30 Mayıs 2009
Cumartesi: Bu sabah Efe’yi de alıp dışarıya kahvaltıya gittik. İstanbul’da, şehir merkezinde köpeğinizi alıp gidebileceğiniz yerlerin sayısı taş çatlasa bir elin parmakları kadar. Gidilebilir yerlerin bir kısmı da hayvan sevdiklerinden değil, kaldırıma taştıkları için uygun aslında. Kaldırım işgalcilerinin tek avantajı belki de hayvan sahiplerine; köpekler evde kalmak zorunda değil.
Efe, kahvaltının ilk 20 dakikasını tasmasının yettiği kadar dibe kaçıp yan masaların ayaklarının altına sığınarak geçirdi. Gelen geçenden korkuyor bizim sahte efe. Bu sabahki korkusunu pekiştirense, karşı masamıza gelen beş yaşlarında iki kız kardeşin cart pembe, Hello Kitty resimli tornetleriydi. İlerleyen dakikalarda peynirli çörek, yumurtalı ekmek ve bir iki parça sucukla kandırdım da ortaya çıktı. Yoksa bütün gün orada kalabilirdi.
Pazartesi: Bugün çok komik bir mail aldım. Konusu “Ölü beagle”dı. Mesajı ilk gördüğümde içim çekildi, kendimi çok kötü hissettim. Sonra istemeye istemeye ekteki filmi seyrettim. Veee gülmekten öldüm!
David Letterman Show’a katılan Bailey isimli Beagle cinsi dişi köpek ölü taklidi yapıyordu. “Öl” komutunu duyunca sahibinin kollarında “ölüyordu”. Çamaşır askısındaki gömlek gibi gözüküyordu resmen! Sahibi tamam diyene kadar da öyle kalıyordu. Patilerini, kulağını çekiştiriyorlar, tık yok.
Bir tanıdığımın Labrador cinsi köpeğinin de çok güzel üç numarası var. “Kedi ol” deyince, sürtünerek bacaklarınızın arasından geçiyor. “Köpek ol” diyorsun, havlıyor. En komiği de “orospu ol” komutu. Sırtüstü yere yatıp kollarını bacaklarını sallıyor deli gibi.
Efe’yi düşünüyorum da, mümkün değil böyle numaralar yapması. Bizimkinin en iyi bildikleri, kuki kapmadan öncekiler: Otur, yat, pati ver, öteki patiyi ver? Başka şeyler de biliyor tabii ama çoğunu sadece işine geldiğinde uyguluyor. En anlamazdan geldiği hangisi derseniz; bizimle birlikte yatağa zıplayıp aramıza yattığında duyduğu “yerine git” komutu. Nedense en az 10 kere duyması gerekiyor anlaması için! Ha, bir de Hudini numarası var. Sokakta veya parktayken, canı orada durmak istemediğinde, iki bacağından geçirerek taktığımız, sırtında kilitlenen göbek tasmasından çıkabiliyor. Zincirlenip su dolu tanka atılan sihirbazlar vardır ya; hani omuz eklemleri çok esnek olduğu için zincirden kurtulurlar, Efe de öyle galiba.
Perşembe: Bugün uzun uzun Karaçi ve Muşka’yı taradım. Bu aralar haftada iki kere tarasam bile yetmiyor. Her gün taramak lazım. Tamam, tüy dökme mevsimi ama bu kadar tüy nerelerinden çıkıyor, gerçekten anlamıyorum. Bu tarama faslının gizemli bir yanı da var benim için. Karaçi kapkara, Muşka tekir. Fakat ikisinin de taraktaki tüyleri aynı renk: Gri. Nasıl oluyor da oluyor? Ölü tüyler renk mi değiştiriyor? Eğer öyleyse neden üzerlerindeyken gri değil?
Yazının Devamını Oku 23 Mayıs 2009
Burası beş kişilik bir ev. Beş kafalı, üç kuyruklu ve tam 16 ayaklı! Bir erkek, bir kadın, iki kedi ve bir köpekten oluşan kalabalık nüfusa sahip bir ev. Zilimizde sırasıyla şunlar yazıyor: Benim ismim, sevgilimin ismi ve hayvanlarımızın isimleri: X, Y, Efe, Karaçi, Muşka.
Bu arada şunu söylemeye de zorunlu hissediyorum kendimi; hayvanseverlikte sınır tanımayan fanatiklerden değilim. Korkanlara, sevmeyenlere saygı gösteririm. Köpeğimle aynı tabaktan yemem, aman kedim uyanmasın diye yattığım yerde mumya olmam.
Bu köşeye ismini veren duruma gelirsek... Evet, bu yatak beş kişilik. Ben hayvanların hareket alanlarını sınırlayan, “Aman oraya girmesin, burada oturmasın” diyenlerden değilim. Hepsi istediği yere girer, istediği yerde yatar. İtiraf ediyorum; ben köpeğiyle yatan, yetmezmiş gibi kedileri de koynuna alan bir kadınım. Şanslıyım, erkek arkadaşım da benim gibi.
Sabahları gözümü açtığımda erkek arkadaşımı göremiyorum, çünkü sekiz kiloluk kedimiz aramızda yatıyor. Sabah manzaram şöyle: Kafası yastığımda, kocaman gözleriyle bana dik dik bakan bir kedi, göğüs hizamda “hadi uyan” dercesine pıt pıt yatağa vuran kuyruğa eşlik eden -burnuma sokulmuş- bir çift arka pati ve uzaklarda bir yerde bir kara kedi. Ben uyanmadan hemen önce kalktığı yeri hâlâ sıcak.
Onlar Efe, Karaçi ve Muşka. Efe köpek, Karaçi ve Muşka kedi.
Ben burada kedi-köpek falan diyorum ama bir de onların kendilerini ne sandıklarına değinmem gerek. Efe kendini muhtemelen kedi zannediyor. Hayatta en sevdiği yaratıklar kediler. Köpeklerle değil, kedilerle oynamaya çalışıyor. Muşka, her hareketiyle “Ben insanım, arada sırada kedi gibi davranmam sizi yanıltmasın” diyor. Yastıkta yatıyor, sofrada oturuyor, gazete ve televizyona bayılıyor. Galiba aralarında kendini bilen sadece Karaçi. Başına buyruk bir kedi, kendini canı istediğinde sevdirir, biraz asosyal. Evde elektrik süpürgesinden korkan tek canlı. Ama o da bir garip duygusal, çaktırmasa da bana çok bağlı. Geçen sene bir proje için uzunca süre şehir dışına çıktığımda evden kaçtı. Ben döndükten tam bir hafta sonra yine kapıdaydı.
Beş kişilik mutlu yatağımıza hoşgeldiniz!
Yazının Devamını Oku