Sırf sizin güzel hatırınız için fedakârlıkta bulunup, sayfiye sayfiye gezmeye devam ediyorum.
* Geçen hafta Bodrum’un faziletlerini yazmıştım, “Yılmaz Özdil Bodrum’dan defol” şeklinde kucaklayıcı bi kampanya başlatılmıştı. Bu yazıdan sonra, Çeşme’den de aynı şefkati göreceğimi tahmin ediyorum... N’aapayım, gider Leros’a yerleşirim gari. * Diyeceksiniz ki... Leros ne? * Yunan adası. 12 ada’dan biri... Aslına bakarsanız, 12 ada’da 12 ada yoktur. 25 tane filan vardır. Osmanlı döneminde “12 kişilik ihtiyar heyeti” tarafından yönetilen gayrimüslim adalar manasındadır. 12 aşağı, 12 yukarı, neden’e niçin’e kafa yormayı sevmeyiz, oldu sana 12 ada! * Neyse, Bodrum’dan demir al, iki saat sonra Leros’tasın... Alt tarafı 8 bin nüfuslu, şeftali kasası kadar bi yer ama, 800 bin turist geliyor. Hatta, geçenlerde Kemal Sunal’ın oğluyla Yaprak Dökümü’ndeki Leyla, burdaevlendi, ordan hatırlarsınız belki. * Bu Leros’ta bi taverna var, Psaropoula. Uyanık bi patronu var, Apostolis. Hürriyet’in Ege ilavesine ilan veriyor, tavernanın fotoğrafını koyup “nefis lezzetler için karşı kıyıya bekleriz” yazdırıyor. Altına da, internet adresi, telefon. Arayan arayana... Şakır şakır müşteri çekiyor. * Uyanık Apostolis, Türk gazetesine ilan verip, Türk müşteriyi “karşı kıyı”ya çekerken... * Bizim Çeşmeliler “karşı kıyı”daki Sakız Adası için rehber hazırladı iyi mi... Nasıl gidilir, nerede kalınır, ne yenir, ne içilir, anlatılıyor. 20 bin adet bastırıldı ve bedava dağıtılıyor! * Ki, Çeşme’ye gelenler illa Sakız’a da gitsin, aman mutlaka Yunanistan’a para bıraksın. * Bitmedi... Çeşme’den demir al, yarım saat sonra Sakız’dasın. İner inmez, çarşıda, devasa bi market var. Yunan şarabı, İtalyan şarabı, en babası 10 Euro... Votkanın hasosu, 15 Euro... Topla birader raftan, yükle tekneye, yarım saat sonra Çeşme’desin... Hani size restoranlarda, biiç’lerde, club’larda şişesi 150 liraya kakalanan şaraplar, votkalar var ya... Onlar! * (İspiyonlamış gibi olmayayım ama, Bodrum’da aynı dümen İstanköy üzerinden, Kuşadası’nda Sisam üzerinden yapılıyor. Eskiden “Kaş pazarı kurulmasa, Meis aç kalır” diye bi laf vardı... Şimdi, Meis esnafı kepenk kapatsa, Kaş esnafı ayvayı yer desek, abartmış olmayız.) * (Ha merak edebilirsin, nerden biliyorum... Çeşme’de büyüdüm, çocukluk arkadaşlarım balıkçı çocukları, üstelik, 20’li yaşlarımda rahmetli Çekirge Ahmet’in yanında staj yaptım, ayıptır söylemesi, geceleri çaktırmadan Sakız’a çıkarma yapar, ücra köşelerine gizli gizli kenevir eker, mahsulü Sakız’daki çıplaklar kampına servis eder ve her baskında yırtardı, çekirge unvanı ordan gelirdi... Ayrıca, üniversite yıllarımda Türkiye’de yoktu, Sakız’dan Adidas, Nike filan getirtir, Alsancak’ta satardım, ki, bi nevi kamu hizmetiydi yani.) * Bugüne dönersek; ilk göze çarpan, çöp. Napoli’yle yarışır. Janjan yerler makyajlanıyor, gerisi leş. Restoranların arka sokaklarında bi ceset eksik. Belki vardır, deşmediğim için göremedim, o derece. Türkiye’nin ilk mavi bayraklı plajı Ilıca’da tuvalet var, Somali’de göremezsin. * Sokak lambaları yanmıyor. Sheraton’a 500 metre mesafede çadırkent var, değerli şoparlarımız beygirleriyle beraber çırılçıplak yıkanıyor, milyon dolarlık Şantiye Evleri’ne komşu. * İtalyan Evleri’nin durumu daha vahim. Özellikle pazar günleri, evlerini terk ediyorlar. Çünkü, sayın halkımız demokratik hakkını kullanıp, villaların önüne halıyı