Paylaş
Her şeyin zamanı var. Uyumak zamanı, yemek yeme zamanı, çalışmak zamanı, sevişmek zamanı...
Şimdi de seçim zamanı.
Bir zamanlar seçim heyecanı diye bir şey vardı. Sanki bayram geliyormuşcasına evlerde toplanılır, sohbetler yapılır, oyunu şuna ver derken, neden vermesi gerektiği ballandıra ballandıra anlatılırdı. Üstelik seçenekler de pek fazla olmadığı ve de herkesin zaten kime oy vereceği çok belli olduğu için, bir çeşit eğlenceye dönüşürdü.
Gel zaman, git zaman seçenekler arttı. Milletin kafası karıştı. Yetmezmiş gibi kirli çamaşırlar teker teker ortaya çıkartıldı. (Milletin kafası iyice karışsın diye) Her kirlinin ardından ondan daha kirli çamaşırları gördükçe ve de ardı arkası bitmeyip dağlar gibi karşımızda yığıldıkça, bu kirlilik karşısında nutkumuz tutuldu, düşünemez hale geldik.
Bunları yazarken aklıma hemen teyzemin komşusu geldi.
Bir zamanlar teyzemin üst katında oturan komşusu evini kapatıp yazlığına gitmişti. Giderken de muslukları açık unutmuş. Ortalığı seller misali sular basınca, bütün sular teyzemin evine akmaya başlamıştı. Teyzem de bunun üzerine panik halde anneme haber vermişti. Annem de benim kolumdan tuttuğu gibi doğruca teyzeme gelmiştik.
Suyun daireye ulaşan vanası kapatılmıştı lakin teyzemin evine yağmur gibi sular süzülmeye devam ediyordu.
Üst kattaki kadına hiçbir şekilde ulaşılamadığı için (O zamanlar cep telefonu yoktu. Cep telefonundan hiç hoşlanmıyorum fakat, böyle durumlarda işe yarıyor.) Hemen bir çilingir bulunup kapısı açtırıldı.
İçeriye girdik ki, bütün eşyalar suların üzerinde yüzüyor. Bu arada kıyaya köşeye sıkıştırılmış kirli çamaşırlarda ortalıkta geziniyor.
Tabii annem, teyzem ve yardımcı kadın ellerine kaptıkları birer bezle suları kovalara doldurup boşaltmaya başladılar.
Yerleri kaplayan sular tamemen bittikten sonra annem şaşkınlık içinde sormaktan kendini alamamıştı; ‘‘Allahaşkına senin bu komşun kimdir, görüşüyor muydun, tanışıyor muydun?’’
Teyzem gördüğü manzara karşısında kekeleyerek, ‘‘Vallahi, görüşüyordum. Aslında çok iyi bir insandır. Üstelik ne zaman gelsem, evi tertipli ve temizdi, neden böyle, anlayamadım.’’
Belli ki kadın, kirli çamaşırları sağa sola tıkıştırıp ortadan kaldırıyor ve görüntüyü kurtarıyordu. Ve bir gün ‘‘Şeytan'ın işi yok!’’ bu kadıncağızla uğraşmaya karar verdi ve böyle bir oyun oynadı.
Bütün kirli çamaşırları ortaya çıktı. Meğer kadın, göründüğü gibi temiz biri olmayıp aslında pasaklı biriymiş. Hem de bulunmaz cinsten.
Şu seçimlerden nerelere geldik ve ben durmuş neler anlatıyorum. Aslında bütün bunlar bu seferki seçimlerin içimde yarattığı belirsizlik sancısından kaynaklanıyor.
Kimse göründüğü gibi değil. Üstelik ortalığa çıkan kirli çamaşırlar da ortada olduğu için tertemiz yıkanıp nur-u pak oluveriyor. Biraz zaman geçince de unutuluveriyor.
Velhasıl-ı kelam kafam iyice karışmış durumda. Kafası karışık olmayan birine rastlarım umuduyla her karşıma çıkana soruyorum. O da ‘‘bilmiyorum’’ diyor. ‘‘Oyunu kime vereceksin’’ diyorsun, ‘‘henüz karar vermedim’’ diyor.
Be adam sandıkların başında mı, karar vereceksin? Yoksa, bunlar bana bunu mahsus mu, yapıyorlar? Kafam iyice karışsın diye. Doğrusu şüpheleniyorum. Belki de, bana fikrini söylemekten çekiniyorlardır.
İyi de, niye çekinsinler? Sanki kime oy vereceğini söylerlerse, ben onların görüşünü, düşüncesini mi, belirleyeceğim? Ayrıca da baktığın zaman ne görüş var, ne düşünce, ne de felsefe...
Demek ki, çekinmiyorlar. Onlarda tıpkı benim gibi hakkaten belirsizlik deryasında çırpınıyorlar.
Ne olurdu sanki, şöööyle tumturaklı, oturaklı, baktı mı, milleti titretecek, ağzından çıkan sözle milyonları peşinden sürükleyecek, yedi cihana göğsümüzü gere gere gönderip ‘‘bizim başkanımız bu işte!’’ diyebileceğimiz biri çıksaydı...
Neyse, hayalleri bir kenara bırakıp gerçeklere dönelim, elimizdekilerle yetinelim. Yoksa, komşunun kazı misaline döneriz.
En iyisi şu son dakkada şapkamı önüme atıp düşüneyim. Şapkam da yok ya, o zaman ben de saçlarımı önüme düşürürüm. Böylece de kimse benim ne düşündüğümü göremez. Mutlaka karar vermeliyim, mutlaka... Bir oy, bir oydur. Şaka değil, beni temsil edecek olanı belirleyeceğim. Zaten sancıyı da bu yüzden çekiyorum, Yasemin'ce...
Paylaş