Yaklaşık iki ay önce 'Sahip olduklarımız' başlıklı bir öykü anlatmıştım. Bir anda her şeyi kaybeden bir adamın öyküsüydü bu.
Hem de düşünce ve duyguları kazandıklarının, maddenin dışına çıkıp da başka istekler ve beklentiler içine girdiği bir anda o zamana kadar kazandıklarını kaybeden adamın öyküsü.
Öykünün son bölümü şöyle idi;
'Tek çıkar yol işlerini tasviye etmekti. Ancak böyle borçlarını ödeyebilirdi. Ama sonra ne yapacaktı? Hayatına bıraktığı yerden devam edemezdi. Karısı, çocukları, sosyal statüsü... Harcamalarını karşılayacak geliri nasıl sağlayacaktı? Aklının ucundan bile geçmeyen bir durumla karşı karşıya bulunuyordu. Birden hatırladı. Sahip olduklarının kıymetinin kalmadığı sırada neler düşündüğünü bir kez daha düşündü. Bunalıma girmek üzereydi. Ve artık karısına anlatma zamanı gelmişti. Ama nasıl anlatacaktı? Karısının anlayışlı bakışlarıyla karşılaştı. İçi ezildi. Karısı 'evet' diyordu. Sahip olduklarımızın kıymetini bilmeliyiz. Çocuklar, sen ve ben çok kıymetliyiz.' Şeklinde bitiyordu. Tabii hiçbir öykü böyle bitmez. Aslında biter. Niye bitmesin? Karısının verdiği mesaj çok anlamlı.
Çünkü karısı 'Çocuklar, sen ve ben çok kıymetliyiz.' diyor. Yani kazanıp da kaybettiklerinin hiç önemi yok. Çünkü bizi kaybetmedin. Biz burada hep birlikteyiz. Sağ ve sağlıklıyız. En önemlisi de biraradayız. Kaybedilen para, varlık, mal, mülk ise her zaman kazanılır. Çünkü kaybettiklerin, sana bağışlanmış olan şeyler değil. Çalışıp kazanmış olduğun şeyler. O zaman nasıl kazandıysan, gene kazanırsın. Ama bizi ve kendini kaybedersen, bu gerçek bir kayıptır. Hayatını, canını kaybettikten sonra yeniden kazanamazsın, demek istiyor. 'Çocuklar, sen ve ben çok kıymetliyiz.''in içinde derece derin bir anlam gizli. Bunu ortaya çıkardığınız zaman öykü bitiyor.
Şimdi diyeceksiniz ki, 'mesajı tabii ki anlıyoruz ama öykü bitmiyor. Sonra ne oldu? Öyküyü en meraklı yerinde kesip atmışsın.'
Haklısınız. Zaten bu öyküyü yayınladığımın ertesi günü öykünün devamını merak edenlerden bir sürü telefon ve mektup aldım. Ama o sırada öykünün devamını bilmiyordum. Çünkü tam o sırada yaşanan bir olaydı. Ve şimdi devamını anlatabilirim. Fakat yine de endişeliyim. Çünkü bitirdiğim noktada 'eee, sonra ne oldu?' diyebilirsiniz. Yine de ben anlatacağım.
Efendim, anlayacağınız üzere karısı çok büyük bir anlayışla destek oluyor. Önce çocuklarla konuşuyor. Öyle bir sıcak, duygusal ve gerçekçi bir yaklaşım içinde konuşuyor ki, çocuklar durumu anlayışla kabulleniyorlar. Yani adamın kaygılandığı gibi olmuyor. Böylece adam, çocuklarının da desteğini almış oluyor. Böylece rahatlıyor.
Adam zihinsel ve duygusal bir rahatlama içine girince sağlıklı düşünmeye başlıyor. İşlerinin sadece bir kısmını tasviye ediyor. Böylece gereksiz bir büyüme içine girmiş bulunduğunun da farkına varıyor. Aslında pek de gereksiz değil. Şayet işler o sırada geliştiği gibi devam ediyor olsa, öngörülen ihtiyacı karşılayacak bir durum.
Şirketlerin bir bölümünü kapatıyor. İlk başlarken kurduğu şirket kalıyor. Fakat hala borçlarının hepsinden kurtulmuş değil. Bunun üzerine nesi var, nesi yok satışa çıkarıyor. Ama öyle hemen satmak mümkün değil. O da değerinin yarısının da altına satışa çıkarıyor. Oturup yaptığı hesaplar tam tutuyor. Çünkü önemli olan önce borçlarının tamamını temizlemek. Borçlarıyla satışlardan eline geçen parayı denk getirdikten sonra büyük bir hızla harekete geçiyor.
Şu anda hayata yeni başladığı sıralarda ki gibi küçük bir evde, mütevazı bir hayata geçiş yapmış bulunuyorlar. Ama tabii ki, başladıkları noktada değiller. Çünkü adam, sahip olduklarının değerini kavramış bulunuyor. Küçümsediği şirketin, kazandığı paranın, karısı ve çocuklarının kendisi için ne demek olduğunu anlamış bulunuyor. Ve tabii şimdi zor bir hayatın içinde ciddi bir mücadele içinde olmakla birlikte aile olmanın gerçek bilgisini içinde uyandırmış bulunuyor.
Anlamsız olan hiçbir şey yok. Yaşadığımız tüm tecrübeler, ihtiyacımız olan bilginin içimizde uyanmasını sağlamak için, diyorum, Yasemin'ce...