Paylaş
Gözümden yaş getiren o şahane hayat bilgisini, saksıda büyüttüğüm patlıcanın verdiği mor çiçeği Instagram’da paylaşınca öğrendim.
Patlıcan çiçeğini bilir misiniz? Ben görene kadar bilmiyordum.
Dibi uçuk mor, dışa doğru koyuca mor yaprakları olan; içindeki pıtırcığı da sarı olan bir küçük çiçekçik patlıcan çiçeği.
Pek nazlı, pek narin ve o pek hafif hali tombul, ağır,
kelli felli bir patlıcana dönüşmesi inanılmaz bir şey değil mi sizce de?
Bence öyle.
Dubai’de bal arıların tipi de bir değişik. Minnacıklar bizimkilere kıyasla. Sesleri de boylarına kıyasla daha bir kuvvetli sanki. Hortumda sıkışmış su sesi gibi vızıldıyorlar.
“Arı Sevgisi” diye bir konuşmam var. Merak eden birileri olunca, gidip “Arı Sevgisi” anlatıyorum. Bizim memleket için “uç” denilecek bir konu tabii.
Biz toprağın bereketini, tohumların varlığını bildiğimiz, çekirdeğini tükürdüğün meyvenin filiz verdiği Anadolu çocuklarıyız ya, bütün bunlar bizim “nasıl olsa var”larımız. Yokluğunu bilmediğimiz için, varlığının kutsallığını kanıksamışız.
Oysa toprak ve tohum varlığı kanıksanmayacak kadar kutsal bir zenginlik. Toprak da, tohum da hayat!
Neyse yine dalıp konunun dışına çıkmayayım.
2 senedir her şeyi yakarak yok eden, kavuran sıcağa; kum fırtınalı rüzgarlara, kaynar sıcaklıkta akan suya minnacık saksısında dayanan ve 2 çiçek açarak beni mutlu eden canım patlıcanımı anlattım bir sabah Instagram hesabımda.
2 senede 4 tane avuç içi büyüklüğünde patlıcanımız oldu. Başta dalından kopartmaya kıyamadımdı. Sonra afiyetle yedim.
Tost makinesinde ızgara yaptım.
O kadar küçüklerdi ki karnı yarık yapacak halim yoktu pek tabii.
Her biri de nasıl lezzetliydi...
2 senede 4 minik patlıcancık diyorum ahali!
Dubai çöl sıcağında 2 yaz atlattı düşünsenize o patlıcan fidesi.
Bir saksıda yetişen bir fide patlıcandan 2 senede 4 patlıcan alınca, toprağa emek verenleri düşünüp ellerinden öpüp alnıma koyuyorum!
Ne kadar açgözlüyüz, ne kadar çok yiyoruz diye düşünüyorum. Emek verip büyütmediğin şeyi manyakça alıp yemek de, “Ay ben bunu yiyemiycem” deyip çöpe atıp ziyan etmek de çok kolay.
Sabırla, açan bu 2 patlıcan çiçeği de dayansın, 2 minik patlıcanım daha olsun diye heyecan içinde bekliyorum, başlarında “arılara sağlık!” diye diye. Neden?
Çünkü arı yoksa patlıcan da yok da ondan.
Çok şükür, arılar da gelip, patlıcan çiçeğimin tam o sarı göbeğinin üzerinde arı şarkısını söyleyip dans edip gidiyorlar.
İşte o sabah Instagram’da bunları yazmıştım ki, takip ederken çok şey öğrendiğim @bilgekoylu bana bir yorum yazdı. Diyordu ki;
“O güzel patlıcanın tohumları da çok değerli oldu şimdi. Kurağa karşı direncini kodladı tohumlarına. Emeklerinize sağlık.”
Birden kalbim çarptı!
“Peki tohumu nasıl koruyabilirim?” diye sordum.
Cevabı nefesinizi tutup okuyun saygıyla:
“O çiçekler patlıcan olursa, bu sezon ellemeyin, iyice büyüsünler. Taaa ki çürümeye yakın toplayın. İçini bir süzgece alıp yıkayın tohumları ki, patlıcan artığı kalmasın. Sonra da bir kağıt havlu veya bez üzerine alıp, gölgede kurutun. Arada bir havlu üstündeki tohumları baş ve işaret parmağınızla ovalayın, kururken birbirine yapışmasın.”
Bunları okuyup not aldım ama saklaması bunca dikkat isteyen bu tohumların ekimi nasıl olacaktı ki acaba?
Bu sorumun cevabı da; okurken gözümün dolup kalbimin çarptığı, ellerimle ekranı okşayıp öptüğüm @dogalana Instagram hesabındaydı.
Şöyle yazıyordu;
“... önce ekeceğim tohumlardan birkaçını dokuz dakika boyunca dil altıma koydum ki vücudumun kimyasal bilgisini/kodlarını tükürüğüm vasıtasıyla alsın ve büyürken benim özelliklerime göre şifa oluştursun. Ekeceğim alanı yalın ayak çapaladım. Yine ayaklarımdan çıkan terden bilgi alış verişi olsun diye. Bilgilerimle bezenmiş tohumlara biraz da nefesle sevgi üfledim. Olur mu? Olur! Zira hem mantıken hem kalben çok etkileyici bir ritüel.”
Bir tohumun toprağa kavuşma hikayesini okuduğumda gözümden yaş geldi...
Mutluluktan!
Kalbim deli gibi çarptı.
Aşktan!
Umut ekip hayat biçmek böylesi etkileyici bir emek işte. Bekliyorum şimdi.
Hem de nasıl kocaman bir sabırla ve aşkla bekliyorum biliyor musunuz!
O iki çiçek patlıcan olsun hele... Hele bir olsunlar...
Tohumlarını gözüm gibi saklayacağım.
Dilim, elim, ayağım, nefesim... Neyim varsa aşka dair kodlayarak toprağa kavuşturacağım.
Önce yeşil bir filiz, sonra morcacık bir çiçek...
Dalından kopup damakta tat bırakan bir patlıcan olup ömürlük şifa dağıtacağım.
Yonca
“imam bayıldı”
Paylaş