Enerjiyle katledilen ağaçlarEnerji deyince insanın aklına ne çok şey geliyor... Çünkü, enerji pek çok çeşit. Konuşmak, hareket etmek, ve aklınıza gelen ne varsa bütün bunları yapabilmek için enerji gerek. Enerji, bir çeşit canlılığın sihirli sözcüğü. Canlı demek için, enerji sözcüğünü kullanıyoruz. Ve tarif edilen manada cansız cisimlerin de enerjilerini saptayabiliyoruz. Mesela bir demir veya altın, kendine özel bir enerji açığa çıkarmasaydı dedektörler bir işe yaramazdı. Kısaca maddenin yapısında enerji var. Ve enerjinin olmadığı yerde hiçbir şey yok. Madde ve enerji birbirlerinden doğarmış, birbirlerini yaratırlarmış gibi... Aslında yumurta-tavuk misali tam bir paradoks. Ve dünya, bu paradoksun içinde yuvarlanıp gidiyor. Tabii biz de... Enerji, olmazsa, olmaz. Hayat olmaz, diyoruz. Sonra da var olan enerjileri bol keseden harcıyoruz. Hem de ne için, işimize yarar enerji üreteceğiz, diye. Ve, üretiyoruz da... Ama, nasıl? Tabii ki, yok ederek. Neyi yok ediyoruz? İşte konunun burası çok önemli. İnsan, ihtiyaç üreten bir varlık. İhtiyaçlarını ise, dünyanın var olan kaynaklarından karşılıyor. Zaten var olmayan kaynaklarına yönelik ihtiyaç icad etmesi de mümkün değil. İhtiyaçlar ise, hiç bitmiyor. Çünkü insan, hep daha fazlasını istiyor. Daha fazlasını buldukça da, daha fazla tüketmeye başlıyor. Yani bu işin sonu yok. Fakat, bu arada olan, doğal kaynaklara oluyor. Çünkü insan, önünü sonunu düşünmeden harcıyor. İşte, bütün bu ihtiyaçlarını karşılayabilmek için de daha fazla enerjiye ihtiyacı var. Enerji elde edeceğiz diye de, bir dizi santrallar kuruyor. Evet, yanlış duymadınız. Hidroelektrik santralleri, termik santraller, hatta nükleer santraller. Daha başka santraller de kurabilir bu arada. Fakat, en önemlisi bunlar. Çünkü, bu santrallerin kurulmasından faaliyete geçmesine, hatta faaliyete geçtikten sonra da doğayı tüketme sürecine geçilmiş oluyor. Hem de dönüşü olmayan, telafi edilemeyecek biçimde doğayı katleden bir süreç. Şimdi çok merak ettiğinizi biliyorum. Aslında şu enerji santrallerini etraflıca anlatacak bir yazı hazırlasam iyi olacak galiba. Çünkü, şu dar yere sığmayacak kadar çeşitli yönlerde bir tahribat söz konusu. Ve sizin de bunu oturduğunuz yerden bilebilmeniz, görebilmeniz, mümkün değil. Fakat, kısaca şöyle diyebiliriz; İlk önce santralin kurulacağı alanda bulunan bitki örtüsü tamamen ortadan kaldırılıyor. Çünkü, başka türlüsü mümkün değil. En masum gözüken hidroelektrik santralleri için bile bu şart geçerli. Şayet hidroelektirik santralı kurulacaksa, bir de baraj sorunu var. Yani suyun biriktirileceği devasa havuzlar. Binlerce hatta milyonlarca metre küp suyun biriktirilmesi söz konusu olduğu zaman zaten eko sistem diye bir şey kalmıyor. Toprağın içindeki tuz çözülüp suya karışıyor ve sonra bu suyun boşaltıldığı topraklar tuza doyduktan sonra verimsizleşmeye başlıyor. İş bununla da bitmiyor, bir de dere yataklarının bozulması ve buna bağlı olarak bir dizi deformasyon meydana geliyor. Bu arada erozyonu da atlamayalım. Tabii bütün bunların sonucunda da çölleşen topraklar. Baraj kurulmayıp suyun doğal akışından enerji üretebilmek için de yine ağaçları katletmek zorundasınız. Tabii ağaçlar varsa... Ki, Çamlıhemşin buna en iyi örnek. Ayrıca, şimdi Karadeniz bölgesinde sadece Çamlıhemşin olmayıp bir kaç santral daha kurulacağını duyduktan sonra ‘‘acaba işin bu cephesini de düşündüler mi’’ demekten kendimi alamıyorum. Belli ki, hiç düşünülmemiş. Tabii bu arada Çanakkale'ye kurulacak olan termik santral de bir başka yürekler acısı durum. Üstelik Kazdağları'nın etekleri sayılan Çan'da çalışmalar başlamış bulunuyor. Linyitin en adisinden sülfür yüklü kömürün yanmasıyla elde edilecek olan enerjinin sonuçlarını düşünmek bile istemiyorum. Ne Kazdağı kalacak, ne Çanakkale. Bir de üstelik rüzgarın hangi yönden eseceği hiç belli olmaz. Mazallah yağmurla birlikte sülfirik asit olarak üstümüze düşüp sadece ağaçları değil, bizleri de katledecekler.İşte, böyle. Birşeylere sahip olurken bir şeylerden vazgeçmemiz gerekiyor. Gerekiyor ama, nelerden vazgeçeceğimizi çok iyi belirlesek iyi olacak. Yani kısaca, enerjiye olan ihtiyacımız yaşam enerjimizi yok etmeden acil çareler düşünüp daha doğru bir yol tuttursak iyi olacak diyorum, Yasemin'ce...