Paylaş
Babam; Koç Yurdu’ nda kalan üniversiteli talebe.
Yıl 1966...
Bundan 42 yıl önce.
Dedem babama haftalık yolluyor Nazilli’ den. Babam da her hafta parasını çekmeye bankaya gidiyor.
Derken annemi görüp aşık oluyor.
Babam bu... başlıyor parasını çekip çekip yeniden yatırmaya J.
Hesap aynı hesap, para aynı para.
Amaç, tabi ki annemle muhabbet başlatmak aslında.
Annem’ de beğeniyor babamı; ama o zamanlar nazlı olmak moda ya...
Hiiiç çaktırmıyor babama.
Babam ne zaman kapıda belirse, annemin arkadaşları: “Bak seninki yine geldi Aylan, boynunda da fotoğraf makinası!” diye gülüşüyorlar aralarında... Sariye Abla, Nesrin Abla, Emel Abla, Melike Abla... hepsi can dostumuzdur hala.
Gel zaman git zaman, babam aynı harçlığı çeke yatıra perişan oluyor.
Ama muhabbet yol alıyor.
Babam annemi iş çıkışı köşedeki pastaneye gitmeye ikna ediyor.
Bizimkiler tıngır mıngır sallanarak, havalara bakıp nazlanarak pastaneye gidiyorlar.
Babam neredeyse havalara uçacak, annem de kızaran yanaklarına bulsa buz basacak.
Tam oturup çaylarını söylüyorlar ki...
Eniştem beliriyor kapıda.
Annemi pastanede elin erkeğiyle görünce delleniyor, dalıyor pastaneye, aldığı gibi babamı atıyor çöp tenekesinin içine!
Annem perişan...
Babam şaşkın.
Başlıyor deliler gibi eniştemden af dilemeye...
Herkes gidiyor evine.
Ertesi gün babam, daha banka açılmadan bitiyor kapısının önünde.
Annemin yolunu gözlüyor.
Boynunda yine meşhur fotoğraf makinası, yalvarıyor anneme.
İlla gidecekler o pastaneye, içecekler o çayı, sohbet de edecekler, pes etmeyecek bu adam belli oldu bir kere!
Herşey iyi hoş da, annem babamın boynundaki o koca fotoğraf makinasına pek gıcık oluyor. Dünya tatlısı ve yakışıklı bu adam neden şu şeyi boynuna asıp geziyor anlam veremiyor. Hele bir de olduk olmadık yerde fotoğraf çekmeye kalkmıyor mu, annem iyice sinir oluyor.
En sonunda dayanamayıp bir gün: “Erşan ne o öyle! Turist Ömer gibi dolaşıp durma, sevmiyorum!” diyor.
Babam bu lafa çok alınıyor.
Soluğu berberde aldığı gibi saçlarını kazıtıyor!
Evet, yanlış duymadınız. Babam saçlarını kazıtıp dazlak oluveriyor.
“Ne alaka?!” demeyin, babam işte... aklınca annemi deniyor.
Sonra da gidip annemin karşısına: “Beni her halimle sevecek misin Aylan?” diye soruyu patlatıyor.
Sıkı durun, annem cevap veriyor:
“Saçların uzasın, öyle!”
Babam mosmor, yurda dönüyor.
Fotoğraf makinasını boynundan çıkarıp aynaya bakıyor.
Annemin inadını bildiğinden, yazık, ümitisizliğe kapılıyor.
Saçlar kolay uzamaz malum, hapı yuttuk diye iç geçiriyor.
Sonra hergün, birkaç kere, şubenin önünden gelip geçip anneme bakıyor.
Annem de babama.
İkisinin de içi içine sığmıyor.
İnat işte...
Aradan zaman geçiyor, herşey çok şükür tatlıya bağlanıyor. Zaten o arada, babamın saçları da uzuyor.
Annemle babam 1971 yılında evleniyor.
Babam fotoğraf makinasını annemin hatrına boynundan çıkarsa da, yanından hiç eksik etmiyor.
İyi ki eksik etmemiş!
Çünkü geçen akşam bulduğum bu fotoğrafa bakarken,
Hala içim titriyor.
Yonca
“titrek”
Bu anı, Yonca Tokbaş tarafından Radyo Ben için kaleme alınıp seslendirilmiştir.
Radyo Ben yayına yarın da devam edecektir...
Paylaş