Yetenekli gençler arıyorum

Mustafa Sabri’den olma, Şükriye’den doğma, 20 Haziran 1946 Konya-Ilgın doğumlu Ömer Zülfü Livanelioğlu...

Yıllar önce şöyle demiştin: ‘Müzik, ezelden ebede giden suskunluğu yırtma çabasıdır ama, sessizliğin sesinden daha güzel bir müziği kimse yazamadı şimdiye kadar. Beyrut Festivali’nde Wagner’i anarken, gün batımında bütün borular Si notası üfleyerek selamlar. Çünkü, yer kürenin dönerken çıkardığı sesin notası Si’dir. Oysa, biz bu sesi duyamayacak kadar kirlettik kulaklarımızı.’ İyi ki, sen ve senin gibiler var bu planette. Yeni albümün ‘Hayata Dair’le hoş geldin, sefalar getirdin, kırk yıllık aziz dostum. Burası Livaneliler’in Tarabya sırtlarında koru içindeki sessiz, güzelim villaları. Yüzme havuzunun kenarındaki koltuklara dizi dizi sıralandık, sol yamacımda Zülfü ile sevgili Ülker’i, karşıda ise biricik Aylin’leri. Gün boyu çay içtik, kek, çörek yedik, ama hiçbiri bizi kesmedi. Sonunda, Zülfü’yle birlikte bol domatesli köfte yapıp afiyetle yedik. Türk diliyle türküler söyledik, Türk diliyle güldük ve kulaklar çınlattık Türk diliyle... Abidin Dino, 1978’de Paris’te Zülfü’yü şöyle anlatmıştı: ‘Ben mutluluğun resmini yapabildim mi bilmiyorum Nazım, ama Zülfü Livaneli mutluluğun müziğini ha yakaladı, ha yakalayacak.’ Yakaladı Abidin usta, hem de çok iyi yakaladı. Zülfü’nün şarkıları, türküleri sadece bu ülkenin değil, planetin hamuruna karıştı.

‘Bir tek Zülfü bilinci ve yaratıcılığıyla yaz gelir mi diyeceksiniz. Gelmez. Ama ben inanıyorum ki, bir Zülfü çıkmışsa, yaratıcılığımız tükenmiş demekdeğildir, birçok Zülfü’ler daha çıkacaktır.’ Yaşar Kemal (1995)

- Yıllardan beri albüm yapamıyordum, çünkü yaptığım besteleri halkla paylaşacak düzeyde bulmuyordum. Geçen yazdan itibaren içime yeni melodiler, sözler düşmeye başladı. Beni birdenbire tekrar beste yapma heyecanı sardı, siyaseti de bırakmıştım. Sonra stüdyoya girdim ve ‘Hayata Dair’ ortaya çıktı. Yeni albümüm, ‘Ada’, ‘Nazım’ın Türküsü’ kadar beni memnun etti, satış grafiğe de beni doğruluyor. Müzikseverler özellikle ‘Neredesin’ ve ‘Sevdalı Başım’ üzerinde çok duruyorlar. Bu plak için de hayli emek verdik, mesela sevgili Dalaras’ın santurcusu bana eşlik etti. Bu albümde pop müzik yok, enstrümanların tek tek kendi ruhlarını döktüğü geleneksel tarz var.

Yenerciğim, doğa, insanlara yaşlarına göre görevler ve duruşlar vermiş. Bunu tersine çevirmeye çalışmak zorlama olur. Bu yüzden genç bir insanın yaşlı birini ya da yaşlı birinin genç bir insanı taklit etmesi gülünç olur. Gençler kendilerini ispat etmek için çaba içine girebilirler, biraz kavgacı ve benmerkezci olabilirler. Ama yaşları ilerledikçe durulmaları, biraz bilgeleşmeleri ve kendilerinden çok çevrelerini düşünmeye başlamaları gerekir. Ben de, yeni gençler yetiştirmek ve yerimi yavaşça onlara terk etmem gerektiğini hissediyorum. Bunun için, müzik ve kültür olarak yetiştirebileceğim genç kız ve erkek yorumcular arıyorum. Bu gençler, konserlerimde bestelerimi yorumlayacak, yaptığım işi devam ettirecek. Mesela Thedorakis gibi birçok bestecinin harika yorumcuları var. Maria Farandouri, Haris Aleksiyu gibi yorumcular bu konserlerden çıkmışlar. Sesine güvenen gençler şu andan itibaren; ‘www.livaneli.net’ adresindeki web siteme başvurmaya başlayabilir.

Zülfü’nün bitmek tükenmek bilmeyen bir öğrenme ihtirası vardır. Bu planette onu ilgilendirmeyen konu yok gibidir.

