"Uzak bakışlı" o eski kadınlar

CUMHURİYETİN 91. yılında, Hürriyet Sosyal’de sanatta, sporda, siyasette öncü olan 91 kadına yer verildi. Sesi, müziğiyle zamana meydan okuyan kadınlar da var. Müzeyyen Senar, Safiye Ayla, Seyyan Hanım daha niceleri... Bakıyorum, fotoğraflarına... Kadın ve ses sanatçısı olmak, o günlerde yaman mesele.

Haberin Devamı

O zamanları, o kadınları, bazen bir nağme birdenbire taşır bugüne.
Ve o ana kadar hafızanın kuytusunda kalmış bir güfte dirilir:
“Aşkı fısıldar sesin, bülbül müsün ah nesin
Bırak kalbine gireyim, gözyaşlarımı dökeyim
İç bu şarap olsun sana, yansın senin de yüreğin.”
* * *
Eski kulaklara aşina gelebilecek bu Klasik Türk Müziği güftesi ve bestesi, o 91 kadından birisine, Neveser Kökdeş’e ait.
Yarım asır önce 58 yaşında hayata veda edene dek, “kadın ve müzisyen olmak” iyice zorlaştırmış hayatını.
Evliliklerinin ikinci yılında eşini Çanakkale Savaşı’nda kaybetmiş üstelik.
Bir yaşındaki oğluyla yapayalnız kalmış.
* * *
Şevkiye May gibi cumhuriyet döneminin kadın bestekarlarından, operet yıldızlarından...
Bedia Muvahhit ile birlikte Kadıköy Notre Dam de Sion mezunu ama Ankara’ya da uzak değil.
Cumhuriyet konserlerinde emeği, sesi, besteleri var. Bestelerinin hemen hepsinin sözleri de kendisine ait. "Aşkı fısıldayan kadın" diyor, bir muharrir yazısında onun için...
O eski fotoğraftaki dik bakışlı Çerkes kadınını, Kökdeş’i Taha Feyizli’nin yönettiği TRT’nin “Uzak Bakışlı Kadınlar” belgeselinden de hatırlarsınız belki.
Ya da Osman Ziyagil’in Cemal Reşit Rey’de verdiği konserdeki şarkılardan...
Belki de hiç anımsamazsınız.
* * *
Oysa o Gar Gazinosu’nda, Ankara Palas’ta yıllarca bir hoş seda olmuş besteleriyle...
Binden fazla bestesi var ama ölürken “hepsinin yakılmasını” vasiyet ettiği için, anca 100’e yakınının notası kalıyor geride.
Aslıhan Erkişi’nin Neveser albümünü dinleyin, aslında ne çoktur ondan geriye kalan.
Uzak bakışlı o eski kadınlar
Ama Kökdeş’in yeğenini, tiyatro, sinema, opera oyuncusu Melek Kobra’yı hatırlamayız... Onu “listeler” de yazmaz.
Aşk acısı ve teberküloz, o “ince” hastalık alır onu hayattan. Henüz 24 yaşındadır...
Geride günlüğünün son sayfasından (13 Kasım 1939) şu satırlar kalır:
“Buradakilerle arama bir yabancılık girdi, ben daha ziyade öbür tarafa aitim. Arkamda bırakacağım şeylerin hiçbiri bana ölümü korkunç gösterecek kadar mühim değil.
Buradakiler canımı çok yaktılar. Belki oradakiler daha insaflı çıkar. Hani ya nerede? Neredesin? İnsaniyetin ádil davulu. Biraz da benim kapımda çalsana...”
Ve şu dizeleri; “Günler, günler... Adı adsız günler /Sarı safran renkli yüzü kansız günler /Mazi içimde azaptan kemer /Günler, günler... Adı adsız günler...”
* * *
Cemal Süreya’nın kelimeleriyle de gelir, “uzak bakışlı”, o devirde insanlarla aralarına sık sık "yabancılık giren" o kadınlar:
“O eski kadınları bilirsiniz /Keder basınca bilhassa hatırlanan...”


Yazarın Tüm Yazıları