtimalinin bittiğine inanan biriyim. Yaptığı devrimler de toplumu buraya kadar taşıyabildi.
Üzgünüm. (Burhan A.)
***
Sanırım ufak ufak büyük savaşlara doğru yaklaşıyoruz; çünkü kimse de tahammül kalmamış, herkes bir bilmiş bir bilmiş, sormayın gitsin. (Kemal U.)
***
Ben de yurt dışında (Uzak Doğu) yaşıyorum. Her yıl gittiğim iki haftalık Türkiye ziyaretimde bu yazdıklarınıza benzer çok şeyler yaşadım. İnsan elinde olmadan kendi insanını, gördüğü diğer ülke insanlarıyla karşılaştırıyor.
Bugün gelişmemiş ülkeler bile medeni olmaya çabalarken, biz daha çok medeniyetsiz olma yarışındayız. (Nurgün)
***
Üzülerek söylüyorum ki; evet, biz gerçekten buyuz!
Gün geçtikçe daha fazla huysuz, memnuniyetsiz ve bencil bir toplum oluyoruz.
Kişisel sıkıntılarımızın acısını bir başkasından, eşimizden dostumuzdan, hatta çocuklarımızdan çıkararak rahatlamaya çalışıyoruz.
Önünde kocaman bahçesi olan bir apartmanda oturuyoruz. Bahçe, çocuklarımızın rahat rahat oynayabileceği güvenli bir alan. Ama ne yazık ki; otopark olarak kullanılıyor.
17 daireli apartmanımızda, oyun çağında 7-8 çocuk var. Baharda içlerindeki coşkuyla, akşam üzerleri bahçeye çıkmaya başladılar. Fakat önce apartman sakinleri (huysuzları) tarafından top oynamaları yasaklandı, sonra sırayla koşturmaları, saklambaç oynamaları ve en sonunda da bisiklete binmeleri!
Sebebi ne biliyor musunuz?
Aslında otopark olmayan bahçede, park halinde duran arabalarının çizilme ihtimali.
Sonuç; çocukların isyanı, gülen yüzlerinin asılması. Buna şahit olan anne babaların, çocuklara 2 saatlik mutluluğu çok gören yasaklayıcılarla tartışmaları, kırılan kalpler.
Şimdi ben de soruyorum!
Maddi değerler bizlerden, çocuklarımızdan daha mı önemli?
Böyle yetişen çocuklarımız, gelecekte manevi değerlerimize ne kadar önem verir?
Ne oldu da değiştik, değiştirdik değer yargılarımızı? (Aysun)
***
Yazdıklarınızın hiçbirine şaşırmadım; ama sizin bunu hayretle karşılamanıza şaşırdım!
Biz çok gülmenin ağlamak getireceğine inanılan, “karı gibi!” gülmenin bir nevi uğursuzluk getireceğine kanaat getirilen bir toplumda büyüdük.
Tanrıyı sevmenin değil, ondan korkmanın esas olduğu öğretildi bizlere.
Mutluluk değil, mutsuzluk bulaşıcı artık bu ülkede.
Depresyonda olmak moda oldu artık.
Gülmek, üzüntülü olanlara hakeret olarak algılanıyor malesef.
Tahammülsüsüz herbirimiz ve suçu da hayata atıyoruz.
Heyhat! O hayat dediğimiz yumağı da kendimiz örüyoruz aslına bakarsınız.
Ben 20 gün bile bir arada yaşama kabiliyeti olmayan insanlara kızamıyorum bile, onlar mutsuz. Mutsuzluklarının acısını bir ağaçtan ya da bir çocuk kahkasından çıkaracak kadar acizler hem de.
Parayla ya da tahsille değil, insan olmanın idrakine vararaktan insan olunabileceğini unutmuş zavallılar onlar ve tedaviye ihtiyaçları var.
Bu ülke işte bu hale geldi. Adamın biri 100.000 ytl’ ye “paşa!” oğluna sünnet yaparken bahsi geçen kasiyer kız ayda 500 ytl’ ye çalışmak zorunda.
Ben felsefe eğitimi almış bir kadınım. %100 empatiye inanmam; ama %50 bile empati yapabilsek bir diğerine inanın bu ülke çok daha yaşanılası bir yer olur. (Sümeyra A.)
***
Sen yazında; komşulardan, aynı havuzu ya da restauranı paylaştığınız insanlardan, yani tanımadığın insanlardan bahsediyorsun.
Peki bir de beni dinle;
Evdesin yanında yeğenlerin var, konuşuluyor. Anlatılanlar hepimizin hoşuna gidiyor ve gülüyoruz. Derken sinirli bir ses: "Yettiniz artık, tadında bırakın!" diyor ve bir anda herkesin tüm tadı kaçıyor, gidilip yatılıyor.
Veya çocuksun ve kardeşinle oyun oynuyorsun. Gülüyor, şakalaşıyorsun. Bir anda biri geliyor ve kızarak her ikimize de tokat atıp gidiyor.
Yine çocuksun, hafta sonu bir yerlere gidiliyor. Tam arabadan inmiş yürürken kardeşinin ayağı takılıp düşüyor. Tabii ki üstüne bir de azar işitip aynı hızla eve dönülüyor.
Ne dersin devam edeyim mi yoksa içine fenalıklar geldi mi?
Bunlar sadece, ama sadece, birkaç örnek.
Yoksa bunlar gibi daha çoook var.
Ha unutmadan, o asabi şahsiyeti merak ediyorsan eğer söyleyeyim.
Ne komşu, ne yan masadaki ne de havuzdaki yabancı.
o kişi...Babam!!! (Özlem B.)
***
İnsanların davranışları pek güzel değil; ama halimizi gösterdiği için önemli.
Şimdi arızanın nerede olduğunu bildiğimize göre, tamiri için gerekeni yaparız inşallah.
Tabi tamirat yapılıncaya kadar, sabır ve anlayışlı olmakla, onlardan daha farklı olduğumuzu göstermek inceliğinde bulunmak gerekiyor. (Mustafa C.)
***
Keşke haksız olaydım.
Keşke bu gelen yorumlar yerine, “Biz öyle değiliz! Biz iyiyiz” diyen yorumlar olaydı...
1 tane olumlu yorum olaydı...
Keşke aileden, çekirdekten asabi insan yetiştirme adedimiz olmayaydı...
Olmadı.
Ama şöyle bir şey oldu:
Bunlar ve gelen diğer yorumlar bana;
Aslında en azından bu kadar insanın halimize kafa yorduğunu ve hala birilerinin hassas olduğunu, hala aramızda insan gibi insanların olduğu gerçeğini yüzüme vurdu.
İyi oldu.
Sevindim.
İçim umut doldu.
Yonca
“U-mutlu”
Paylaş