Paylaş
Olimpos Tanrıları
Aslında bu yazının başlığı ‘‘Olimpos Tanrılarının İntiharı’’ olmalıydı. Sakın yanlış anlamayın. Zira bunu ben söylemiyorum, Almanya'dan yazan ‘‘Haydar Ersöz’’ söylüyor. Hem de geçenlerde yazdığım ‘‘Kadın, erkek ve aşk’’ adlı yazı dizisine tepki olarak.
Bu yazıya gelen mektupların hepsini burada yayınlamaya kalksam bu köşe herhalde ‘‘Pehlivan tefrikası’’na dönerdi, ben de keyif yapardım. Aslında bu fikir hiç de fena değil, bunu düşüneceğim. Lakin bu mektupların hemen hepsi yazdıklarımla aynı fikri paylaştıklarını söylerken Haydar Ersöz bambaşka ve de çok dikkat çekici bir yaklaşımda bulunuyor.
Üstelik çok ciddi bir araştırma yapmış. Ve de çok ilginç yorumlamış. Şimdi onun fikirlerine katılıp katılmadığımı söylemiyeceğim. Sizin nasıl yorumlayacağınızı da bilmiyorum. Fakat, böylesi emek harcanmış bir incelemeyi farklı bir görüş olarak iletmek istiyorum. Çünkü, benim fikrimce tek bir ‘‘doğru’’ yok.
Lafı daha fazla dallandırıp budaklandırmadan hemen konuya geçiyorum ve önce yazdığı mektupla başlıyorum;
‘‘Saygıdeğer Hanımefendi. Yazılarınızı hemen her zaman sempatiyle okuyorum. İnsanın içini okşayan üslubunuz başta olmak üzere, konulara yaklaşımınız, biyofil dünya algılayışınız şahsen bende her zaman olumlu duygular uyandırıyor.
Size duyduğum saygıdan dolayı bu mektubu yazma ihtiyacı duydum. ‘‘Kadın, erkek ve aşk’’ adlı dizi yazınızda alışılmış determinist söylemi tekrar gördüğümde inanın hayal kırıklığına uğradım. Siz ki, doğayı ve doğallığı kavramışsınız, gözle görünemeyen bir hücrenin uzaydaki bütünsel biyolojik enerjinin parçası olduğunu biliyor ve anlatıyorsunuz. Toplumların antropolojik tahlilinde antropologların genellikle takındıkları ortak tavrı sizde görmeye içim elvermiyor.
Diyorsunuz ki, ‘‘Mitler, göçebe güçlerin ziraatle uğraşan kavimlere nasıl baskın çıktıklarını anlatır’’. Ne yazık ki, size katılmam mümkün değil; antropolglar da zaten tam tersi görüşteler. Bir küçük örnek; göçebe Türkler'in mitleri mi güçlü, yerleşik, ziraatle uğraşan Babil'in mitleri mi?
Katılmadığım bir nokta daha, ‘‘Mitolojiler kutuplar üzerine kurulmuştur’’ görüşünüz. ‘‘Karanlık-aydınlık, iyi-kötü, şeytan-melek, kadın-erkek’’ çatışma ve çelişkisi tüm kültürlerde değil, sadece Hint-Avrupa (İndogerman) ve Yahudi-Arap (Hami-Sami) kültürlerinde mevcuttur. Çünkü onlar dualisttirler. Ve dualizm yeryüzünde varolan her şeyi birbirinden ayrı ve bağımsız ve aynı anda çatışıyor görür ve gösterir. Oysa örneğin Çinliler'de siz daha iyi bilirsiniz, kadın-erkek birliği Yin-Yang diye monist tanımlanır. Türkler'in de dahil olduğu tüm animist (Şaman) kültürlerde Yer-Su en büyük tanrıdır ve dişil betimlenmiştir.
Göçebelerin ataerkil olduğu da doğru değildir, anaerkilliğin daha şefkatli olduğu da. Her iki erkillik de panteist kültürlere ait bireyci ve narsist karakter arzeder, zira tanrıçalar da tanrılar kadar zalim ve pervasızdırlar. Aynı zamanda ataerkil tanrıların anasıdırlar. -Psikoloji bilen birisi olduğunuza inanıyorum- Otoriter anne ya da baba, aynı derecede fallokrat ya da edilgen narsist karakterde çocuklar yetiştirir.
Oysa Animist toplumlarda anaerkil ya da babaerkil bir gelenek oluşmamıştır; tersine anasoylu (Matrilineal) ya da babasoylu (Patrilineal) gelenek oluşmuştur. Ne yazık ki, bu kültürler ‘‘edilgen’’ verici oldukları için Ortadoğu ve Avrupa'dan çıkmış olan ‘‘...erkil’’ kültürlerce yokedilmişler ve halen onların bilimlerince de aşağılanmaya devam ediyorlar.’’
Bütün olarak aynen aktardığım bu mektup ‘‘Bu konuda son çalışmamız olan 'Olimpos Tanrılarının İntiharı' adlı eserimden size bir kaç sayfa gönderiyorum’’ ibaresiyle bitiyor.
Bunun üzerine söyliyeceğim fazla bir şey yok. Çünkü, dünyaya hangi açıdan bakarsanız onu görürsünüz. Ve ben bu açıdan bakıldığında bütün bunların doğruluğunu kabul ediyorum. Fakat, başta da söylediğim gibi tek bir ‘‘doğru’’ yok. Hal böyle olunca bu anlatılanlar da ‘‘‘doğru’’nun sadece bir diğer cephesinden daha ileri gitmiyor.
Burada sadece ‘‘zıtlıklar’’ üzerine anlatılanlar yani ‘‘iyi-kötü, kadın-erkek, şeytan-melek, siyah-beyaz’’ konusuna yaklaşımlar konuşulabilir. Her şeyin ‘‘zıttıyla mevcut’’ olduğu fikrine tek bir ilavede bulunabilirim ‘‘üçleme’’...
Zira birbirine zıt iki taneden doğan ‘‘üçüncü’’ sonucunda enerji, hareket ve de aklınıza gelen ne varsa (Siz dahil), bütün bunlar meydana geliyor. Sadece ‘‘iki’’ olsaydı muhteşem bir dengeden başka bir şey olmazdı. Dengeyi bozan ve de içinde bulunduğumuz muazzam hareketin nedeni ‘‘üçüncü’’ diyorum, Yasemin’ce...
Paylaş