seriyor, şemsiyeyi dikiyor, kamyonetin teybinden arabeski açıp, mangal... Sıkışınca? Villaların bahçesi ne güne duruyor. * Kiralar uçmuş. Üstünde baraka bile yok, kafekondu’ya müsait 10 metreye 10 metre bahçe, aylık 100 bin lira. Kimse sormuyor nasıl olsa, hap mı satacaksın birader, bu para nasıl çıkar? * Kim kime dum duma, mafya ufak ufak çörekleniyor haliyle. Kumrunun, boyozun, midyenin “ağa”ları var. “Burası benim bölgem ulannn” diye rakibinin kulağını satırla kesti adam. * (Kumru dedim, aklıma geldi, çaptan düşmüşüm. Eskiden 8 tane yerdim, 4’te kaldım. Gerçi, sevgili eşimin “insan gibi ye, boğulacaksın” şeklindeki zarif uyarısı da etkili olmadı değil!) * Alaçatı... Hepi topu, dar bi sokak, metrekarede 80 kişi. Yemek yiyorsun, kalabalıktan masana çarpıyorlar, garson tabakları üstüne düşürüyor, çatalı burnuna sokuyorsun, yandan geçen tiki çıtladığı çiğdemi tükürüyor, kabuğu salatana düşüyor. Hesap? 500 lira. Bu kepazeliğe, az bile. * Kazık, Bodrum’dan sivri. Küçük pet su, 5 lira... Çeşme’de butik otelde 10 gün kalacağına, Boğaz’da Çırağan Sarayı’nda 10 gün geçir, daha makul... Otel butik, fiyatlar gotik! * (Bi tüyo vereyim: İzmir-Çeşme taksiyle 180 lira, korsan taksi 40 lira.) * “Taş ev” meselesine gelince... Yıllarca oturdum. Rum mimarisidir. Bastığın ahşap taban, yerden 2 metre yüksektedir, çünkü aşağısı ağıldır, keçiler koyunlar kalır, ahşap taban parmak kalınlığında aralıklıdır, ki, hayvanların ısısı yukarı yansır. Tavan ise, apartman tavanlarından en az 1 metre yüksektir, tavan ile çatı arasında 1 metre daha boşluk vardır, nefes alır. Bu sayede, kışları ılık, yazları serin olur. Ya şimdi? Görüyorum, gülmekten karnıma ağrılar giriyor. Kutu gibi ev yapıp, trilyona sokuşturuyorlar, soğutma-ısıtma için klima takıyorlar! * Ayayorgi. Free zone. Kanun yok. Biiç’ler işgal etmiş. Sabaha kadar bangır bangır müzik. Uyku haram. Kapılara yarma dikmişler, itiraz eden yazlıkçılara “burası yerleşim yeri değil, taşının gidin” diyorlar. Dağdan gelip, bağdakini kovuyorlar, ne polis geliyor, ne jandarma. * Biiç’lerde sonradan görme çok olur ama, nirvana’sına Çeşme’de rastladım. Deniz yatağında, elinde puro! Kafasında iki tane güneş gözlüğü, biri alnında, biri gözünde... Dubaya çıkınca poposuna baktım, oraya güneş gözlüğü takmamış, ona parası yetmemiş sanırım. * (Bu arada, Yıldızburnu’ndaki efsane yelken kulübünü de biiç yapmaya çalışıyorlar. Her sene 200 çocuk kurs alıyor orada, milli sporcular yetişiyor, ayıptır.) * Çocukken, kargı soyayım derken, parmağımı doğramıştım, babam apar topar İzmir’e götürmüştü beni... Bu hafta Ilıca’da İstanbullu köklü bir ailenin çocuğunun bileği kırıldı, gene İzmir’e götürdüler. Hâlâ hastane yok. Dandik poliklinik seviyesinde. Yazlıklar cerrah profesör kaynıyor, ameliyat yapılacak mekân yok. Kadının biri şeker komasına girdi, kadını 40 dakikada İzmir’e yetiştirdiler, ambulans 1 saat 20 dakika sonra olay yerine yetişti! * Son olarak... Mardin mebusu Ahmet Türk’ün yazlığı Çeşme’de. Milano mebusu Sırrı Sakık’ın yazlığı Çeşme’de. BDP Muş mebusu Nuri Yaman, geçen ay yazlığında vefat etti, Çeşme’de. Diyarbakır Belediye Başkanı Osman Baydemir, temmuz tatilini Çeşme’de geçirdi. En ünlü Çeşmeli, Mustafa Denizli, BDP Diyarbakır mebusu Şerafettin Elçi’nin damadı... BDP’liler İzmir’in kaymak tabakasındandır diyorum, inanmıyorsunuz... İster misin, bi özerklik de Çeşme için patlatsınlar.