Ve modada perde açılıyor

Pek çok insan modayı bu kadar sık değiştiği için seviyor. Siz de onlardansanız, çoktan vitrin seyretmeye ve dergi karıştırmaya başlamışsınızdır bile. Neredeyse her telden çalan sonbahar-kış sezonu hoş geldi, sefa getirdi öyleyse...

Çok da önemli olmayan bir itirafım var: Neredeyse dört yıl bir moda dergisinde çalışmış olmama rağmen hiç Milano, New York, Paris ve Londra moda haftalarında bulunmadım. Değil öyle ön sıralarda kasılarak poz vermek, arka sıralarda bile doğru dürüst bir defile izlemişliğim yok. Bu nedenle yeni sezonu anlatırken, sanki dünyanın moda merkezlerinde tam olayların göbeğinden bildiriyormuş havaları atmayacağım, haberiniz olsun.

Siz de fark etmişsinizdir, kanaatimce sonbahar-kış modasının en göze çarpan özelliği çeşitliliği, eklektizmi, her telden çalması. Artık ne derseniz deyin. Buna rağmen en belirgin şekilde öne çıkan dönemse 90’lar. 90’larda gördüğümüz bütün akımlar bu yıl sırayla arz-ı endam ediyor.

Her şey bir yana bütün reklam kampanyalarında 90’ların Amazonvari süper modelleri var. Kimi ararsanız başınızı çevirdiğinizde görüyorsunuz: Cindy (Crawford), Linda (Evangelista), Carla (Bruni), Clauda (Schiffer), Naomi (Campbell) ve Stephanie (Seymour).

BİR HITCHCOCK FİLMİ TADINDA

Setlerinde en küçük ayrıntıyı bile minimal bir şekilde denetleyen Alfred Hitchcock’un özellikle kadın başrol oyuncularının giysilerine büyük bir ilgi gösterdiği bir sır değil. Ünlü yönetmenin, aralarında "Dial M for Murder"un da (Cinayet Var) bulunduğu pek çok filminde kostümcü olarak çalışan Edith Head; "Her rengin, her stilin bir nedeni vardı ve Hitchcock bu konuda son derece kararlıydı. Grace Kelly’yi bir sahnede açık yeşil, bir başkasında beyaz şifon, bir başka sahnede de altın sarısı giysiler içinde görmek istemişti" diyor.

"Vertigo" filminde Kim Novak kendisini renksiz göstereceği gerekçesiyle gri bir elbiseyi giymeyi reddetti. Hitchcock ona San Fransisco’nun sisleri arasından çıkıveren gizemli bir kadın gibi görünmesi gerektiğini söyleyince Kim Novak daha fazla itiraz edememişti.

Alfred Hitchcock’un soğukkanlı dehası bu sezonun giysilerine de bulaştı bir şekilde. Sonbahar-kış sezonunda sıkça rastladığımız grinin her tonu, danteller, deri eldivenler, tüvit tayyörler, kaliteli kumaşlar, usta işi dikimler, üste oturan kesimler ve hatta şapkalar sayesinde tekinsiz ve soğuk bir Hitchcock kadını olmak işten bile değil.

GRUNGE’I HATIRLAYAN VAR MI?

Bir sarkaç gibi sallanıp duran moda madalyonunun diğer yüzünde fena halde 90’lar etkisi var demiştik. Doğru. Bir yanda bütün görkemiyle Gotik, üzerine incecik bir cila çekilmiş 90’lar Seattle Grunge’ı, post-punk’a selam çakar gibi çağlayanlar şeklinde akan ekose istilası, oduncu gömlekler, motorcu botlar, postallar, daracık deri pantolonlar, zımbalı montlar ve metal takılar diğer yandaysa asık suratlı, donuk renkli 90’lar minimalizmi. Özellikle Jil Sander ile tepe noktasına ulaşan cinsinden. İkide birde karşımıza çıkan lüks hipileri ve neo bohemleri de unutmayalım tabii. İsteyene olanca cafcafı ve anlamsız neşesiyle fırfırlı bir 60’lar nostaljisi de yaşatabiliriz ama bence şu noktada son derece gereksiz duruyor.

GUCCI RUSLAR’I VE ROCK’ÇILARI SEVİYOR

Uzman tavsiyelerine gelince; Gucci’nin yaratıcı yönetmeni Frida Giannini, yeni koleksiyonunda "bohem"i keşfetmiş. Bu "bohem" daha kaç kere keşfedilecek çok merak ediyorum doğrusu. Neyse, Gucci Koleksiyonu oldukça lüks olmakla beraber bir rock’n’roll hassasiyetine ve doğal bir umursamazlığa sahipmiş. Doğu Avrupa, özellikle de Rus tekstilinden ve halılarından çok etkilenmiş.

Çarpıcı desenler ve altın serpilmiş goblenleri hatırlatan jakarlar da aynı şekilde kendi kökenini hissettiriyormuş. Yeni koleksiyon seksi ve asi tutumuyla yıllar boyunca kuralları yıkmış müzisyenlere selam duruyormuş.

ARMANI İÇİN ŞEHİRLİ OLMAK LAZIM

İsterseniz bir de Sinyor Giorgio Armani’nin görüşlerine başvuralım, bakalım yeni sezonu nasıl yorumlamış: "Bütün koleksiyona çok belirgin bir metropolitan duygusu hakim. Kesin biçimler, açıkça tanımlanmış siluetler, geometrik detaylar; desen, oran ve kumaş tercihlerinde ortaya çıkan modern bir duygu uyandırıyor.

