Paylaş
Israr ettiler, Adana’ya ilk onlarla gittim.
Adanalı kız arkadaşlarımın hepsi cesur, sözünün eri... Cengaver mi demeliyim ne demeliyim kelimeleri tam bulamıyorum, ama öylelerdi, evet cengaver!
İstiklal Caddesi’nde sinemaya giderken bana sataşan adama bizim Adanalı kızlar bir çullandıydı, adam nereye kaçacağını şaşırmıştı.
Başın sıkıştığında, git Adanalı arkadaşına, o bir şekilde halleder. Güven ve unut.
Hatta, o ilk Adana’ya gittiğimde, ehliyetim vardı ama arabam yoktu. Babam bir türlü bana arabayı vermiyordu, ben de kullanamıyordum.
Neyse, arkadaşım Elif’in babası daha evden içeri adımımızı attık, “Senin ehliyetin varmış” dedi, “Evet” dedim. “Al sana arabanın anahtarları, kızlarla nereye istiyorsanız gidin” dedi, ben dumur.
“Ama nasıl yani...” filan derken, “kendine güven” dedi.
Hayatımda ilk defa, Adana’da araba kullanarak gezindim ehliyetimle iyi mi!
Geçtiğimiz hafta sonu Adana’ya bu sefer TOG gençlerine “Arı Sevgisi Eğitimi” vermek için, 26 sene sonra giderken kafamda bu anılarım vardı.
Bir de şalgam suyu ile imtihanım. Ben şalgam suyunu kırmızı görünce vişne suyu gibi tatlı bir şey sanmıştım, tuzlu çıkınca şoka girmiştim.
Bir de o hafta sonu öyle bir yemek yedirmişlerdi ki bana, çatlıyordum elbette.
Ama işte geçtiğimiz hafta uçak Adana’ya inerken aşağıya baktım ve kalakaldım. Pencereye yapıştım.
Uçsuz bucaksız ekili topraklar. İnanılmaz bir düzen, nizam ve teknik. Öyle herhangi bir ekilmiş toprak parçası değil.
Bir an sanki Amerika’da bir yere veya Avrupa’da bir şehrin kırsal kesimine tepeden bakıyormuşum gibi geldi. İyice dikkat kesildim.
Sürülmüş, nadasa bırakılmış, ekilmiş alanlar...
O alanların ne kadar kaliteli ve bilinçli ekildiğini, yapanların bu işin eğitimini almış şekilde bir bilinçle ve belli ki çok önemseyerek ve hatta iyi işçilikle yaptığı belliydi.
Zengindi toprak. Toprak da zengin ediyordu belli ki.
Karşılıklı emek bu. İnsan birbirine değer verenlerin ışığını görebilir ya, öyle işte.
Uçaktan indiğim gibi sormaya başladım.
“Öyle çok toprağına geri dönen, sahip çıkan yeni jenerasyon var ki” dendi, zevkten bayıldım.
Adanalının, babasından dedesinden gelen toprağına, çiftliğine, bahçesine, ektiğine biçtiğine önem verdiği öyle belliydi ki, toprağa da insanlara da sarılıp öpesim geldi.
Bilmediğini üniversite hocasına danışmak, gereken teknolojiyi, işgücünü bilinçli sağlamak, çeşitlilik, verim için uzmanlara sormak...
Topraktan kazandığının toprağa yatırmak...
Toprağın gücünü alıp hayata yansıtmak...
Adana bana bu sefer bambaşka bir yüzünü gösterdi.
Toprakla haşır neşir olan insanların gücü, cesareti, güveni, özgüveni, hayata bakış ve çalışkanlığı, tuttuğunu koparma hali, olmadı mı sil baştan yaratabilme metaneti... Ekmek ve biçmek hali!
Tüm Adanalı arkadaşlarımı bir daha düşündüm. Her biri evet, toprak gibiydi.
Ondan dedim oturup Adana yazısı yazacağım diye. Bana müthiş ilham verdi bu Adana seyahati.
Toprağına, köküne, atana, ekinine sahip çıkmak, kollamak toprak gücü veriyor insana.
Sen toprağa güvenirsen, toprak da sana güven veriyor. Sonsuz seçenek var bu hayatta diyor. Sen yeter ki ekmeye, bakmaya, emek vermeye devam et diyor.
Adana’ya ve toprağına, turunçgillerine...
Bereketine sahip çıkanlara selam.
Büyük ilhamsınız, nefis de bir örnek.
Umarım bütün memlekette toprağına sahip çıkma akını başlatırsınız.
Yonca
“Şalgam”
Paylaş