MİT, Türk Mata Hari'si Adalet Pi'yi izlettirdi

74 yaşındaki efsane sinema oyuncusu Orhan Günşiray, sessizliğini ilk kez bozdu, yarım asır gizlediği önemli sırrını Hürriyet'e açıkladı.

Orhan Günşiray, hiç kuşkusuz Türk sinemasının 1938 Aynalıçeşme-İstanbul doğumlu bir efsane yıldızı. 39 yaşında can dostu Hasan Kazankaya'nın ‘‘Lejyonun Dönüşü’’ filmiyle beyazperdeye geçen Günşiray evliliklerinin sayısıyla da ünlüdür.

Babasının Atatürk dönemi siyasi komiser olmasından mı bilinmez, pek konuşmaz Günşiray. Belki de ağız sıkılığının bir başka nedeni var, öğreneceğiz. Mesleğimizin çömezlik günlerinde yaz kış demeden setlerde onu izlerken az mı fırçasını yedik; ‘‘Çocuklar tısınız çıkmasın atarım dışarı, film çekiyoruz burada’’ diye. Fosforlu Cevriye' den İbret'e, Dullar Tercih Edilir'den Bekri Mustafa'ya... Orhan Günşiray 35 yıl sonra yine fırçasını attı; bu kez ‘‘Çocuklar burası sanatçı huzur evi, ayakkabınızı kapıda çıkarın’’ diye. Yine aynı güleryüz, yine aynı bakışlar, yine aynı ses tonu ve yine aynı mağrur eda. Bakalım Orhan Günşiray usta, altın kalpli Müjdat'ın sanatçı evinden Kalamış Yat Limanı'na kadar uzanacak nostaljik sohbette bize daha neler edecek, daha neler diyecek. Öyle ya, yıllar yılı suskun kalan devin ilk uyanışı, ilk seslenişi bu. Önce kendi eliyle hazırladığı buz gibi rakıcığından bir yudum alsın, sonrası kolay.


Ülkücüler aylardır kiramı ödemiyor


Acaba Orhan Günşiray aynı zamanda 74 yıllık bir ibretin de adı mıdır? Ve de kimdir o büyük, o inanılmaz şöhretin katili?

- Yener'ciğim, ilk defa sana bütün samimiyetimle itiraf ediyorum ki, ben geçmişte çok yanlışlar yaptım. Kimseye suç bulmuyorum, çünkü insanın kendisine yaptığı kötülüğü kimse yapamıyor. Kafamı kullanamadım, hesapsız kitapsız yaşadım, har vurup harman savurdum. Ben sinemadan kazandığından elimde kalanlarla geçinmeye çalışan bir insanım. Bugünkü değeri 3 trilyon olan 4. Levent'teki evimi yok pahasına satmaya mecbur kaldıktan sonra iş işten geçti. Tapusunu almamın 18 sene sürdüğü Küçükbakkalköy Kastelli İş Merkezi'ndeki 8 dükkanımdan 248 metrekare olanını 5 milyara zor sattım. Düğün salonumu kiralayan çok sevdiğim Ülkücü arkadaşlar, hálá kirayı ödemiyor. Bu kardeşler benim anamdan emdiğim sütü burnumdan getirdi, canıma okudu. Başkanlarının ailesini tanıdığım için onlara kiraya vermiştim. Bugüne kadar onları mahkemeye vermeye kıyamadım ama, artık canıma yetti, söz avukatımın. Bu arada bankadan faizle para alıp hanımın kredi kartı borçlarımı ödedim. Kadınlar o bankadan, bu bankadan kredi kartı alıp şakır şakır kullanıyorlar, sanki bedava. Sonunda patladım, evde sinir krizi geçirdim, tansiyonum 22/12'ye çıkmış. Büyük kızım ve damadım beni Haydarpaşa Nümune'ye kaldırmış.

YORGANIN ÖLÇÜSÜ

Buraya yokluktan değil, dostlarla birkaç satır sohbet etmek için geldim. haftanın bazı günleri kendi evime gidiyorum. Bu huzurlu ortam için Müjdat Gezen'e ne kadar teşekkür etsek azdır. Türkiye Cumhuriyeti, Müjdat Gezen'i takdir edeceği yerde, köstek oluyor. Bu güzel insana devletin en büyük takdir madalyası layık. Ben bir Orhan Günşiray'ım, niye yokum piyasada, hıyarlığımdan. Yahu git gez, patronlara merhaba de, kahvelerini iç. Hayır, illa ki onlar beni çağıracak. Utanıyorum, eskiden de böyleydim gene böyleyim. Sinemada her yaştaki sanatçıya uygun bir rol vardır ama, sen gözükmezsen seni kim çağıracak? Hayatımda kimseye kötülük yapmadım, sadece onurumu korudum. Para kazanmayı seven insanım, o dönemde en yüksek parayı ben alıyordum, film başına 60 bin lira. Hatır kıramadığım için bir hafta uyumadan setten sete koştuğumu hatırlıyorum. benden alınacak ibret şu ki, herkes ayağını yorganına göre uzatsın.


