Madrid'e 28 kilometre kala ‘‘Kalaora’’ yazılı tabelayı izlerseniz biraz sonra karşınıza Kalaora Kalesi çıkar. Türkiye'nin en eski ve en ünlü varak çerçeve sanatçısı Albert Kalaora'nun soyadı işte oradan gelir.
Osmanlı'nın 500 küsur yıl önce İspanya'daki zalimlerden kurtardığı Musevilerin arasında onun ataları da vardır. Babası Jozef'in dillere destan titizlik ve ustalığını kendi yaratıcılığıyla bileştirip Floransa ekolünün ülkemizdeki ilk ve tek temsilcisi olmuştur. Dostu, rakibi herkes söyler ki, Türk çerçeve tarihi kılcal damarlarına kadar ondan sorulur.
O halde ne duruyoruz, ver elini Teşvikiye, ver elini Floransa çerçeve, ver elini Vinci Sanat Galerisi. Dört bir yanda resimler, aynalar, çerçeveler ve yine çerçeveler. 40 yıl önce çocuk yaşımda Albert ustanın Sirkeci'deki dükkanından çok, onun yanındaki katmerciyi bilirdim. Albert ustanın telefonu yoktu da, hemen karşısındaki Şahin Palas Oteli'nin telefonundan ararlardı onu. Otelin Giritli kátibi eliyle telefon işareti yaptığı zaman yeni müşteri gelecek diye havalara uçardı.
İşte o Albert, babasının Bombay'dan İstanbul'a göç eden Beyaz Ruslarla geliştirdiği çerçeveciliği eşi Şeyla, oğlu Yossi ve kızı Megi ile yıllardır sürdürüyor. Yine makineli tüfek gibi konuşuyor, yine beyefendi, yine kibar, yine yerinde duramıyor, yine bel fıtığı var ve yine saçları dağınık.
Her şeyi çerçevelerim
- Çerçevelerde kullandığımız klasik desenler genellikle kiliselerin süslemelerinden alınma. Avrupa'da bunun kitapları var, beğendiğinizin çelik kalıbını yaptırıp serbestçe kullanıyorsunuz. Bunları çerçeveye uygularken hazır satılanları değil, kendimize özel bir hamuru kullanıyorum. İçinde reçine, üstübeç gibi maddeler bulunan bu özel hamur, birkaç nesil eskitir yine bozulmaz. Yaptığım işe plastiği uzaktan yakından katmam, aksi rezilliktir. Şark havası taşıyan özgün desenlerimizi tezhip, hat ve minyatürlerde kullanıyoruz. Çerçeve yapamayacağım hiçbir şey yok, aklınıza ne gelirse. Atlastan cepkene, haritadan bebek patiğine kadar. Kadın iç çamaşırı, sevgilisinin G-stringini, gelinliğini çerçeveleten bile var. Diyen olabilir ki, kardeşim seni uzun uzadıya ne bekleyeyim, giderim bir süpermarkete 5 dakikada istediğim çerçeveyi yaptırırım. Doğru ama, onunla benim aramdaki fark hiç mektebe gitmemiş bir adamla üniversite mezunu arasındaki fark kadar.
Her resmin çerçevesi ayrıdır
- 150 senelik bir resme yeni çerçeve yaparsanız tam bir felaket olur, varak çerçeve mutlaka eskitilmiş olacak. Klasik bir resimde 50 seneden daha genç görünümlü bir klasik çerçeve kullanamazsınız. Ayrıca her çerçeve her resme de gitmez. Yarım yüzyıllık bir çerçeveyi antika havasına sokamazsınız, çünkü eskimez. Patine dediğiniz eskitmenin en makbul olan yöntemi gomalakla yapılanıdır. Eskiden mobilyalar da kızdırma gomalakla yapılırdı, şimdiki gibi sanayi malı pistole boyalar yoktu. Türkiye'de gomalağı rahmetli babamdan daha iyi kullanan kimse yoktur.
Çerçevenin kaynağı Rönesans
- Çerçevenin doğuşu, öteki süsleme sanatları gibi Rönesans'la başlar. Çerçeveler, o zamana kadar sadece resmi korumak küçük bir yükseklik verilerek basitçe yapılıyordu. İhtişamlı kiliselerin, katedrallerin, sarayların yapılmasıyla birlikte çerçevecilik de bir sanat kolu haline dönüşmeye başladı. Resmin karakterine göre çerçeve yapılmaya başlandı ve zamanla değişik ekoller doğdu. Bunlardan Floransa ekolü, bugün hálá dünyada 1 numaradır. Fransa'daki muhteşem eski eserlerin çoğu Floransalı ustaların eseridir. Onlar da kendi dönemlerinde yaptıkları çerçevelerde bol süsleme ve varak kullandı. Hepsi bugün hálá yapıldıkları günkü gibi duruyor. Ben de kendi dükkanımı açtığım 1952'den bu yana Floransa ekolünü seçtim ve ona bütünüyle sadık kaldım.
En iyisi beyaz çamdan olur
- Biz çerçevede ya yerli beyaz çam ya da ithal malı bir Afrika ağacı olan Ayos ağacını kullanıyoruz. Ayosun en büyük özelliği fırına girdikten sonra isterseniz 6 metre boyunda çubuk yapın yine eğilmez. Aynı ailenin ikinci sınıf ağacı olan Obeçe ise asap bozacak kadar hafiftir, itibar görmez. Çok iyi bir mal yapmak istendiğinde ben yerli beyaz çam kullanıyorum. Ayancık ürünleri arasından en iyilerini seçip budaklarını yakıyorum. Fırın kurusu mal almam, tek tek özel ızgaralara yatırıp hava kurusu yaparım. Izgaradaki odunları 15 günde bir çevirmezseniz ağaç yanar, çürür. Kurumuş keresteler çeşitli boylara çekilip tesviye edilir. Kordonları de çekildikten sonra kaymak gibi olması için özel yöntemlerle zımpara yapılır. Daha sonra üstü özel bir harman koruyucu macunla doyurularak kaplanır. Kesim dışındaki bütün işler bizde elle yapılır.
Paspartu nerede kullanılmalı
Paspartu, gravürde, serigrafta, fotoğrafta mutlaka kullanılmalı, ama posterde kullanılırsa eseri rezil eder. Fotoğrafta kullanılan paspartunun normal ölçüsü 6 santimdir. Asitli olmayan paspartu makbuldür, asitlisi yağ gibi lekeler oluşturup saklananı bozar. Madalya ve benzerlerine kadife paspartu yapıp onlara saray odasına asılacak havayı veririz.
Varak çerçeveye ıslak bez sürülmezse, üstüne su dökülmezse asırlarca bir şey olmaz. Oda içindeki anormal sıcaklık da varağı kavurur. Rutubet de çerçevenin düşmanıdır, hele yalıda oturuyorsanız her gün hepsini çok yumuşak bir bezle sileceksiniz. Bu durumda bile çerçevenin ömrü yarı yarıya azalır, tuzlu su rüzgarı böylesine ölümcüldür.
Altın varakların içinde eser miktarda altın olduğu söylenir ama, gerçeğini isterseniz 24 ayar altından yaptırabilirsiniz.