Paylaş
Hayır, haberimiz bile olmayacaktı. Bu kitabı Ayşe Kulin değil de Aydan Bobin adlı, adını hiç duymadığımız, ilk kitabını çıkaran, yazdığı gay romanını yayın evine kabul ettirmeyi başarmış bir yazar kaleme alsaydı ve bir mucize eseri o kitap iki bin adet basılmış olsaydı o kitapla hiç alakamız olmayacaktı. Okumayacaktık. Hakkında en ufak bir fikrimiz dahi olmadan, kitapçıların raflarından doğru sahaf tezgahlarına 1 TL'ye yol alacaktı.
Son dönemdeki tüm bu büyük tantana tamamen Ayşe Kulin'in, Türkiye'nin en çok okunan yazarlarından birisi olmasından kaynaklanıyor. Kimse kusura bakmasın ben en başından beri, Kulin'in bu hamlesini çok cesurca buluyorum. Ve kendi kendime sinir olsam da takdir ediyorum.
Öncelikle şu gerçeği kabul etmeliyiz ki günümüz Türkiye'sinde yapılan anketlerde insanların yüzde altmışının 'Eşcinsel komşu istemediği', yüzde bilmem kaçının sokakta travesti gördüğünde pataklamak istediği, her gün yeni bir nefret cinayetinin gazete köşelerine sıkıştırıldığı bir dönemde, Türkiye'nin en çok satan kadın yazarı tüm kariyerini riske atarak bir eşcinsel kitabı yazıyor.
Kulin bu zamana kadar ki tüm gücünü bu kitap içinde kullanıyor ve yayın evi ilk baskısını 100 bin yapıyor. Raflara çıktığı anda yazarın sadık okurları anında 30 bin tanesini alıp evlerine götürüp, okumaya başlıyor. O da ne? 100'üncü sayfasını geçtiklerinde başkahraman, bir erkekle öpüşüyor ve ondan sonra tüm hayatını değiştirecek bir gelişim yaşamaya başlıyor.
Ben size şöyle özetleyeyim; bu okurlarının gözünde Behlül'ü Ezel'le öpüştürmekle aynı şey. Ya da Bihter'i Katya'yla yatağa sokmakla...
Eşcinsel edebiyatın yok sayıldığı ve her daim ister Türkiye'de ister Amerika'da ister Madagaskar'da marjinal kulvara itilmeye zorlandığı bir platformda Kulin'in yaptığı şey deli cesareti bence.
Herhangi başka bir konuda aşk romanı yazsaydı hiç de satış riski gibi bir sorunu olmayacaktı. 70 yaşındaki yazar, evinde oturduğu yerden paraların bankaya akmasını izlemekle yetinecekti. Hayır. Onun yerine bu riski göze alıp, sadık okurlarını eşcinsel aşkla tanıştırmayı tercih etti.
Şimdi soruyorum size bu kitap 300 bin satmazsa bundan Ayşe Kulin'in kendisinden başka zararlı çıkacak olan kim? Diğer kitaplarıyla satış rekoru kıran bir kadın, eşcinsel romanı satmazsa eğer bundan sadece kendisi zarar görür. Başka hiç kimseye bir şey olmaz.
Ayşe Kulin bir best seller yazarı. Best seller kitaplarda acayip bir edebiyat patlaması beklemek zaten gayet manasız bir şey. Bu kitap da Veda'yı okuyanlar, Umut'u okuyanlar, Adı Aylin'e bayılanlar için yazılmış zaten. Her şey bir best seller mantığında kaleme alınıyor; Dilinin tüm basitliği, olayları neredeyse bir aptala anlatır gibi detaylı tarif etmesi, karakterlerin ufacık olaylardan dramalar çıkarması... Her şey best seller okuyucusu ev hanımları için. İşte o ev hanımları kocalarının günün birinde bir erkekle kaçarlarsa nedenini bilsinler diye yazılmış.
