Yapmasalardı, etmeselerdi...

BAZI insanlar koca bir meseleyi tartışırken, kendinden, kendi hayatından örnekler vermeyi pek sever.

Haberin Devamı

Bakarsınız, kendi “big ben” örneği, Hollanda krizini bile şıp diye çözebilecek evrensel bir formüle dönüşmüş.

Bazılarında da, “Ben olsam”la açılır mevzu, örnekler de “somut”, kendi ev hayatından röbdaşambrla, böbürlenmeyle gelir.

* * *    

Bu yıl üniversite sınavlarına geciken öğrencilerle ilgili tartışmalarda, “ben olsaydım” tepedenliğini de gördük. Kıyıcı böbürlenmeleri de...

Bu konuda önceki iki yazımın da ana hareket noktası, yıllardır ezberlenen/bellenen sınav başlangıç saatinin (10.00), 09.45’e çekilmesiydi.

Ve ne idüğü belirsiz böyle bir değişimin “ilk tecrübesi”nde, 09.45 belirlemesine bir kaç dakika gecikenlerin bile -sınav saat 10.00’da başlayacak olmasına rağmen- içeriye alınmamasıydı.

Ki, 09.45’den sonra içeri alınmıyorlarsa, o zaman sınava girebilme/katılabilme saati bu yıl 10.00 değil, 09.45 olmuştu, sözün kısası...

Bu kadar net.

* * *

Haberin Devamı

Çözümü için Gürbüz Özaltınlı’nın gayet basit bir önerisi de vardı:

“İçeriye her yıl olduğu -alışıldığı- gibi yine saat 10.00’a kadar girebilselerdi. Sınav da 10.15’de başlasaydı”.  

Doğru... Kıyamet mi kopardı?

Bu yolla, o hengamede beyinde yine saat 10.00’u nirengi alma olasılığı, “10.00’da sınav başlamadan girerim” yanılsaması tümüyle ortadan kalkardı.

* * *

Bu örnekte mesele, sınava geç kalan “kazık kadar” gencin durumunu “Öyle yapsaydı, şöyle yapsaydı”larla tartışmak değil.

“Ben olsam, sabah 06.00’da orada olurdum” hiç değil.

Çünkü 2 milyondan fazla kişiyi kapsayan bir “sistem”in ana unsurları, “ben” tasavvurlarıyla, “Yapsaydı-etseydi efendim”lerle oluşturulamaz.

* * *

İkinci rahatsızlığım, sosyal medyada sınava geciken öğrenciler için sarf edilen bazı sözler.

Geciken gençlerin "böyle basit" bir talimata uyamamalarını şöyle eleştirenler de oldu:

“Onların bence üniversitede okumaları memlekete direkt zarar. Bunların üniversitede okumaları milli zarardır. Bırakın lise mezunu kalsınlar. Bunlardan bekçi, çoban bile olmaz...” (“Bekçi, çoban bile” vurgularının toprağında neler bittiği, küçümsemenin oradan nerelere sızdığı, başka bir tartışma konusu)

Haberin Devamı

Yahut “Azizim bu gençlik adam olmaz, bizim zamanımızda...”lar.

Empati, diğerkâmlık filan aramayın boş yere; hepsi “ben” gözlüğünden...

* * *

Bu tür yüksekten, ben merkezli çıkışlara en güzel yanıtlardan birisi, Özaltınlı’dan geldi:

“Umarım siz ya da çocuğunuz veya değer verdiğiniz herhangi bir insan, hayatı boyunca canını şiddetli biçimde yakacak bir dikkatsizlik yapmaz... Mutlu yaşamaya ve bütün dikkatsizlerin başlarına gelen sonuçlara layık olduğunu düşünmeye devam edersiniz...”

* * *

Geniş bir kitleye yönelik alışılmışın dışında, yeni duyurular, “dikkatsizliğe”, “yanlış anlamaya”, “gözden kaçırma”ya olabildiğince imkan vermeyen bir yaklaşımla hazırlanmalıdır.

Haberin Devamı

Derim ki, seçimlerde, referandumda filan da son oy verme saatini geriye çekelim.

Bakalım ne olacak?

“Kazık kadar adamlar” ne yapacak?

 

KDK’YA BAŞVURDULAR

GEÇ kaldıkları için YGS’ye giremeyen öğrenciler, dün Kamu Denetçiliği Kurumu’na (KDK) başvurdu. Bir-iki dakika gibi kısa bir süre geç kalmaları yüzünden, emeklerinin hiçe sayıldığını, okuma haklarının elinden alındığını savundular. KDK da başvurunun adalet ve hakkaniyet ilkeleri çerçevesinde inceleneceğini açıkladı. Yolları açık, hakları baki olsun. 

Yazarın Tüm Yazıları