Bazen seçtiği, bazen mahkum edildiği bir yalnızlık. Kimi secdesinde, duasında kalabalık, kabrinde yalnız. Kimi sloganında... Kimi isyanında yalnızlığının. Kimileri için zaten, Edip Cansever’den mülhem, biraz da ihtilal, her yalnızlık...
Halkalanan, “ev”lenen iki kişilik yalnızlığın çoğu kez kısa süren inzivasını seçmek de mümkün. Müzminini, harbi yalnızlığı da, tek tabanca... Bazısı ise Attila İlhan misali, “Eş, dost arasında büsbütün yalnız”. Ki, en koyusudur belki, yalnızlığın.
Kimi bayrak gibi taşıyor yalnızlığını, Can Yücel ile: “Yalnızlığım benim sidikli kontesim Ne kadar rezil olursak o kadar iyi...” Kimi için, geride bırakılan iki kelimelik not, son perde: “Artık dayanamıyorum...” Kiminde uzanıp “Divan”ına Irvin Yalom’un, “Beni kimse anlamıyor”... Bazen her gün, bir kaç hap. Bazen haftada bir kaç saat terapi...
Kimi, yalnızlaşabilmek için epey bedel ödüyor. Plazalara, uydu kentlere, güvenlikli sitelere... Çiti, duvarı, tel örgüsü, kamerası, güvenliği ile yalnızlığını tehdit edecek herkese, herşeye barikat kuruyor evcağızında... Kiminin evi cancağızım, -kaçmış-gitmiş- dağ başında. “Ben gurbette değilim, gurbet benim içimde” misali, uzak kıyıda...
Ben ise yalnızlığımda, bana bu yazıyı yazdıran ekrana bakıyorum. Kimi yalnız kalabalıkların peşinde, internette... Kimi solgun fotoğrafların, uzak hatıraların izinde. Ve dışarda kar yağıyor, geceleri artık tek ayak izi görülmeyen sokağa...