Donumu Adalet Pi'nin evinde unuttum


Sıkı durun, birazdan ilk kez açıklanacak bir tarihi sırrı daha paylaşacak ve çok şaşıracaksınız.

- Milli Emniyet'le münasebetim askerliğimi yaparken başladı. İstanbul teşkilatı, o zamanlar Vilayet'e giderken soldaki binadaydı, ben orada çalıştım. Sinemaya girdiğimde geçmişte orada görev yaptığımı bilen olmadı. 1951'de sonradan Türk Mata Hari'si denilen Adalet Pi adlı çok güzel dans eden esmer güzeli bir kadın İstanbul'a geldi. Bu korkunç kadın, Tepebaşı Cumhuriyet Gazinosu'nun barında çalışıyordu. Rus politikacılar, konsüller her gece 02'den sonra hem orada, hem de kadının evinde toplanıyorlarmış. Kadın Tarlabaşı'nda kiraladığı bir evde oturuyordu. Milli Emniyet beni bu kadını takip etmekle görevlendirdi. Ben her gece çalıştığı yere gidiyorum, sonunda dost oldum. Nihayet aldım anahtarını, bizimkilere verdim, evde araştırmalar, gerekenler yapıldı. Bir gece yine Adalet'ten evime dönmüştüm, yavaşcacık odama girip soyunuyordum. Tam pantolonumu indirmiştim ki, birdenbire ışık yandı, karım karşımda. Tam rezalet, çünkü donumu Adalet'te unuttuğum için alt tarafım çırılçıplaktı. Karım çığlık atıp lanetler okuyarak çekip gitti. Benim bu işe verildiğimi sadece kayınpederim biliyordu. Sonra kızına bunun bir iş olduğunu, karışmamasını söylemiş. Karım da ‘‘Baba ne biçim bir iş bu, eve donsuz geliyor’’ demiş. Donsuz geldiysem ne çıkar birader, mal duruyor yerinde, sen ona bak. Sonunda MİT gereken kişileri aldı, bitti iş. Sonraki yıllarda başka görevlerim de oldu, onlar benimle toprağa gidecek, sana da anlatamam.


Lisedeyken evlendim ve okuldan kovuldum

Orhan Günşiray sinemanın müteahhitlikten yatay geçişli alaylısıdır. Nice dersler almıştır, yaşamıştır Doğu'dan Batı'ya

- İlkokulu Büyükada'da, ortayı Heybeliada'da okuduktan sonra Taksim Lisesi'ne gittim. O tarihte, yani 1948'de gizlice ilk evliliğimi yapmıştım, okulun haberi yoktu. Ayrılınca kadın beni ihbar etti, kovuldum. Oradan Tophane Sanat Enstitüsü'ne geldim; liselerden kovulanların hepsi oradaydı. Hayatımın en büyük hatası, müteahhitliği bırakıp sinemaya girmektir. Yassıada'daki bütün inşaatları eniştem yaptı, ben de yardım ettim.

KERHANEYİ KAPATTIM

1952 Mayıs'ında Diyarbakır'a geçtim, Çermik içme suyu ve hastane inşaatlarında bulundum. Kürtler o kadar güvenilir insanlardı ki, en itinalı görevleri onlara verirdim. Banka işleri, satın almalar onlardaydı, hepsi yüzünüze bakmayacak kadar saygılıydı. İstihkak alabilmek için inşaat kontrol amirlerine kerhane bile kapattım. Oradaki hayatevleri çok güzeldi, kadınlar şen şakrak, hiç kimseyi sıkmazdı. Yaz aylarında serinlik versin diye koca havuzu buzla doldururlardı, korkunç servisleri vardı. Bu arada babam Mahir çok genç yaşta prostat kanserinden öldü ve bunalıma girdim. O sıralarda arkadaşım Hasan Kazankaya kanıma girdi ve 1956'da ‘‘Lejyonun Dönüşü’’yle Yeşilçam'a ilk adımımı attım.

YARIN: NEDEN 8 KEZ EVLENDİM
Yazarın Tüm Yazıları