Öncelikle şunu belirtmek isterim ki hayvan sever bir insanım (Maalesef ülkemizde bu tür yazılar yazarken önden bir alt yazı geçmek gerekiyor. 'Hayır onunla kişisel bir meselem yok' Hayır, hiç kimseyi kıskanmıyorum' gibi.
Hayvanları çocuklardan, sizin çocuklarınızdan; daha çok sevdiğimi ve onlar için üzüldüğümü belirtmek isterim. En azından hayvanları tıpkı çocuklarınıza yaptığım gibi sizin görmediğiniz anlarda tartaklayıp, ağlatmıyorum. Ayrıca çocuklarla ilgili tek meselem uçaklarda ağlamaları, gürültü yapmaları ve bana ait olan kaliteli yaşam dakikalarımı sorgusuz sualsiz gasp etmeleri. Yoksa dilsiz, gözleriyle iletişim kuran ve kaka yapmayan çocuklarla da bir meselem yok.
Hayvan sevgisinin aşırı yoğun olduğu bir evde büyüdüm. Annem sağ olsun bizi bu konuda utandırmak için elinden gelen her şeyi yapardı. Kendi köpeklerimiz yetmediği gibi sokakta gördüğümüzü sahipli ya da sahipsiz diğer köpeklere de bize gösteremediği kadar yoğun bir öpücük şiddetiyle sevgi olayına girişirdi. Koskoca bir kadının ıslıklar ve öpücüklerle koca köpeklerle yuvarlandığı utanç dakikalarına epeyce şahit oldum.
Kedilerle pek haşır neşir değilimdir çünkü alerjim var ama köpeklere bayılıyorum.
Hayır, haberimiz bile olmayacaktı. Bu kitabı Ayşe Kulin değil de Aydan Bobin adlı, adını hiç duymadığımız, ilk kitabını çıkaran, yazdığı gay romanını yayın evine kabul ettirmeyi başarmış bir yazar kaleme alsaydı ve bir mucize eseri o kitap iki bin adet basılmış olsaydı o kitapla hiç alakamız olmayacaktı. Okumayacaktık. Hakkında en ufak bir fikrimiz dahi olmadan, kitapçıların raflarından doğru sahaf tezgahlarına 1 TL'ye yol alacaktı.
Son dönemdeki tüm bu büyük tantana tamamen Ayşe Kulin'in, Türkiye'nin en çok okunan yazarlarından birisi olmasından kaynaklanıyor. Kimse kusura bakmasın ben en başından beri, Kulin'in bu hamlesini çok cesurca buluyorum. Ve kendi kendime sinir olsam da takdir ediyorum.
Öncelikle şu gerçeği kabul etmeliyiz ki günümüz Türkiye'sinde yapılan anketlerde insanların yüzde altmışının 'Eşcinsel komşu istemediği', yüzde bilmem kaçının sokakta travesti gördüğünde pataklamak istediği, her gün yeni bir nefret cinayetinin gazete köşelerine sıkıştırıldığı bir dönemde, Türkiye'nin en çok satan kadın yazarı tüm kariyerini riske atarak bir eşcinsel kitabı yazıyor.
Kulin bu zamana kadar ki tüm gücünü bu kitap içinde kullanıyor ve yayın evi ilk baskısını 100 bin yapıyor. Raflara çıktığı anda yazarın sadık okurları anında 30 bin tanesini alıp evlerine götürüp, okumaya başlıyor. O da ne? 100'üncü sayfasını geçtiklerinde başkahraman, bir erkekle öpüşüyor ve ondan sonra tüm hayatını değiştirecek bir gelişim yaşamaya başlıyor.
Ben size şöyle özetleyeyim; bu okurlarının gözünde Behlül'ü Ezel'le öpüştürmekle aynı şey. Ya da Bihter'i Katya'yla yatağa sokmakla...
Ama bir de tabi bu yardımseverliği abartanlar da var. İyiliğin fazlası enayiliktir bana göre. Bi kadarına gerek vardır ama o kadarına da gerek yoktur.
