Paylaş
YONCA'NIN BALONLA UÇUŞ RESİMLERİ
***
Yer: Çölde bir yer...
Balondakiler: Deli bir 14 yıllık balon uçurma uzmanı Hırvat asıllı Yeni Zelandalı pilot. 21 adet başka başka milliyetlerden bir dolu deli ve
deli bir adet 36’ lık uzman kaçık; bendeniz Yonca “Uçuk Keçi”. :)
Balonumuz hakkında ön bilgi: Kendisi dünyanın en büyük balonlarından biri. 40 metre! 4 sepeti var, 6 kişiden toplam 24 kişi alabiliyor.
Saat: Kader utansın yine çok erken... Sabah saat 4:00 iken...
Hava durumu: Çok sisli, nemli ve soğuk!
Çılgınlık başlıyor seyreyle lütfen!
Meğer bu balongillerin nereden kalkacağı, nereye ineceği önceden kestirilemiyormuş. Dolayısıyla macera daha başlamadan insan heyecana geliyor. Bir gün önceden öğrendim ki Al Ain’ den havalanacağız. Ben de saat 4:00 gibi kalın kalın giyinip buluşma noktasına gittim.
Otobüse bindim, çölde dümdüz gittim.
Balonun kalkış noktasına bir geldik ki, otobüste hiç susmadan ahkam kesen ben de dahil 22 kişi, anında dut yemiş bülbüle döndük.
Öyle bir sis var ki, göz gözü görmüyor.
İnsan bu balon bu siste nasıl kalkacak da nereye gidecek de nasıl inecek diye düşününce, e doğal olarak azıcık tırsıyor.
Ama yiğidiz ya, kimse kimseye korktuğunu çaktırmıyor.
Hiç vakit kaybetmeden bol bol sırıtarak Yonca işi aynen lay lay loma vuruyor ve bakınca görecek olduğunuz şekilde, sisin içinden bildirmeye başlıyor :) . (foto 1 tam buraya iyi gider...)
Sislerin arasında zar zor içine doluşacak olduğumuz sepeti görüyorum ve işte o anda artık pişmiş kelle gibi sırıtmaktan vazgeçiyorum! (bakınız sepet foto no: 12)
O küçücük kuş yuvasına mı 22 kişi bineceğiz diye anlamaya çalışıyorum.
“İki çocuğum var benim yaaa!” diye tam çığlık atacakken, kendimi tutuyorum.
“Vardır bu deli pilotun elbet bir bildiği...” diye, kendime telkinde bulunuyorum.(Siz buna aslen “züürt tesellisi” deseniz daha doğru olur!)
Benim de sinirler iyice gerilmeye başlıyor.
Böyle durumlarda nedense bana hep aynı şey oluyor; kocaman ağzımla sürekli kahkaha atmaya başlıyorum!
Kahkaha attıkça da ağzım iyice kocaman oluyor. Bu durumda lütfen bakınız Şekil 1A, tipim aynen galeride bulunmakta.
Neyse siz beni bırakın da, kocaman olmaya başlayan balona bakın aslında. (foto 21 oluyor burada)
Korkulan mutlu an yaklaşmakta, vakit varken cayın diyecekken tam ben, pilot bir bağırdı aniden: “Herkes sepeteee!” diye...
Size yemin ederim, bırakın caymayı, tereddüt edecek halim kalmadı korkudan o anda.
Komutu alınca, tek hamlede atlamışım balona.
Artık çok geç Yoncaaa!
Diğer balona bakınca anladım ki, biz de hazırmışız artık uçmaya.
“Vay vay vay! Amanın deme Yoncaaa!” ve hooop... başladım bile havalanmaya. (foto 22 ve 23 iyi gider)
Hiiiç çaktırmadan yükseliverdi balonumuz, doğan güneşle birlikte, kuş tüyü gibi havaya. (foto 24 ben havadayımmm)
Nasıl şaşırdığımı, o inanılmaz sessizlik içinde nasıl da uzaklara, sağa, sola, bir aşağıya, bir yukarıya, nereye nasıl baktığımı tahmin edemezsiniz asla.
