Özelleşmenin dayanılmaz sancısı

Özelleşmek. Çok özel olmak. Sahip olmak. Kişiye özel olmak...Özelleşmek kelimesinden ne anlıyoruz? Benim için özelleşmek demek, gayret göstermek, orijinal olmaya çalışmak, demek. Özel denildiği zaman, kopyalamayan, taklit etmeyen, kendine özel olmayı anlıyorum. Tabii benim anladıklarımla, anlatılanlar birbirini tutmadığı zaman, önce dönüp kendime bakıyorum. Acaba, ben mi, yanlış anladım, diye. Yok, hayır, yanlış anlamadığım ortaya çıkıyor. Doğru anlamışım anlamasına fakat, anlatılanlarla benim anladıklarım hala çakışmıyor. İşte, bu da çok özel bir durum. Fakat, bu durum, ciğerimi yakıyor, dayanılmaz sancılara yol açıyor.Sayın Ersin Taranoğlu'nu arıyorum ve ‘‘ormanların özelleştirilmesi’’ konusunu sorguluyorum. Bana diyor ki, ‘‘bir defa yanlış anlaşılma var. Özelleştirmiyoruz. Sadece kiraya veriyoruz.’’ Burada özelleştirmek, ‘‘satmak ’’ anlamına geliyor. Böylece bir kişiyi özel hale getiriyorsunuz, bilmeyenlere duyurulur.Evet. Satmakla, kiraya vermek arasında dağlar kadar fark var. Peki, nedir, bu fark? Satın aldığınız zaman tamamen sizin oluyor. Ömrünüz boyunca siz kullanıyorsunuz, sonra da çocuklarınız, torunlarınız kullanmaya devam ediyor. Hem de canınız nasıl isterse, öyle kullanıyorsunuz. Kiraladığınız zaman ne oluyor? Belli bir süre, 10, 20, 49, 99 seneliğine sizin oluyor. Yani kiraladığınız sürece sizin demektir. Kaç yıllığına kiraladıysanız, o kadar sene siz kullanacaksınız, demektir. Tabii burada hemen şöyle diyebilirsiniz; ‘‘Kiracı, kiraladığı yeri, anlaşmanın şartlarını yerine getirmek kaydıyla kullanabilir. Kiracı anlaşmaya uygun davranmazsa, sözleşmesi fesh edilir.’’Bu da çok güzel. Tabii, kayıt, şart varsa, diyelim ki, var. Peki, kiracının şartlara uyup uymadığını nereden bileceğiz? Tabii ki, bunun cevabı da çok basit;‘‘Denetleyeceğiz’’ İşte, bunu dediğiniz anda akan sular, durur. Diyecek hiçbir şeyiniz kalmaz. Kalmaz da, o zaman hemen şöyle bir soru geliveriyor insanın aklına; ‘‘Hangi adamlarla?’’ Hem adamsızlıktan yakınıp hem de bütün o parkları ve ormanları nasıl denetleyebileceksiniz? Hem denetlediniz, diyelim. Denetim mekanizmasının nasıl işlediği de hepimizce malüm! Bu da başka bir yazının konusu olduğu için şimdilik burada bırakalım. Orman Bakanlığı, yeterli adam olmadığından şikayet ediyor. Sakın yanlış anlamayın. Orman fakültesinden yeterli sayıda eğitimli uzmanlar yetişmediği için değil (Her sene öyle güzel gençler yetişiyorlar ki, ne yazık, iş bulamıyorlar, başka işler yapıyorlar), parası olmadığı için adam almıyor. Ya da yeterli sayıda adam alıyor da, bu adamlar genellikle ‘‘birilerinin adamı!’’ olduğu için hepsi birden belli bölgelerde bulunan ormanlara toplanıyor ve kırsal kesim denilen bölgelerdeki ormanlarda çalışacak adam bulunamıyor. Tabii ki, kim gitmek ister? İstanbul, Ege ya da gelişmiş kentlerin bulunduğu yerlerdeki park ve ormanlarda çalışmak dururken?.. Neyse, bu konuyu başka bir güne bırakalım ve adam yetersizliğine geri dönelim. Kısacası, şunun adına ‘‘parasızlık’’ diyelim. Para olmayınca hiçbir şey olmuyor. Ve sonrası düşünülmeden elde avuçta ne varsa, satışa çıkartılıyor. En acil ve en hızlı çözümler, sadece anı kurtarmanın ve bir kaç saat daha yaşayabilmenin psikolojik sonuçlarından daha öteye götürmüyor bizleri. Tabii kısa vadeli çözümlerin sonuçlarına ise, hepbirlikte katlanmamız gerekiyor. Aslında kiraya vermenin çok karşısında değilim. Bilsem ki, ormanları işletmek için alan şirketler, cebinden çok doğayı seviyor, koruyor ve eskisinden daha iyi bakıyor, gıkım bile çıkmaz. Üstelik giriş ücretleri çok pahalıymış, kapısından içeri adım bile atamazmışım, hiç önemi yok. Yeter ki, ağaçlara, bitkilere ve içinde yaşayan sayısız canlılığa önem versin, korusun. Arttırmasından vaz geçtim, yeter ki, aldığı haliyle yaşatsın, öldürmesin, ona bile razıyım. Ne var ki, işler böyle yürümüyor. Daha çok kazanmanın hesaplarıyla yok ediliyor.Bu durumda Orman Bakanlığı kiraya verip bütçeyi doğrultmak şeklindeki kısa vadeli çözümler yerine, uzun vadeli çözümlerin yollarını araştırmak ve kararlarını sonra almak durumunda. Üstelik, alınacak olan kararlar bizim, hepimizin geleceğini ilgilendiriyor. Bu durumda ağaçlarımıza, ormanlarımıza sahip çıkmalıyız. Yani alınan kararlara boyun büküp rıza göstermemeliyiz. Ormanlar, hepimizin. Ağaçlar, parklar ve içinde yaşayan börtü, böcek, kuşlar ve daha ne çeşit bitki hayvan varsa, bütün bunlar hepimizin. Ve var olabilmek, yaşayabilmek için bütün bunların canlı kalması gerekiyor. Hayatımız, dünyanın canlı kalmasına bağlı. O zaman hayati kararlar alınırken, seyirci olamayız. Sesimizi yükseltmeli, el birliğiyle ormanların özelleştirilmesine karşı çıkmalıyız. Hemen kolları sıvayıp Orman Bakanlığını bu kararı durdurması için aramalıyız, diyorum, Yasemin'ce...
Yazarın Tüm Yazıları