Bir de bu kitapla birlikte Türk okurlarında şöyle bir özellik daha olduğunu gördük: Kitabı okumak yerine arka kapaktan bilgi almayı tercih ediyorlar, ya da uzun uzun kitaba bakmak yerine yazarın verdiği bir röportajdan konunun ne olduğunu anlamaya çalışıyorlar.
Kitabı çıktığı ilk gün edindim ve okudum. Bir başyapıt mı? Hayır. Hatalı yerleri yok mu? Var. Beni tatmin etti mi? Maalesef, evet. Çünkü bir best seller kitap okudum ve o kulvarda baktığında bir sorun yok bence. Kulin'den bir Yüzyıllık Yalnızlık beklemiyordum. İddiasının da bu olmadığını defalarca açıkladı.
Peki Kulin'in, Ayşe Arman'a söylediği 'Eşcinselliğin nüfus artışına karşı doğanın bir oyunu' olduğu iddiası ne? Elbette beni de korkunç rahatsız etti ve ne diyeceğimi bilemedim. Çünkü benim bir gece Mikla'da yemekte tanıştığım Kulin hiç böyle bir insan değildi. Son derece kendiyle barışık, hayatla sonsuz dalga geçen ve her türlü belden aşağı espriyi yapan ve yapıldığında da kahkahalarla eşlik eden bir kadındı... Neyse ki çok geçmeden bunun bir röportajda kaybolma hikayesi olduğunu Taraf'a verdiği bir başka söyleşide açıkladı. Merak edenler Taraf röportajını bulsun ve Kulin'in 'Nüfus artışına tepki' açıklamasının geri kalanını da okusun. Ayşe Arman'ın yazmaya tenezzül etmeyip, Kulin'i okurların dişlerine bıraktığı bölümü. Üstelik illa röportajdan tatmin istiyorsak Kulin özür de diliyor 'Kaderde eşcinsellikle ilgili yanlış anlaşılmak da varmış. Ne olur kusura bakmasınlar. Gerçekten böyle bir niyetim asla yoktu' diyerek.
Kitapta hatalı yerler, rahatsız olduğum bölümler de yok değil. Öncelikle adı. Hiç böyle bir kelime oyununa gerek yoktu (Naçizane tavsiyem keşke adı Karanlık Kuyular olsaydı mesela. Kitaptaki herkesin gözleri için kullandığı o tasvir harika bir kitap adı olurdu). Bunun dışında kitapta çok iyi yerler de var. Mesela en riskli sahne olan çocuk adamla yattıktan sonraki ilk sabahı anlattığı bölüm... Büyük bir boşlukta olup önüne gelen herkesle yatan adam, birden bire erkekle yatıyor (Burası biraz hızlı geçiyor, tam olarak neden olduğunu anlayamıyoruz). Ama o adam karısını her seferinde başka kadınlarla aldattıktan sonra kendisinden sonsuz nefret ederken, bir erkekle yattıktan sonra uyandığında o sabahı şu şekilde tarif ediyor: "Pencereden içeri giren çam kokuları hiç bu kadar güzel olmamıştı".
Hatası, politik yanlışlığı, bakış açısı, günahı, sevabı kendisine... Daha iyisini yapabilen varsa, satamama riskini göze alan varsa buyursun kendisi yazsın. Kimseyi durdurmuyorlar yazmaması için. Edebiyatımızda bu boşluk hala duruyor. Ama hiç birimiz bu riski göze alamıyoruz. En iyi bilenlerimiz bile doğru dürüst eşcinsel aşk romanı yazmak yerine satış garantisini düşünerek, başka şeyler peşinde koşuyor.
O yüzden Ayşe Kulin'den aslında nefret ediyorum. Hiçbirimizin yapamadığını 70 yaşında o yaptı. Onun yerinde şu an ben olmalıydım. Ya da bir başka genç yazar arkadaşım olmalıydı. Cesaretinden de, risk almasından da, çok satmasından da nefret ediyorum. Umarım bu kitabı da Adı Aylin kadar çok satar da eşcinsel edebiyatında iş yapacağı kabul edilir.
Böylece belki bizden biri de gizli anların gerçek yolculuğunu yazma cesaretini gösterir.
Paylaş