Çocuk gibi kalakaldım o kuş olma hissi karşısında...
Bir yandan yükseldikçe alevlerin de etkisiyle ısınan havanın içimi ısıtması, öte yanda doğan güneşle beraber dağılan sislerin arasından çıkan kum tepeleri, aşağıya bakıp arkamızda kaldığını gördüğüm diğer dev balonun manzarasıyla hoplayan bir yürek derken, (foto 2 nasıl güzel bir foto ama...)
Pilottan gelen haberle ayıldım birden...
Yerden 1 kilometre yükselmişiz bile! (foto 3’ e bakın amanııın!)
Güneş yükseldi, biz yükseldik.
Biz yükseldik, güneş yükseldi.
Hava mis gibi oldu.
Aşağıda kum tepelerinin üzerinde safari yapmış dört çekerlerin tekerlek izleri bile ta havadan gözlerimle seçilir oldu. (foto 4)
Kum tepelerinin üzerinden yollara,
Yollardan minik köylere,
Camilerden parklara,
Parklardan çölün ortasında kurulmuş golf sahalarına..
Rüzgar bizi nereye savurduysa oraya süzüldük balonla yavaşça.
Balonun nereye ineceği hiç belli olmuyor demiştim ya, hakikaten belli olmuyormuş.
Rüzgar nereye çekerse, düzlük ve uygun alan nerede belirirse pilot çığlığı bastı her seferinde: “Herkes sıkı tutunsun, dizleri kırın, sırtınızı uçuş yönümüze ters dönün veee başlayın son duanızı okumaya!” diye...
Can havliyle ve panikle, o küçücük sepette kim varsa ne dendiyse yaptı anında.
Pilot iyi dalga geçti bizimle kafasınca :).
Tam iniyoruz derken, olmuyor, haydi balon yeniden havalanıyor.
Neyse indik sağ salim, çok şükür hiç bilmediğimiz bir yere.
Ama daha iner inmez, nasıl pişman olduk, nasıl canımız tekrar uçmak istedi desem, şaşar mısınız halimize?!
Biz daha işin keyfindeyken, gökten inen balonları gören köy ahalisi, üşüştü balonların çevresine :). (foto 9 devrede)
Yere ayak bastık ya, bakmayın siz, nasıl sevindim anlatamam size!
Hemen mutlu bir poz verdim çılgın pilotumuzla beraber size. (foto 10!)
Bu arada, meğer bizi havaya yollayan adamlar, telsizden bizi takip edermiş. Daha biz sepetten atlar atlamaz bittiler onlar da dibimizde, başladılar balonu söndürmeye. (foto no 11)
Sonra bizi alıp götürdüler çölün ortasında bir yere, kahvaltı bahanesiyle. Artık ayaklar yere basıyor ya, deymeyin keyfime… (foto 13 demem lazım bu arada...) diyecektim ki size, otobüs şoförünün yoldan çıkma sevdası azizliği sayesinde, saplandık mı kuma bir güzel!
3 kişilik heyet geldi, kazma kürek... (bakınız heyet foto no 14)
O da olmadı.
En sonunda kocaman bir canavar geldi ve bizi kurtardı. (kurtuluş fotosu no 15)
Kurtulur kurtulmaz, Yonca’ da acilen kahkahayı bastı! (haydi Yonca eller havaya! No 16)
Balonla uçuş sertifikam da oldu pek bir fiyakalı. (belge niyetine foto no 17)
Balonla da uçtum ya...
Sevinçten ağzım kulaklarıma vardı!
Yonca
“havalı”
Müzikli dip not: Hah! Tam da bu yazıma uygun bir müzik buldum ve işte çalıyor Radyo Ben’ de şu anda… Logoyu tıklayın, siz de neşelenin aynı anda… Ben çok güldüm bu şarkıyı bulunca! :)
Paylaş