Demet Akalın şimdi de sabah programına başladı. Kiminle birlikte dersiniz? Son dönemin gelmiş geçmiş en büyük kaybedenlerinden biri olan Alişan'la birlikte. Prestij müziğin harika çöküşünden sonra (Dualarım aynısının Acun'un başına da gelmesi için), o ortalığa dağılan kıllı, maçomsu erkeklerden hiçbir baltaya sap olamayanlarından biri Alişan. Bir takım sabah programlarında güzel kızların yanında doldurulan eril kontenjan kendisi. Bir de öğrendiğimize göre İbrahim Tatlıses robot olunca, kendisine gelen ekstraları da Alişan'a gönderiyormuş. Bu kadar bir başarıdan söz ediyoruz.
Ha tabi bir de Demet Akalın'ın çok yakın arkadaşı. Her Ramazan Tophane'de nargile fokurdatarak ve kulüp çıkışı birbirlerinin sevgililerini açıklayarak eğleniyorlar.
Demet Akalın'a baktığımızda ise bu işlerden az buçuk anlayan herhangi birisinin 'önümüzdeki yıllar içinde Türk Pop müziğine damga vuracağı garanti tek kadın şarkıcısı' tezini çok rahat koyabilir. Durduğu nokta, şarkı seçimleri, konserleri, hayat tarzı ve tüm şuursuzlukları ile 15 yıl sonrasını görebildiğimiz tek insan.
Artık bu tatlı anektodun ne kadarı gerçek ne kadarı hayal, adını bilmediğimiz hangi müthiş Türk bu espriyi uydurmuş... Bilemiyoruz. Ama gayet komik bence. Eminim Zeki Müren'de yaşadığı dönem boyunca bu esprinin ve benzerlerinin yüz bin türlüsüne gülüp geçmiştir.
Ama maalesef herkes sanat güneşi gibi doğmuyor, doğamıyor. Bakınız bu ego patlamalarının son örneği yeni bir Acun Ilıcalı şişirmesi olan Murat Poz.
Twitter'da bu yazıyı yazdığım an itibarıyla 296,381 takipçisi olan bir popçu arkadaşımız. Ve bu 296,381 takipçinin arasından biri kendisine bir buçuk ay falan önce 'Adam ol da gel hıyar' diye bir tweet attığı için geçtiğimiz gün yememiş içmemiş, en dar jean'ini giyip, saçlarını son dönemde en sevdiği şekilde önünü yapıştırıp arkasını kaldırarak arayıp, MAC sporda biraz daha göğüs kası şişirdikten sonra gitmiş bu tweet'i atan kişiyi mahkemeye vermiş.
Bu hayran mahkemeye verme hobisini ülkemize getiren kişi ise tıpkı Murat Boz gibi diğer bir pop kraliçesi, harbilik ve dobralık prensesi Demet Akalın'dı. O ise 18 yaşındaki hayranını mahkemeye verdiği yetmediği gibi, üstelik bir de hapse attırmış ve ailesinin tüm yalvarmalarına rağmen de içeriden çıkarttırmamıştı.
Şimdi de 'Kadına dair her şey' sloganıyla çıkan bir Türkiye'nin en çok okunan kadın sitesindeyim. Kadınlara karşı sanırım bu şuursuzluklarının bir sonu olmadığı için seviyorum ve onlardan korkuyorum. Benim için faks makinesi gibiler. Dünyanın en karmaşık aletleri. Teknoloji ne kadar ilerlerse ilerlesin (Artık düşünürsek neredeyse ışınlanma icat edildi) faksların nasıl işlediğini sırrını asla çözemeyeceğim. Nasıl oluyor yani, o yazdığınız yazı aynı o haliyle, aynı el yazısıyla karşı tarafa gidebiliyor? Faks cihazları hakkında her hafta yazı yazmamı istemeleri de bununla aynı zorlukta benim için.
Kadınların en çok okuduğu sitede neden benimle çalışmak istiyor? Dünya neden yuvarlak? Seda Sayan neden Türkiye'nin en güvenilir ünlüsü? Düdüklü tencere nasıl bir mantıkla işliyor?
Kadınlara dair hangi eşsiz fikirlerimi bu sitede paylaşacağım?
Uçaklarda ağlayan çocuklarını tatil beldelerine kargoyla göndermeleri gerektiği fikrimi mi?
Yoksa 2011 yılında hala kadın haklarının eşitliğini savunmak zorunda kalmamızın aslında onların asırlardır bir türlü organize olamamaları yüzünden olduğu muhteşem fikrimi mi? (Ya da Muhteşem Yüzyıl'daki Hürrem'in ve İffet'teki İffet'in şaşı olduğu görüşümü mü?)