* İdris bey... İzmir Gazeteciler Cemiyeti’nin 65 yıllık tarihi boyunca “ilk kez” İçişleri Bakanlığı müfettişleri tarafından incelenmiş olduğunu öğrenmiş bulunmaktayım. 22 gün titizlikle sürdürülen incelemelerde, İzmir’de yaşamadığım tespit edilmiş! İzmir’de yaşayıp yaşamadığımı kanıtlamak için bakkallara bile sorulmuş... Netice itibariyle, İzmir’de yaşamadığım gerekçesiyle, İzmir Gazeteciler Cemiyeti üyeliğinden atılmam istenmiş. * Bravo. * Ancak, küçük bi pürüz var. * Teee yıllar önce, 20’li yaşlarda, Yeni Asır’ın yazı işleri müdürüyüm. Bayramlarda gazeteler çıkmıyordu o zamanlar... Gazeteci cemiyetlerinin bayram gazetesi çıkıyordu. Adı gazeteydi ama, tırışkadan... Konserve haberlerle yapılır, hatta, arife gününden üç günlük basılırdı. Şeker Bayramı’nda külah yapılıyordu, Kurban Bayramı’nda ise, et sarmaya yarıyordu. * Ahalinin kesekâğıdı muamelesi yaptığı bayram gazetelerinin, gazetecilere faydası çoktu. Niye diye merak edersen... Cemiyetlerin kasasında eşşek yüküyle istiflenmiş para vardı. İki tane dandik haber attırıyordun, karşılığında, neredeyse bir aylık maaş alıyordun. Üstüne, matah iş yapmışsın gibi, avanta hediye sepeti veriyorlardı, içinde çikolata, viski filan. * Hangi yıldı, unuttum... Asil Nadir batmıştı. Sahibi olduğu Günaydın gazetesinin çalışanları aylardır maaş alamıyordu. Cemiyetteki bayram hazırlığı toplantısına Yeni Asır’ı temsilen gönderilmiştim. “Bu sene kimse çalışmasın, sadece maaş alamayanlar çalışsın, ödenecek toplam parayı onlar paylaşsın” dedim. Sanırsın, küfür ettim. Öyle bi hava esti masada. * Gerçi, haksız değillerdi. Cemiyet üyelerinin nüfuzunu kullanarak arazi kapatıp, kendilerine yazlık inşa ettirdiğini manşet yapmıştım. Yazı işleri müdürü olarak, bismillah, ilk manşetlerimden biriydi. Haliyle, pek severlerdi beni! Bayram önerim, bardağı taşıran damla oldu. Önerim derhal reddedildi. Cemiyet üyeliğinden atılmam oybirliğiyle kabul edildi. *
Haberin Devamı
:) * Bi daha ne üye oldum, ne aidat ödedim, ne de oy verdim. Cemiyetin adresini bile bilmem. * Dolayısıyla, 22 gün titizlikle inceleme yapan İçişleri Bakanlığı müfettişlerini en kalbi duygularımla tebrik ederim ama... Benim İzmir Gazeteciler Cemiyeti’nden kovulmamı talep etmek, diyanet işleri başkanımızın Vatikan tarafından aforoz edilmesini istemek gibi bi şey! * İstanbul Gazeteciler Cemiyeti’ne de üye değilim. Basın Konseyi’ne de... Spor kulübü dahil, üye olduğum herhangi bi cemiyet yok. “Aidiyet”i önemserim ben... Üyeliği değil. * Üstelik, İstanbul’da yaşarım, İzmir’e üye olurum, kime ne? Siz mesela, Ordulusunuz ama, iki defa İstanbul mebusu seçildiniz. Karıştık mı size ne işin var İstanbul’da diye? * İleri zekâlının biri, sarı basın kartımın iptal edilmesi gerektiğini yazmıştı geçenlerde... Halbuki, sarı basın kartım da yok. Kullanmadım. Asla. Gazetecilik yapmak için, Başbakanlık Basın Yayın Enformasyon Müdürlüğü’nün uydurmasyon icazetine ihtiyaç duymadım. Hiç. * Benim cemiyet üyeliğimi, sarı basın kartımı filan sorgulayacağınıza... Almanya’da tutuklanan Keriz Fenerci’ye sürekli basın kartını niye verdiniz, önce onu izah edin. * Zurnanın ekstra zırt dediği yere gelince... Bakkallara bile sorduk diyerek, sizi ayakta yemişler. Sorsalardı, haberim olurdu. Ben o şehrin özbeöz evladıyım. Çakma hemşerileri çıkar, o şehirde kaç tane ev varsa, o kadar yuvam var benim. Kaç tane anne varsa, o kadar annem, kaç tane baba varsa, o kadar babam var. İnanmıyorsan, git bakkallara sor! * Git sor Yılmaz burda mı diye... Yok mu diyecekler, yoksa, sana ne bilader mi? * Aidiyet’i üyelik’ten ibaret sanmanız normal... Zihniyet akrabalığını anlamanız imkânsız. * Ve, şeytan diyor... Git, üye ol. Kovsunlar da görelim. * Gelgelelim... İlkelerimiz kalıcı bizim. Geçici olan sizsiniz. * Kısmen saygılarımla... Yılmaz