Paylaş
Dün, tam da tüm engellere rağmen bir sürü şey yapmayı başaranları düşünürken geldi bana ve yine düşüncelere daldım.
Yalan yanlış hikaye fasa fiso filan demeden okuduysanız da, bi kere daha okuyun lütfen.
Anlatılan şey bizi çok yakından ilgilendiriyor.
Çok yakından.
Nereye çekerseniz çekin, bizdeki temel bir eksiklikle alakalı bu hikayede anlatılan...
Bulun bakalım hangisi?
Yonca
“hikayenin keşke hali”
****
Okuma ve öğrenme zorluğu çeken çocuklara özel eğitim veren bir okul icin bağış toplama yemeğinde, çocuklardan birisinin babası, katılımcılar tarafından asla unutulmayacak bir konuşma yapar.
Okula kendini adamış öğretmenleri kutladıktan sonra konuşmasına şöyle bir soru sorarak başlar:
“Dışarıdaki etkenler tarafından etkilenmedikçe, doğa her şeyi mükemmel bir şekil ve sırada yapıyor. Ama yine de oğlum Shay, diğer çocukların öğrendikleri gibi öğrenemiyor. Diğer çocukların anlayabildikleri gibi anlayamıyor. Oğlumda doğal olması gereken şeyler nerede?”
Baba devam eder.
“Ben inanıyorum ki, dünyaya fiziksel ve/ya zeka engelli, Shay gibi bir çocuk geldiğinde, insanın gerçek doğası kendini gösterme fırsatını buluyor ve bu da insanların o çocuğa davranış şekillerinde kendini gösteriyor.”
Baba, daha sonra aşağıdaki hikayeyi anlatmaya başlar:
***
Shay ve babası bir gün parkta Shay’in tanıdığı birkaç çocuğun baseball oynadıklarını görürler. Shay babasına: “Acaba benim de onlarla oynamama izin verirler mi?” diye sorar. Shay'in babası, çoğu çocuğun Shay gibi bir çocuğun takımlarında oynamasını istemeyeceklerini bildiği gibi; eğer oğlunun oynamasına izin verirlerse, oğlunun o ihtiyacını çok duyduğu “engellerine rağmen” başkaları tarafından kabul edilmenin özgüveni duygusunu da yaşama şansı olduğunu bilir.
Shay'in babası çocuklardan birinin yanına gider ve pek bir şey beklemeyerek, Shay’in de onlarla oynayıp oynayamayacağını sorar.
Çocuk şöyle bir arkadaşlarına bakar ve: “Şu anda 6 sayı gerideyiz ve oyun sekizinci turunda. Takıma alabiliriz. Ben de onu dokuzuncu turda vurucu olarak oyuna katmaya çalışırım.” der.
Shay takımın yanına gidip yüzünde kocaman bir gülümsemeyle takım t-shirtini giyer. Babası gözünde yaş, kalbi sıcak duygularla dolu onu izlemeye başlar.
Takımdaki bütün çocuklar hem adamın, hem de Shay’ın mutluluğunu farkederler.
Sekizinci turun sonunda Shay'in takımı birkaç puan kazanır ama, hala 3 sayı geridedir. Dokuzuncu turun başında Shay eldiveni eline geçirir ve sağ açık sahaya çıkar.
Ona doğru hiç top isabet etmemesine rağmen oyunda olmaktan son derece mutludur. Üstelik babasının ona tribünlerden el salladığını gördüğü her sefer, yüzünde kocaman bir gülümseme belirir.
Dokuzuncu turun sonunda Shay'in takımı puan kazanınca oyunu kazanma şansları doğar. Topa vurma sırası da Shay'e gelir.
----
Tam bu noktada işte... Sizce takımdaki çocuklar Shay'in vurucu olmasına izin vererek oyunu kaybetme riskini mi almalılar, yoksa Shay’i oyun dışında mı bırakmalılar?
----
Çocuklar, şaşırtıcı bir hamleyle Shay'e sopayı verirler. Herkes topa isabet ettirme şansının sıfır olduğunun bilincindedir; çünkü bırakın topa vurmayı Shay sopayı bile elinde tutmasını
bilememektedir.
Shay sahaya çıktığında top atıcı, karşı takımın kazanma şansını filan bir kenara
bırakarak Shay'e bu fırsatı tanıdığını görünce, birkaç adım öne giderek yumuşak bir şekilde topu Shay'e doğru fırlatır. Shay zorlukla sopayı savurır ve ıskalar.
Atıcı tekrar birkaç adım daha öne doğru gelir ve bu sefer topu daha da yumuşak bir şekilde Shay'e doğru atar.
Shay sopayı savurur ve hafifçe topa dokunarak vurmayı başarır.
Oyun artık bitti denen noktadadır. Çünkü, atıcı topu yerden aldığı gibi ilk kaledeki adamına kolaylıkla atabilecek ve Shay'i sobeleyerek oyunu bitirebilecektir.
Ama...
Atıcı topu aldığı gibi ilk kaledeki adamının başının üzerinden diğer takım arkadaşlarının erişemeyeceği yere fırlatır.
Tribünlerdeki seyirciler, her iki takımın oyuncuları da dahil olmak üzere herkes, aynı anda bağırmaya başlar. “Shay ilk kaleye koş, ilk kaleye koş!” Shay hayatında hiç bu kadar uzağa koşmamıştır ama ilk kaleye kadar gitmeyi başarır. Şaşkınlıktan büyümüş gözleriyle yere çöker.
Herkes bağırmaya devam eder: “İkinci kaleye koş, ikinci kaleye koş!”.
Nefes nefese kalan Shay, zorlukla ikinci kaleye koşar. Shay ikinci kaleye geldiği sırada açık
sahada diğer takımdan biri topu çoktan almıştır. Topu ikinci kaledeki adamına atıp takımının kahramanı olma şansını elinde tutmaktadır yani.
Ama top atıcısının niyetini anladığından, o da kasıtlı olarak topu üçüncü kaledeki arkadaşının
başının üzerinden imkansız noktasına atar.
Artık herkes çılgınca bağırmaktadır.
“Shay, Shay, Shay, bütün yolu koş Shay!”
Karşı takımdan birinin yardım ederek onu üçüncü kaleye doğru döndürmesiyle, Shay üçüncü
kaleye koşar. ,
“Üçüncüye koş! Shay, üçüncüye koş!'
Shay üçüncüye gelirken diğer takımdaki çocuklar ve seyirciler ayağa kalkmış bağırıyorlardır:”Shay, hepsini koş! Hepsini koş!”
Shay hepsini koşar ve oyunu takımı için kazanan bir kahraman olarak herkes tarafından alkışlanır.
“O gün”, diyerek, anlatmaya devam eder baba; “Her iki takımdaki çocuklar, dünyaya bir parça sevgi ve insanlık armağan etmeyi başardılar”.
Shay o sene boyunca bir kahraman olduğunu, babasını mutlu ettiğini ve eve geldiğinde annesinin de gözyaşları içinde onu kucakladığını hiç unutmadı.
Shay bir sonraki yaza çıkamadı.
O kış öldü.
****
Bilgin bir adam bir zamanlar demişki:
Her toplum, kendisinden daha az şanslı olanlara nasıl davrandığıyla değerlendirilir.
Şimdi...
İki seçeneğiniz var:
1. Bu hikayeyi unutun.
2. Bu hikayeyi birilerine okutun.
Paylaş