Etekler dizlere kadar uzuyor. Vücuda oturan ceketlerde kloş ve belde plilenmiş etekler dikkat çekiyor. Pantolonlar, rahatlığı vurgulayan tekno kumaşlardan tasarlanmış, klasik ve modern tarzlarda. Grafik baskılar ve zaman zaman morla çakışan fuşya dokunuşlar koleksiyona renk katıyor. Gece giyiminde metropol ışığından esinlenilen payet işlemelere sık sık rastlıyoruz."

Bütün bu havada uçuşan ve ne tarafa çekeceğinizi bilemediğiniz yorumlardan kafanız bir güzel karıştı mı? Tamam o zaman, yeni sezon modasını karşılamaya hazırsınız. Kendinizi alışverişin hipnotik kollarına bırakabilirsiniz...

Haftanın İlham Perisi: Carine Roitfeld

Kanaatimce dünyanın en iyi dergisi sayılabilecek "Vanity Fair" bu yıl da Carine Roitfeld’i "Dünyanın En İyi Giyinen Kadınları" arasında sayılmış. Roitfeld hakikaten de dünyanın en stil sahibi kadınlarından biri olmakla kalmıyor, en güzel dergilerinden birini, Fransız Vogue’unu da yönetiyor.

Baştan alalım, Rus asıllı bir film yapımcısı olan Jacques Roitfeld’in güzel kızı Paris’te gayet burjuva bir hayatın içine doğmuş bundan yaklaşık 55 yıl önce. "Fransa’yı sevmiyorum, Paris’i seviyorum. Zaten ben Fransız değil, Parisliyim" diyen Roitfeld röportajlarında sık sık Rus kökenlerini vurgulamayı da seviyor.

Modaya meraklı annesi sayesinde rafine zevkleri erkenden şekillenen Roitfeld’in okul yaşamı kısa sürdü ve ardından modelliği de denedi. Bir dönem Fransız Elle’de yazılar yazdıktan sonra serbest stilist olarak çalışmaya başladı. Bu arada otuz yıldır birlikte olduğu ancak hiç evlenmediği Christian Restoin’den, şu anda boyu kadar, iki şahane çocuk sahibi oldu. Kızı Julia Restoin-Roitfeld hem tasarımcı hem de Tom Ford’un "Black Orchid" parfümünün kampanyasında yer alan bir model. Annesi ve ablası gibi modelliği deneyen ancak hoşlanmayan oğlu Vladimir ise sinema sektörüne adım atmak üzere.

Carine Roitfeld’in stilistlik yaptığı dönemlerde özellikle ünlü moda fotoğrafçısı Mario Testino ile birlikte yaptığı işler ses getirdi. Kendisine hayran olan Tom Ford’un ısrarlarına dayanamayarak Gucci’nin yeniden doğmasına katkıda bulundu. Missoni ve Balenciaga gibi markalara da ilham verdi. 2001 yılından beri Fransız Vogue’unu yöneten Carine Roitfeld; çarpıcı, cüretkar, keskin, kışkırtıcı ve seksi görünümünü dergisinin sayfalarına da taşıyarak büyük bir başarı kazandı.

MODA AJANS

"Speeedy" Gonzales değil Louis Vuitton

Louis Vuitton’ın en bereketli çanta modeli "Speedy" yeni sezonda da Marc Jacobs’ın yorumuyla şekilden şekle giriyor. 1920’lerin başında kahverengi kanvas olarak tasarlanan Keepall’un minik kardeşi "Speedy" popülaritesini neredeyse hiç yitirmedi. Üstelik farklı yorumlarıyla LV’nin bütün koleksiyonlarında yer aldı.

Dünyanın en rahat ayakkabısı

Bir zamanlar röportaj yaptığım Camper’ın son derece sevimli bir adam olan sahibi; "Biz dünyanın en güzel ayakkabısını yapmıyoruz. En rahat ayakkabısını da yapmıyoruz. Ama dünyanın ’en güzel rahat ayakkabısını’ yapıyoruz" demişti. Haklı galiba. Camper’ın yeni sezon modellerine bir göz atmakta fayda var.

1 liraya bir çocuğun hayatı

Marks & Spencer, AÇEV (Anne Çocuk Eğitim Vakfı) ile birlikte bir sosyal sorumluluk projesine imza attı. AÇEV yararına tasarlanan kurşun kalemler M&S mağazalarında 1 YTL’den satılıyor ve tüm geliri AÇEV’e bağışlanacak. 1 YTL değerinde 1 kalemle 1 çocuğun hayatını değiştirme fırsatı insanın karşısına kolay kolay çıkmaz.

Köklere geri dönüş

Diesel yeni reklam kampanyasında logosunu yenilemekle kalmayıp, köklerine dönüyor. Meşhur "Succesfull for living" sloganını da rafa kaldıran marka, bu değişimi Diesel’in kalbindeki asiliği tekrar ateşleme olarak nitelendiriyor. Reklamlara meraklıysanız gizem ve cesaret ihtiyacınız bu kampanyayla karşılanır belki...
Yazarın Tüm Yazıları