Paylaş
Oradan da aynı iki erin gözetiminde, bir yük vagonuna... Sürgüne...
Dersim’in 67 kilometre kuzeydoğusundaki Pülümür’den Bilecik’e, günlerce sürer yolculuk.
Ardından da “atarlar” hepsini bir köye; “tarih öncesi”nden havlayan köpek sesleri eşliğinde...
Altı ay geçmeden anneciği, 23 yaşındaki Gülbeyaz’ı yitirir, sürgünde:
“Annem çok küçükken öldü /Beni öp, sonra doğur beni...”
Yıllar geçer, anneciğine dair hatırladığı tek şey kalır geride:
“Gözlük taktığını anımsıyorum...”
Yirmi altı yaşında da, sürgündeki babasını kaybeder, bir trafik kazasında...
Sorar hepimize, “Sizin hiç babanız öldü mü? Benim bir kere öldü kör oldum”...
Ondan hep “sürgün”dür, “göçebe”dir, “öksüz”dür, “parasız”dır/“yatılı”dır, “kimliksiz”dir, “öteki”dir, şehirlerinde “yalnız”dır, Cemal Süreya.
Bilecik’ten İstanbul’a, oradan Ankara’ya SBF’ye...
Oralarda saklıdır, “Biliyorsun, ben hangi şehirdeysem /Yalnızlığın başkenti orası” dizelerinin ağır sızısı.
Oralarda açar her mevsim hüznün çiçeği:
“Aldım çiçeğimi şurama bastım /Bastım ki yalnızlığımmış”.
Ondan bir başına arşınlar mavi treni.
“İkide bir elini başına götürüp, rüzgarda dağılan yalnızlığını düzeltir”...
* * *
Bütün hüzünleri dener kendinde.
Bir bir dener de, her seferinde yeni sözler bulur hüzne, yalnızlığa, sokaklara dair:
“Hiçbir şeyim yok akıp giden sokaktan başka...”
Her şiiri şehir, her dizesi sokaklar, caddeler, bahçeler, kapı araları olur.
Kapı aralığında sevgiliyi soluğundan öper, sonra caddelere çıkar, kaynağından öper...
Sokaktaki Ankaralı’nın, nicedir gözlerinde yitirdiği iki şeye dalmıştır sanki:
“Arada bir barış arada bir gökyüzü...”
* * *
Çankaya Belediyesi, Ayrancı’daki Cemal Süreya Parkı’nı yenileyerek hizmete açtı.
Süreya’nın şiirinde, yaşamında büyük önem taşıyan Ankara’da, sürgünlüğe koyulan noktalardan birisi gibi şimdi o park.
Ve o parktaki şu dizeler:
“İki kalp arasında en kısa yol:
Birbirine uzanmış ve zaman zaman
Ancak parmak uçlarıyla değebilen
İki kol.”
Paylaş