Cuma: Yaz geliyor. Efe’yi tıraş ettirmek gerek. Bir mecburiyet değil tabii ama iyi oluyor.
Hem dökülüp yenisi gelen tüylerin bir kısmından daha çabuk kurtuluyoruz hem de yaz sıcağında tüyleri az olunca, daha az sıcak basar gibi geliyor bize. Tıraşın kararı kolay da, uygulaması o kadar değil. Bizim Efe, başka hemen hemen her şeyden korktuğu gibi bundan da korkuyor. Otomobile doluşup da veterinerin sokağına girdiğimiz anda, yol boyu bize kendi dilinde “inleyen nağmeler” konseri dinleten köpek, bir anda sus pus oluyor. Bir de hayvanların hafızası yok derler!.. Bal gibi hatırlıyor işte. Cumartesi: Bugün yine sokakta tasmasız gezen saldırgan köpeklerle kovalamaca oynadık. Saldırgan köpeklerin tasmasız dolaştırılmasına hasta oluyorum. Köpeğin üslubu sertse, tasmalı gezdireceksin kardeşim! Bizimkine her gün gittiğimiz parkta saldırdılar, hem de kaç kere. Biri çok korkunçtu. İsmi lazım değil bir sosyetiğin, güya K9 eğitiminden geçen köpeği saldırmıştı. Çizgi filmlerdeki gibi bir insan-hayvan karışımı bulutun içinden zor kurtardık Efe’yi. İki adımlık mesafedeki eve, oradan da otoparka gidene kadar sokakta kandan bir çizgi bırakmıştık. Sonuç: Boydan boya yırtılan kulağa içten dıştan bir sürü dikiş! Böyle şeylere dayanıklıyımdır ama o gün, ilk defa, veterinerimiz dışarıda beklememi istemişti. Sokak kapısının dışından bile Efe’nin ağlamasını duyup, onunla birlikte ağlamıştım. Birkaç kere de “hem oynarım hem ısırırım” mizaçlı arkadaşlarının kurbanı oldu bizim gariban. Ensede, popoda, sırtta bol miktarda deliği var. İşin komiği, derin yaraların bıraktığı yerlerdeki tüyler bir daha siyah çıkmıyor. O da çıkarlarsa tabii. Sırtında bir tür faça haritası var. Köpeklerde de “sana kurşun yaramı göstereyim mi, apandisit izimi görmek ister misin güzelim” tarzı flört yolları var mı acaba? Pazar: Dün yatak odasının penceresine tel taktırdık sonunda. Karaçi hanım pencere dışında oturmaya bayıldığı için, o camı hiç açamıyorduk. Sonunda sıcaktan bayılmakla cüzdan arasında seçim yaptık, paraları iki kanatlı, gerektiğinde açılabilir bir sisteme yatırdık. Evde kedi varsa, standart plastik tellerden kullanamıyorsunuz. Tırmalayıp delebiliyorlar. İçinde metal karışımı olanlardan almanız lazım ki, bunun tercümesi, daha pahalı demek. Karaçi çok mutlu, dünden beri o pencerenin önünden ayrılmıyor. Orada ne görüyorsa artık?