- İnsan tanımak bakımından çok şanslıyım, en başta babam Mustafa Sabri Bey gibi çok ilginç bir örnek var. Bugün 87 yaşını süren bu insan, hayatta benim için dengenin, diğergamlığın, olgunluğun ve bilgeliğin timsali. Ondan hálá çok şey öğrenmeye devam ediyorum. Yaşar Kemal’le 35 yıldır sürüp giden hayat dostluğu beni daha zengin bir insan yaptı. Ondan hem sanat, hem hayat açısından çok şeyler öğrendim. Elia Kazan gibi bir insanın son 15 yılını yakından paylaşmak mutluluğuna erdim, hocalarımdan biri de odur. Abidin Dino’nun hocalığı da, beni ben yapan temel unsurlardan birisi. Bir başka hocam da Mikis Thedorakis’tir.

MÜLTECİYKEN İSVEÇ VATANDAŞI OLMADIM

Züllfügillerin İsveç vatandaşı oldukları doğru mudur, değil midir? Yıllardır hepimize gına geldi bu sözleri duymaktan.

- Ben ve ailem İsveç vatandaşı değiliz, hiçbir zaman çifte pasaportlu olmayı düşünmedik. İsveç’teyken bize ailece çifte vatandaşlık hakkı tanındı. 12 Mart 1971 askeri muhtırasından sonra İsveç’e siyasi mülteci olarak gitmek zorunda kalmıştım. Bir ara vize yaptıramadığım için Türk pasaportum bile yoktu. Ona rağmen İsveç pasaportu almadım. Yenerciğim, ben bir Türk sanatçısıyım, başka bir şey olmam kesinlikle. Sana ilginç bir anımı daha anlatayım, Helsinki’de bir konserimiz vardı. Konserden sonra yemek verdiler, yanıma Finlandiya’nın en büyük gazetesinin bir kadın yazarı oturdu. Bir ara kadına dönüp ‘Biz Türkler, Finlileri, Macarları akraba diye biliriz’ dedim. Kadın birdenbire hiddete gelip ‘Yok öyle şey, Türkler Avrupa’yla ortak görünsün diye bunları Atatürk uydurmuş’ demesin mi? ‘Hanımefendi, Atatürk böyle bir şey uyduracak olsa, Almanya, Fransa, İngiltere dururken, niye kuzeyin köylüleriyle akraba olduğunu söylesin’ dedim. Kadın kıpkırmızı oldu, utandı.

AKP, DEVRİMLERİN RÖVANŞINI ALIYOR

Deniz Baykal, sevgili Zülfü’yü hep önde tuttu, hep baş tacı etti, Allah için.

- Deniz Bey’le kişisel bir çelişkimiz yok, özel yaşamında çok keyifli bir insandır, fıkralar, kahkahalar, çok akıllıdır da. Fakat politika yapma biçimlerimiz birbirimizle hiç mi hiç bağdaşmıyor. Ben CHP’nin görevinin ve ona oy veren seçmelerinin güveninin, AKP’yi iktidar yapmak ve ona payanda olmak olmadığını savundum. Türkiye Cumhuriyeti maalesef çözülüyor, sevgili Yener. AKP, cumhuriyet devrimlerinin rövanşını almaya çalışıyor. 300 milyar doları aşkın borç ve ekonomisi tamamen dışarı teslim edilmiş bir ülkenin Ankara’dan yönetildiğini söylemek artık çok zor. Ülkenin bugünkü hale gelmesinde, AKP’nin her dediğine evet diyen CHP’nin büyük sorumluluğu var.

Türkiye’de dinci-geleneksel kültürden gelen insanlar arasında inanç birliği ve büyük bir dayanışma var. Bu da onları başarıya götürüyor. Laik ve özellikle sol kesimde ise herkes birbirine düşman. Ülkenin sorunlarını hep kendi küçük kişisel düzeylerinde algılıyorlar. Birbirleriyle uğraşmaktan ayağa kalkıp mücadele edemiyorlar. Bu kesimlerde büyük bir sevgisizlik ve ideal eksikliği var. Allah korkusu, insanın fani boyutunu anlamasına yardımcı oluyor. Kul Himmet diyor ki: ‘Şu dünyada üç beş arşın bezin var, tüm bedesten senin olsa ne fayda?’ Sol kesim geleneksel kültürden kopmuş, kendisine yeni bir ahlak oluşturamamış. Birbirinden nefret eden adamlar nasıl Türkiye’yi kurtarır?

YENİ ALBÜMÜN MUTLULUĞU

Uzun bir aradan sonra Hayata Dair albümünü çıkartan Zülfü Livaneli’yle Yener Süsoy’un röportaj sırasında iştahı açıldı. Ülker Livaneli’nin kekleri çörekleri ikiliyi kesmedi, mutfağa girip köfte yaptılar.

YARIN: Meclis rozetiyle dişini karıştıran vekil
Yazarın Tüm Yazıları