Paylaş
Kokoşluk sıfır. Lüks kavramı doğallıkla eş anlamlı. Üzerinizde ne varsa onunla dolanmanın, gece de aynen öyle sızmanın lüksü vardır Güzelçamlı’da. Nerede mi bu Güzelçamlı? Kuşadası’yla, Dilek Yarımadası Büyük Menderes Deltası Milli Parkı sınırında. Samos’a yüzme mesafesinde. Zeus mağarasının da dibinde.
Güzelçamlı, milli parka giriş kapısına vardığınızda biter. Oradan doğal cennete, dünyanın en güzel milli parkına girersiniz. Yabancı turistler burayı çok iyi bilir. Zaten doğa ve tarih harikalarımızın hepsini en iyi yabancılar bilir, yaşar ve yaşatır. Onlar ta Japonya’dan gelirler, biz 10 metre öteden gidip gezemeyiz.
Milli parkta yolunuzu bir tek arılar ve yaban domuzları keser. Kulağınızı sağır eden muhteşem bir müzik yapar cırcır böcekleri. Onbinlerce çam ağacının arasından karşınıza aklınızı başınızdan alacak bir deniz çıkar. Bembeyaz çakıl taşlarına basa basa, hızla derinleşen buz gibi suya atarsınız kendinizi. Beş kulaç atıp sırtınızı derin maviye, yüzünüzü sahile döndüğünüzde yüksek ve yemyeşil dağların eteğinde yüzdüğünüzü görüp çığlık atarsınız.
Rüzgarlı havada döne döne gelen bol köpüklü dalgalar insanı çakıllara çarpar. En eğlenceli pataklamadır çakıl pataklaması. Kahkaha atarken boğulmadığınıza şükredersiniz.
İnsan milli parkta yüzmeye, yürümeye, doğaya bakmaya doyamaz.
Ben, 5 yaşımdan beri doyamadım. Senede bir gün Güzelçamlı’ya gelmezsem eğer, bir yanım eksik kalıyor sanki. Çocukluğum geçti bu sahilde, bu denizde. İlk yaz aşkımı da, en büyük ve en son aşkımı da burada tanıdım. Şimdi, kuzenlerimin evleri var. Ha kendi evim, ha onların evi. Onlar sayesinde tarih tekrar ediyor.
Benim bu sahilde yaşadığım özgürlük hissini çocuklarım yaşıyor şimdi. Sonsuzca bisiklete biniyorlar. Ablası, kardeşini bisikletinin arkasında taşıyor, tıpkı benim zamanında kardeşimi taşıdığım gibi. Oğlum düşmemek için ablasının beline sımsıkı sarılıyor. Pıtırcık dikenler bisikletin tekerini her gün iki kere patlatıyor. Haydi koş-yaptır-gel o sıcakta. Olsun. Üşenmeden yaptırıyoruz.
Sabah erkenden sahil boyu sporunu yapan gencecik yaşlıları seyrediyorum. Her gece mangalda balık var, Altuğ yapıyor, biz yiyoruz. Önem de güveçte öyle bir türlü ve profiterol yapıyor ki parmaklarınızı yersiniz.
Hüner, Alpay ve Berk geliyor denize girmeye. Hüner’in barbunyası çok meşhur. Akşam çaya hepimiz toplanıyoruz bahçede. Çocuklar hangi ev bizimkisi karıştırıyorlar; çünkü her ev bizim sanki. Komşular akrabalarımız gibi.
Kuzenimin kocası Kaptan Lokman Abim, sırf ben gecenin karanlığında kimseyi rahatsız etmeden yazılarımı yazabileyim diye hiç üşenmedi, ulu çamın altına el fenerinden inip kalkan lamba yaptı benim için. Hangi insan bu kadar şanslıdır ki hayatta? Ben! Ben! Ben!
Güzelçamlı yazlıkçılar tarafından keşfedilmeden önce küçücük bir köydü. Her yerde şeftali bahçeleri vardı. Şimdi her yerden ev fışkırıyor. Ama garip olan şu ki, bunca saçma sapan yapılanmaya rağmen Güzelçamlı efsanesi devam ediyor.
Bacanaklar Kafe’de gençler okey oynuyor. Biz de oynuyoruz; çocuklarımızla. Havada sürekli tavla ve zar sesi var. Maçlar orada seyrediliyor. Sahil yolunun bir tarafı bisiklet yolu, bir tarafı yaya yolu. Alınan en iyi karardı sahilin araç trafiğine kapanması.
Denize dümdüz yürür, girersin. Kuma atarsın havlunu, akşama kadar koca sahil senin. Mayon ne marka, terliğin plastik mi, bakmaz ve takmaz hiç kimse. Huzurdur Güzelçamlı, huzur. Hiçbir köpeğin tasmaya ihtiyacı yoktur. Herkes hepsini besler.
Geçen sabah yan taraftaki ördek yoldan dalgın dalgın geçen bir teyzeye doğru koşturunca, teyzenin yüreği hopladı ve durup ördeğe aynen şöyle dedi: “Seni gidi seni. Bak sen şu terbiyesize, ne ayıp!”, ördek de mahçup olup resmen, arkasını döndüğü gibi gitti iyi mi!
Her yaz Güzelçamlı’da büyüdüm ben. Güzelçamlı benim için aile saadetidir. Bu da benim en büyük zenginliğimdir.
Yonca “çamaltı”
Bono’dan bana özel!
Ayşe (Arman) bana öyle bir yaşgünü hediyesi getirdi ki; hediyemi alırken beni görenler benden korktu! Olduğum yere yığılıyordum.
Benim artık Bono’dan “RUN YONCA RUN” imzalı bir tişörtüm var!
Cumartesi ekimizde okudunuz mu Ayşe’nin Bono’yla olan röportajını? Neymiş U2’nun en büyük hayali? Boğaz Köprüsü’nü yürüyerek geçmek! Avrasya Koşusu’nda ben ne yapıyorum peki? U2’nun hayalini koşarak gerçekleştiriyorum.
Hem de Türkiye Eğitim Gönüllüleri Vakfı için bağış toplayarak ve 15km boyunca Omuriliği Felçlileri Derneği’nden engelli bir arkadaşı tekerlekli sandalyesinde dört kişilik bir ekiple beraber sırayla iterek. Bono bile “Run Yonca Run” dedikten sonra, kimse tutamaz beni.
Yonca “Nirvana”
Itır Erhart
Evli. 4 yaşında bir kızı var. Eşi Curtis yazılım uzmanı. Itır, İstanbul Bilgi Üniversitesi’nde Öğretim Üyesi.
Yardım amaçlı koşmaya 2004 yılında Chicago’da bir otobüste gördüğü “Koşmak zor mu geliyor, kemoterapiyi dene!” sloganını
görünce başladı.
Yardım amaçlı 2 tam maraton (Chicago 2004 ve Roma 2005), 10 yarı maraton koştu.
Bugüne kadar yaklaşık 10 bin TL yardım topladı. Gittiği her şehirde koşuyor.
Amacı Türkiye’de yardım amaçlı koşuyu/yürüyüşü yaygınlaştırmak.
Paylaş